Söylenecek sözün çok olduğu ve konuşacak hiçbir şeyin olmadığı anları vardır ya insanın, böylesi bir hal ruhumu hiçleştiriyor.  Bu hiçliğin zihnimde oluşturduğu açmaz tam manasıyla budur. 

Her kötü sonuç doğuran olaydan sonra suçlayacak birilerini veya bir şeyleri arama alışkanlığımız var. Bu düşünce kalıbına girip suçu doğaya atasım var. Sonra kendime diyorum ki, doğa yeniler, doğa dönüşür ve baştan yaratıp temizler kendini. Her dönüşüm her değişim ve her doğum sancılıdır. Doğa silkelerken kendini büyük kara kütleleri yer değiştirir, volkanlar patlar, buzlar erir ve sular; denizler okyanuslar büyür... 

Doğanın döngüsünü düşünüp, onu akladıktan sonra ”İlahî taktir” deyip bu musibetten büyük bir ders çıkarmamız gerekli diyorum. Sonra da Allah’ın bizden ırak kullarının yaşadığı daha ağır sarsıntılarda bile olağan şekilde hayat devam ederken, bizdekinin adı neden musibet? “Yaradan kullarına çifte standart yapmaz” diyerek bu ilahi mesaj seçeneğini de eliyorum. Gelin görün ki birçoğumuz gibi ben de bi yerde tıkanıp kalıyorum.

Biz seli, heyelanı, depremi sıklıkla yaşayan coğrafyadayız. Misal 99 Depremi daha dün gibi hepimizin palazı yüreğinde, kabusunda ve aklındayken, kim kendine ve sevdiklerine mezar olacak ev için yıllarca para biriktirir ki? Garibim nerden bilsin ki devletin karne verdiği müteahhidin yaptığı ve yine memurunun “yuvadır” diye onayladığı binaların bir sarsıntıyla yerle bir olacağını. Deprem sigortasını zorunlu tutan sistemin vicdansız yetkililer barındıracağını nasıl bilsin ki? İnşaatlara “Devletimiz izin verdiyse güvenlidir” demenin dışında ne düşündü ki anıları molozlar altına sıkışmış resimlerde kalan garibim.

Hırsızlara ve yağmacılara şaşırıyoruz değil mi? Böyle bir anda bile bunu yapanlara “İnsan mı bunlar?” diyoruz! Oysa hırsızın “Müteahhit, İş İnsanı, Bürokrat” gibi başka sıfatı yoktur. Hırsız hırsızlık suçunu yapan kişidir. Hırsızlık ise; izin veya rıza olmaksızın başkasının malını (ç)alma eylemidir. Yani hırsızlık onlar için bir meslektir, böyleleri başka sıfatların gölgesine girmez, kartvizit bastırmaz.  Çünkü onlar bunu meslek edinmiş ve yaptığı eylemin karşılığı olan kanuni cezanın bilincinde olup kendi içlerinde bu sıfatı öğüterek kabul etmiş suçlulardır.  

Bu yüzden aleni hırsızları tenzih ederek söylüyorum! Anaların, babaların, nenelerin, dedelerin ömür boyu biriktirdiği ev parasına gözünü diken sahtekarları, çürük evleri yuva diye satanları, bu meskenlerin ruhsatına izin verenleri ve görmezden gelenleri tenzih ETMİYORUM. Onlar sadece vicdanlarda değil kanun önünde de suçludur.

Taksirle ölüme sebebiyet vermenin TCK’daki yeri;

(TCK 85)Taksirle insan öldürme, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir kusurlu davranış ile öngörülebilir nitelikte bir neticenin “öngörülemeyerek” bir kimsenin hayatına son verilmesidir.