...dünden devam

Ve o büyük an gelmişti. Yıllar boyunca Kıbrıs Türk Halkına kan kusturan, ekonomik ve mali yönden kabul edilemez ambargolar koyan, neredeyse yaşam haklarını elinden alan Rumlara dur demenin zamanı gelmişti. Yaptıkları türlü psikolojik baskılarla ve hatta çaldıkları plaklarda dahi "Ne zaman geleceksin, bu kaçıncı bahar?" diyerek Kıbrıslı Türkler ve Türkiye ile alay edenlere hak ettikleri cevabı vermenin zamanı gelmişti artık.

Tüm dünyanın hayranlığını kazanmış olan, üç kıtada at oynatanların torunları, Mehmetçikler geliyordu. Meydan er meydanıydı, erkeklik, mertlik meydanıydı. Başbakan Ecevit'in konuşmasını, beynimize kazırcasına dinliyorduk. Ovacık'ta, 20 Temmuz 1974'ün sabahını orada yaşayanlar, orada yaşanan duyguları son nefeslerine kadar bir daha asla unutmayacaklardı…

Ya o saatlerde Kıbrıs semalarını kaplayan Türk Paraşütçülüleri, Girne sahillerine çıkan Deniz Piyadeleri ve diğer çıkartma birliklerimiz; onlar neleri hatırlayabileceklerdi acaba?

Hepimiz büyük bir sevinç yaşıyorduk. Yıllar boyunca tüm dünyanın "Olamaz, gidemezler, yapamazlar,"dediğini yapmış, çıkmıştık adaya. Böylesi tarihi bir olayın içerisinde görev aldığımız, Türk Milletinin bir ferdi olduğumuz için iftihar ediyor, gurur duyuyorduk.

Ne demişti Amerika Dışİşleri Bakanı, İngiliz meslektaşı Callahan'a: "Yine bindirirler askerlerini gemiye, Kıbrıs istikametine doğru açılır, bir deniz havası alır dönerler!" Ama ne Kissinger'in tehditleri, ne de Callahan'ın oyunları; bu harekâtı engellemeye yetmemişti, önleyememişlerdi Kıbrıs'a çıkmamızı.

Herkes gibi onlarda yanılmışlardı!

Evet, Türk askeri yine denize açılmıştı ama bu kez geriye dönmek için değil; tam tersine Akdeniz'in özgür havasını ciğerlerine doldura, doldura Kıbrıs'a taşımak, sadece Kıbrıs Türk Halkına değil; ada ki Rumlara da özgürlük nefesini vermek için gidiyordu, gidiyorduk…

Turizm cenneti Kıbrıs adasının semalarında 1974 yılının 20 Temmuz sabahı saat 05.00 de Türk Paraşütçülerinin görüneceği, helikopterlerinin Mehmetçikleri adanın derinliklerine indireceği ve çıkarma birliklerimizin Girne sahillerine çıkarılacağı hiç kimsenin aklına gelmemiş, Türkiye'nin böylesine koordineli ve başarılı bir harekât yapacağına hiç kimse ihtimal vermemişti!

Zaten Rumlar, Türkiye'nin adaya asker çıkaramayacağına ve Beşparmak Dağlarının geçilemeyeceğini kendilerini o kadar çok inandırmışlardı ki! Rum Milli Muhafız Ordusu, harekât başladıktan ancak 3 saat sonra alarm durumuna geçebilmiş, komuta heyeti saatler sonra birliklerinin başına gidebilmişti…Harp tarihinde, savaş literatüründe bu harekâtın tek bir adı vardı:

"Baskın ile başlayan dikey kuşatma, yıldırım harekâtı."

20 Temmuz 1974 saat 07.00…

Cumartesi gününün bu saatlerinde bile sıcaklık, neredeyse gölgede 35-38 dereceyi gösteriyor, nem oranı ile birlikte 40 derecenin çoktan üzerine çıkıyordu.

Ancak bizler için bu cehennemi sıcaklık değil, asıl bu saatlerde Kıbrıs'ta yaşanan savaşın cehennemi sıcaklığı önemliydi.

Sabahın 05.00'inde başlayan harekât sonrasında adanın tüm Türk köylerinden, Rum'un gerçekleştirdiği katliam haberleri gelmeye, Mehmetçiğin karşına çıkamayan, eli silahlı Rum çetelerinin; sadece Türk oldukları için çocuk, kadın, yaşlı demeden özellikle sivil halkı hunharca katlettiklerini öğrenmeye başlamıştık. (21 Temmuz 1974 sabahı sabahın erken saatlerinde adaya indiğimizde Rum'ların yapmış olduğu insanlık dışı katliamları, yapmış oldukları bu alçaklıkları bizzat yerinde gördüğümde, gerçekten şok olmuş insanlığımdan utanmıştım.( Bkz."Tarihten Gelen Çığlık" Kıbrıs Türk'üne uygulanmak istenen soykırım, isimli kitabım.) Onların askerliği, sözde kahramanlığı müdafaasız bebeklere, kadınlara ve yaşlılara idi!

Bolu Komando Tugayını sabahın erken saatlerinden beri adaya götüren helikopterlerimizin, 4'ncü sortisi adadan dönüş yapıyordu. Sabah 07.00 den itibaren birliklerimizi dalga, dalga adaya götüren helikopterlerin özellikle ilk sortisinin dönüşünü; büyük bir sabırsızlıkla beklemiştik. Çünkü birliklerimizi adaya taşıyan helikopterlerin geriye nasıl dönecekleri, kaç tanesinin Allah korusun Rum uçaksavarlarına hedef olabileceği, kaç Mehmetçiğimi-zin hayatını kaybedebileceği konusunda derin endişelerimiz vardı.

Saatlerimiz tam 09.00'u gösterirken, nihayet Ovacık sahillerinin ufuk hattından helikopterlerimiz görünüverdi. Kıbrıs'a giden ilk komando taburunu götüren helikopterlerimiz, birkaç pilotun yaralanması dışında kayıpsız ola-rak geri dönmüştü. (Devamı yarın)