Giriş

Kızıldeniz, Asya’nın Arap Yarımadası ile Afrika arasında yer alan ve uzunluğu yaklaşık olarak 2000 km kadar olan bir deniz olup Hint Okyanusunun adeta iki kıta arasına girmiş bir kolu durumundadır (Şekil 1). Bilindiği üzere, Kızıldeniz’in kuzeyinde yapay bir su yolu olan Süveyş Kanalı, güneyinde isedoğal bir su yolu olan Bab’ül Mendep Boğazı bulunmaktadır.  Dolayısıyla Kızıldeniz; Süveyş Kanalı ile Akdeniz’e, Bab’ül Mendep Boğazı ile de Aden Körfezi üzerinden Hint Okyanusu’na bağlanmaktadır. Bir başka deyişle, dünyanın ticari açıdan iki önemli denizini birbirine bağlayan önemli bir ara deniz güzergahını oluşturmaktadır.

Ayrıca Kızıldeniz’in dibindeki magmatik yapılar hayli farklılık içermekte ve çeşitli canlıların yaşamasına uygun bir ortam oluşturmaktadır. Bu bakımdan denizaltı yaşamı açısından farklı bir zenginliğe sahiptir. Tuzluluğu binde 40 mertebesinde olup, dünyanın en tuzlu denizleri arasında yer almaktadır.    

Asya ve Avrupa arasındaki en hızlı deniz geçiş güzergahı olan Kızıldeniz bölgesi, son olarak bir Kriz bölgesi haline gelmiş bulunmaktadır. Şöyle ki; Yemen’de yönetimde olan (ve İran ile bağlantıları olduğu ifade edilen) Husiler, 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan “Gazze Olayları”nın soykırım nitelemesi kazanmaya başlaması ile birlikte Gazze’ye destek verdiklerini açıklamış bulunmaktadırlar.

Bu bağlamda eylemler de gerçekleştirerek önce Yemen’den İsrail’i füzelerle vurma atakları gerçekleştirmişler ve takiben Yemen kıyılarından ve Bab’ül Mendep Boğazı’ndan geçen gemilerden İsrail’e giden ve/veya İsrail bağlantılı olan ve/veya İsrail’i destekleyen devletlere ait olan gemileri hedef almaya başlamışlardır. Buna karşın ABD başta olmak üzere bazı ülkelerin savaş gemilerinden veya üslerinden Yemen’i hedef alan ataklar gerçekleştirilmiştir. Böylece, Kızıldeniz güzergahı yüksek riskli bölge haline gelmiş ve “Kızıldeniz Krizi” olarak nitelenen durum baş göstermiştir.

Ekonomik ve Enerji Politik Değerlendirme

Kızıldeniz güzergahı, ekonomik ve enerji politik olarak dünya denizleri arasında en önemli rotalardan birini oluşturmaktadır. Zira bilindiği üzere, petrol ve doğal gaz açısından önemli tüketim bölgelerinden biri, Avrupa olmakta ve buranın petrol ve doğal gaz ihtiyacının karşılanmasında Orta Doğu önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla deniz tankerleriyle petrolünOrta Doğu’danAvrupa’ya taşınmasında Kızıldeniz geçişi, öne çıkan bir deniz geçidi olmaktadır.

Kızıldeniz Krizinden önce, bu güzergahtan yaklaşık günde 9 Milyon varil petrol taşınmaktaydı. Avrupa’nın (kriz öncesinde), Orta Doğu ve Kuzey Afrika'dan ithal edilen mallarının yaklaşık %15'ini deniz yoluyla bu rota üzerinden aldığı ifade edilmektedir.Ayrıca, (yine kriz öncesinde) rafine petrolün %20’sindenfazlasını ve ham petrolün %13 kadarını bu bölge ile ilintili olarak aldığı belirtilmektedir.

Kızıldeniz güzergahında Yemen, Bab’ül Mendep Boğazı’nın doğu kıyısında yer alması nedeniyle bu rotada etkin bir konuma sahip olmaktadır. Dolayısıyla Yemen ile ilgili yaşanan çatışmalı olaylar tüm Kızıldeniz rotasını yüksek riskli hale getirmiş bulunmaktadır.  Neticede Kızıldeniz Kriziyle birlikte birçok gemi, rotasını Kızıldeniz’den farklı güzergahlara doğru değiştirdiği görülmektedir. Alternatif rota ise Afrika’nın güneyinden (Ümit Burnu etrafından) dolaşım olmaktadır. Bu durumda, deniz yolu güzergâhı hayli uzamakta ve ayrıca ilave lojistik desteğe de gereksinim göstermektedir.

Enerji politik ve ekonomik açıdan özellikle Süveyş Kanalı’nın açıldığı tarihten bu yana büyük önem taşıyan Kızıldeniz güzergahındaki son olarak yaşanan olaylar nedeniyle taşımada maliyetlerin artması söz konusu olmuş bulunmaktadır. Maliyet artışları, sadece rotanın değişerek uzamasıyla değil, aynı zamanda deniz ticaretinde bölgedeki riskin yükselmesi sebebiyle sigorta primlerinin de önemli ölçüde artmasından kaynaklanmaktadır.

Bu durumda güzergahı değiştirmek ve Afrika’nın güneyinden dolaşmak tercih edilir hale gelmiştir. Dolayısıyla da, hem seyr’ü sefer yolu ve hem seyr’ü sefer süresi uzamakta ve hem de ilgili masraflar artmış olmaktadır. Bütün bunlar, gemilerin ve taşıdıkları yüklerin sigorta primlerinin katmerlenerek yükselmesine neden olmaktadır.

Neticede Kızıldeniz Kriziyle birlikte, tercih edilmekte olanKızıldeniz güzergâhında ticari ve enerji politik navlun ücretlerinin inanılmaz boyutlara çıkmasına neden olmuş bulunmaktadır. Öylesine ücretler söz konusu olmuştur ki; taşınan malın ederinden fazla olacak şekilde sigorta primleri ve/veya navlun ücretleri ödenmesinin gerekliliğigibi yadsınamaz durumlar ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Burada şunu da belirtmek yerinde olur ki; Kızıldeniz Krizinden enerji politik olarak en çok etkilenen ülkeler, petrol ve doğal gaz satışında çıkış ülkeleri olan Körfez ülkeleri ile menzil ülkeleri olan Avrupa ülkeleri olmaktadır. Ancak, ekonomik olarak bakıldığında Avrupa ile ticari bağlantısı olan Hint Okyanusu ülkeleriyle Uzak Doğu Ülkelerinin de bu krizden önemli ölçüde etkilendikleri görülebilmektedir.

Bu bağlamda, Kızıldeniz Krizinden en çok etkilenen ülkelerden birinin Çin olduğu ifade edilebilir. Çin ile Avrupa arasındaki deniz ticaret rotası olarak Kızıldeniz güzergahı son derece önem taşımaktadır.Nitekim Kızıldeniz Krizi nedeniyle Çin’den gelen malların   navlun ücretleri inanılmaz yükselme göstermiş bulunmaktadır (Şekil 2). Bu bakımdan Çin mallarının da maliyeti etkileniyor olmaktadır.

Burada, Kızıldeniz Krizinden etkilenen ülkeler arasında Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeleri de saymak gerekir. Başta Süveyş gelirlerinde önemli kayıplar yaşayan Mısır olmak üzere söz konusu ülkeler Kızıldeniz geçişinde verdikleri lojistik destek gelirlerini kaybetme durumuna gelmiş bulunmaktadırlar.

Şunu da belirtmek gerekir ki, yolların uzaması ve dolayısıyla seyr-ü sefer süresinin artması nedeniyle taşımada yavaşlama söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla deniz taşımacılığı talebi artmış görünmektedir. Sonuçta, sadece Kızıldeniz güzergahında değil artık tüm dünya deniz nakliyat ücretlerinde artışlar da görülmeye başlamıştır.

Sonuç

Kızıldeniz, (barış şartlarında) Orta Doğu ve Uzak Doğu ile Avrupa arasında önemli bir geçiş güzergahı iken, bu bölgenin kriz bölgesi haline gelmesiyle global ölçekte ticaret ve enerji politik etkilenir olmuştur. Bir başka deyişle Kızıldeniz Krizi, tüm dünyayı etkileyen bir olay haline gelmiş bulunmaktadır.

 Önce, (2022 yılında) Ukrayna Savaşı nedeniyle Rusya’dan Avrupa’ya doğal gaz ve petrol akışının durma noktasına kadar gerilemesi sonucunda Körfez Bölgesinden Avrupa’ya petrol ve doğal gaz alımı artmıştır. 2023 Ekim ayıyla başlayan Gazze Olayları ve bu olayların “Soykırım” mertebesine kadar tırmanması ve Yemen’in Gazze’ye destek vermek bağlamında Kızıldeniz ve Bab’ül Mendep Boğazı bölgesinde İsrail bağlantılı gemileri hedef alması dünya ticaretinde “Kriz” olarak nitelenebilecek sonuçlar doğurmuş bulunmaktadır.

Ukrayna savaşı ile başlayan enerji tedarik zinciri kırılması, Kızıldeniz Krizi ile birlikte farklı bir tedarik zincir hattının daha kısıtlanması sonucunu doğurmaktadır. Bu durum, global dünya ticaretini negatif etkileyebilme niteliği taşıyan bir hale evrilmiş bulunmaktadır.

Türkiye açısından bakıldığında ise hem olumlu ve hem de olumsuz şartların ortaya çıkması söz konusudur denebilir. Olumsuz olarak nitelenebilecek şartlar, Avrupa gibi Türkiye’nin de Orta Doğu ve Uzak Doğu bağlantılı ticaretinde güvenli deniz yolu trafiğini riskli hale getirmiştir. Bu durum, ilgili metaların fiyatlarının yükselmesi sonucunu doğuracaktır. Buna karşın, Ukrayna Savaşı ile kuzey karayolunun kesilmesi, şimdi de Kızıldeniz Krizi ile güney deniz koridorunun sekteye uğratılıyor olmasıyla tedarik zincirlerinin Anadolu üzerinden yapılması tercih edilecek pozisyonkazanmış olmaktadır. Nitekim, daha şimdiden Türkiye üzerinden geçişlerin arttığı ifade edilmektedir.

Özetle belirtmek istenirse; Kızıldeniz bölgesi, Gazze olayları sonrasında tüm dünyanın dikkatlerini üzerine çekmiş olup, yaşanan Kriz ile tedarik zincirlerinin kısıtlanıyor olması küresel bazda ticareti etkileyecek nitelik taşımaktadır.Kızıldeniz Krizinin hem küresel enerji politiği ve hem de bütünsel olarak ekonomiyi etkileyecek potansiyel taşıması nedeniyle farklı olaylara evrilmesi ve yeni sıcak çatışmalı şartları tetiklemesini mümkün kılmaktadır.Burada Türkiye’nin jeopolitiği nedeniyle önem fonksiyonunun daha da artacağı söylenebilir.