Giriş

Bilindiği üzere 7 Ekim 2023 tarihinde Filistin’in Gazze bölgesinde etkin olan Hamas örgütü tarafından İsrail kentlerine bir seri atak gerçekleşmiş ve takiben de İsrail’in hedef gözetmeyen sayısız karşı atakları ile çok kayıplı olaylar meydana gelmiş bulunmaktadır.

Tırmanarak devam eden olaylarla 20.yy. ın başından itibaren sıklıkla gündeme gelen bu bölge, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla Türk hakimiyetinden çıkmıştır. II. Dünya Savaşından sonra Almanlar tarafından soykırıma uğradığı kabul edilen Yahudilere, 1947 BM (Birleşmiş Milletler) kararı ile Filistin bölgesinden toprak verilmesiyle birlikte bölge, sonu gelmeyen olaylar beldesi haline gelmiş bulunmaktadır. “6 Gün Savaşı” olarak da bilinen “Arap-İsrail Savaşı” da bu nedenle yaşanmıştır.   

Geçen zaman içinde Filistinlilere ayrılan topraklar, İsrail’in tacizleriyle giderek azalmış ve iki ayrı bölgeden bahsedilir olmuştur. Bunlardan biri güneydoğu Akdeniz kıyısında yer alan “Gazze” şeridi ve diğeri de “Batı Şeria” Bölgesi olarak betimlenmektedir. Batı Şeria bölgesinde İsrailli yerleşimciler üzerinden Filistin yerleşim konutları işgal edilmekte ve bu bölgede giderek seyrekleşen bir Filistinli nüfusundan bahsedilir olmaktadır (Şekil 1).  

Son olaylarda öne çıkan bölge olan Gazze Şeridi, 40 km’in biraz üzerinde bir uzunluğa ve 6 ila 12 km arasında değişen genişliğe sahip olup toplamda yaklaşık 360 km2‘lik alan olarak betimlenmektedir. Güneyde Mısır ile 11 km.lik bir sınırı bulunmakta diğer tarafları ise İsrail ile çevrelenmiş bulunmaktadır. Nüfus yoğunluğu olarak dünyanın en yoğun bölgesi olarak kabul edilmektedir. Zira bu dar bölgede 2 milyonun üzerinde insan yaşamaktadır.

Gazze şeridinde “Hamas Örgütü”, Batı Şeria’da ise daha çok “Filistin Kurtuluş Örgütü” ile “El Fetih Örgütü” etkin durumda olup bu örgütler arasında da rekabetsel durumlar olduğu gözlenmektedir.

Gazze Olaylarının Enerji Politik Yönü

Gazze’de yaşanan hadiseler hayli elim olaylar olup son derece insanlık dışı hallerin vücut bulduğu anlaşılmaktadır. Yaşananlar şüphesiz çok boyutlu nedenlere dayanmaktadır. Bunlardan önemlilerinin enerji politik nedenler olduğu (özellikle zamanlama da göz önüne alınarak) söylenebilir.

Şöyle ki; Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı ve takiben ABD (Amerika Birleşik Devletleri) ve AB (Avrupa Birliği) ülkelerinin Rusya’ya yaptırım uygulamaları ile sonuçta Rusya’dan alım kısıtlamaları gündeme gelmiştir. Dolayısıyla AB için en önemli doğal gaz tedarikçisi olan Rusya’dan petrol ve doğal gaz alımı kısıtlaması gündeme gelince “enerji arz güvenliği” konusu, AB için sorunlarıyla öne çıkan bir mesele halini almaya başlamıştır.

Avrupa Birliği, enerji arz güvenliğini sağlayabilmek için yeni enerji kaynağı bölgeleri ve alternatif enerji hatları üzerinden petrol ve doğal gaz tedariki sağlamaya yönelik projelerle ilgilenir olmuştur. Bu bağlamda da farklı enerji kaynak bölgeleri gündeme gelmiştir. İlaveten bu yeni bölgelerle Avrupa arasında bağlantıyı sağlayacak enerji hatlarının oluşturulması ve zaten enerji hatları var ise, kapasitelerinin arttırılması konusu önem kazanır olmuştur.

AB’ne özellikle doğal gaz tedariki için bir alternatif de İsrail’in Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)’nde yer alan doğal gaz rezervleri olduğu değerlendirilmiştir (Şekil 2). Buradaki Leviathan ve Tamar bölgeleri önemli olup halen de çıkarım yapılan bölgelerdir. Söz konusu bu iki bölgenin toplam rezerv miktarının 750 Milyar m3 mertebesinde olduğu öngörülmektedir.

Bu bölgedeki rezervin Avrupa’ya ulaştırılması için önce “EastMed” olarak nitelenen ve İsrail MEB’inden başlayarak Kıbrıs’ın güneyinden geçip Girit üzerinde Yunanistan’a ulaşan ve İtalya’ya geçmesi planlanan bir denizaltı enerji boru hattı gündeme gelmiştir. Konuya ilişkin bir sözleşme Ocak 2020'de Atina’da İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında imzalanmıştır.

Ancak hattın uzunluğu, Doğu Akdeniz bölgesinde hattın geçeceği güzergahın derinliği ve denizin tuzluluğu da göz önüne alındığında bu hattın hiç de ekonomik olmayacağı anlaşılmıştır. Ayrıca, Türkiye’nin Libya ile imzaladığı ve BM’in onayladığı mutabakat, EastMed’in hayata geçirilmesini siyaseten de zora sokmuştur. Sonuçta EastMed için finansör olması beklenen ABD, projenin maliyetini gerekçe göstererek projeden çekilmiş ve konu kadük olmuştur.

Bu durumda da güneydoğu Akdeniz rezervlerinin Avrupa’ya taşınması için alternatifler araştırılır olmuştur. Bu bağlamda en rasyonel çözüm olarak söz konusu bölgenin doğal gaz rezervlerinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması gündeme gelmiştir. (Bu alternatif daha önce de düşünülmüş olmasına karşın gerçekleşememişti.) Bu hat, “Yeni EastMed Enerji Boru Hattı” olarak nitelenmeye başlanmıştır.

2023 Yılında Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşme süreci, konuyu destekler ortamı oluşturmaktaydı. Nitekim normalleşme çerçevesinde karşılıklı Büyükelçi atamaları yapılmış ve Türkiye ile İsrail arasında üst düzey görüşmelerin yapılması planlanmıştı. Ayrıca bölgede yeni potansiyel rezervler için çalışma yapılması da gündeme gelmişti. Hal böyleyken (tam da böylesi bir safhada (!)) 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’de Gazze olayları meydana gelmiş bulunmaktadır.

Burada önemli hususu; Gazze Şeridinin MEB’nde var olduğundan bahsedilen doğal gaz rezervleri ile İsrail’in Gazze MEB’ine bitişik bölgedeki potansiyel doğal gaz rezervinin bulunuyor olmasıdır (Şekil 2). Bu bölgeleri İsrail ‘in kendi tasarrufu altında kullanmak istediği izlenimi edinilmektedir. Zira Leviathan ve Tamar bölgelerindeki 750 milyar m3 mertebesindeki rezervin Avrupa için yetersiz kalacağı ve Gazze MEB’indeki rezerve de ihtiyaç olacağı bir gerçektir. Buradaki potansiyel kaynağın düşünülenden de fazla olabileceğinden bahsedilmektedir. Ayrıca Mısır MEB’sinde bulunan büyük rezervlerin de bu bölgeden geçirilmesi düşünülen enerji hatlarıyla irtibatlandırılabilecek olması da Gazze MEB’inin önemini daha da arttırmaktadır.

Bütün bunlardan ayrı olarak, Orta Doğu’dan geçmesi düşünülen yollar ve enerji hatlarının güzergahları da konuyu yakından ilgilendirmektedir. Bu güzergahlardan biri Çin tarafından gündeme getirilen “Yol Kuşak” projesi olarak da betimlenen “Modern İpek Yolu” olup Çin’i Avrupa’ya bağlayacak olan hattır.  

Farklı geçiş hatlarıyla gündeme gelen Modern İpek Yolu projesi kapsamında Rusya üzerinden geçen Kuzey Yolu, Ukrayna Savaşı nedeniyle önemli ölçüde sorunlu hale gelmiştir. Buna karşın kara bağlantısını ifade eden “Orta Yol” ve deniz bağlantısını betimleyen “Güney Yolu” hayata geçme konusunda yol almaktadır. Bu yol projelerinde ABD ve İsrail konu dışında kalmaktadırlar.

Bu yollardan bahsedilirken 9-10 Eylül 2023 tarihlerinde Hindistan’ın ev sahipliğinde yapılan G20 Zirvesinde ABD tarafından, Hindistan ile Orta Doğu ve Avrupa'yı birbirine bağlayacak demiryolu ve limanlar üzerinden oluşan kısaca IMEC (India-MiddleEast-Europe Corridor) olarak betimlenen yeni bir ekonomik bağlantı koridoru oluşturulması konusunda duyuruda bulunulmuştur. Ancak, IMEC yolunun İsrail bağlantısı Filistin sorunu nedeniyle riskli görünmektedir.

Dolayısıyla, Hindistan’dan deniz yolu ile başlayan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Ürdün ile İsrail’den geçerek İsrail’in Hayfa limanında tekrar deniz yoluyla Yunanistan’a ve Avrupa’ya bağlanacak bu yol içinde İsrail’in dikkat çekici bir pozisyonu olduğu gözlenmektedir. Yolun güvenliği açısından İsrail’de de sorunlu durumların olmaması bir gereklilik olarak kendini göstermiş bulunmaktadır. Bu da İsrail için Filistin sorununun çözülmesi meselesini gündeme getiriyor olmaktadır. Kimi çevrelerce “Yeni Baharat Yolu” olarak da nitelenen IMEC yolunun önerilmesinin üzerinden daha bir ay bile geçmeden Gazze olayları patlak vermiş bulunmaktadır

Öte yandan ilginç olan bir husus da; bu yıl Mart ayında Türkiye’yi ziyaret eden Irak Başbakanı ile görüşmeleri takiben Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından “Kalkınma Yolu” ifadesiyle betimlenen yol olup bu yol ile ilgili temaslar sürerken Türkiye’nin de yer aldığı G20 Zirvesinde IMEC Koridorunun duyurulması olmuştur. Bir başka deyişle, IMEC önerisinin Kalkınma Yolu projesine karşı önerildiği ve rekabet ortamının yaratılmak istendiği izlenimi de edinilmektedir.

Sonuç

Gazze’de yaşanan olaylar ele alındığında, yaşanan olayların; siyasi, ekonomik, enerji politik, sosyolojik, teolojik, askeri ve güvenlik kapsamında çok farklı boyutları olduğu görülmektedir. Bir başka deyişle olaylar tek bir nedene dayandırılamadığı gibi etkin olan unsurların birbirini tetikleyen karakterleri nedeniyle hayli karmaşıklık ifade etmektedir. Ancak son olayların zamanlaması da göz önüne alındığında belki de esas güdümleyen unsurun enerji politik olduğu söylenebilir.

Enerji politik olarak en önemli neden (Yukarıda belirtildiği üzere) Gazze’nin MEB bölgesindeki doğal gaz rezerv potansiyeli ve söz konusu MEB bölgesinden geçmesi muhtemel enerji hatları ve yollar gibi görünmektedir. Ayrıca bu bölgenin bitişiğindeki İsrail rezervlerinin de İsrail tarafından güvenlikle çıkarılması da burada önem arz etmektedir.

Bu durumda, İsrail’in hedefi tümüyle Gazze’yi ortadan kaldırmak olacaktır. Nitekim, İsrail tarafından Gazze’nin boşaltılması konusunda çağrılar yapılmıştır bile… Ayrıca sadece hava harekâtı değil, kara ve deniz harekâtından bahsedilmektedir. İsrail’i destekleyen ABD’nin Doğu Akdeniz’e (olası bir deniz harekatına destek verebilecek olan) uçak gemileri gönderdiği de düşünülürse, yaşananlarda enerji politik unsurların önemi kendini daha iyi göstermektedir.

Öz olarak belirtmek gerekirse; Türkiye’yi de yakından ilgilendirmesi muhtemel durumlar bağlamında, yaşananların iyi değerlendirilmesi ve gündeme gelebilecek bölgesel hatta küresel dengelerin yeniden tesis edilmesinde, Türkiye’nin ağırlığını hissettirmesi son derece önemli olacaktır denebilir.