Dünden devam...

Aslında 2000'li yılların başından günümüze; Balkanlardan, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya kadar olup bitenleri anlayabilmek için BOP'nin amacına ve temel hedeflerine bakmak gerekir: BOP'nin Amacı: Petrol zengini ülkelere demokrasi ihraç ederek, bölgenin kontrolünü elinde bulundurmaktır.
BOP'si, şu 5 Ana temel üzerine oturmuştur:
- Ortadoğu'nun kontrolünü ele geçirmek,
- İsrail'in güvenliğini garanti altına almak,
- Zengin petrol ve doğal gaz yataklarının denetimini sağlamak,
- AB, Çin, Rusya ve Japonya'yı bu bölgedeki zenginliklerden uzak tutarak, rekabette öne geçmek,
- Var olduğunu iddia ettiği İslam terörünü bitirmektir.
Yukarıda sıralamış olduğum bu gerçekler çerçevesinde, Ortadoğu'da ABD'nin bu amaçlarına ulaşabilmesi için bölgedeki zengin petrol rezervlerini kontrolünde tutacağı yeni, uydu devletlere, ya da kendi stratejilerini kabullenmiş bölge devletlerine ihtiyacı vardır.
Ortadoğu'da mevcut devletlerin yönetimlerini incelediğimizde; Petrol zengini çoğu Arap ülkesi zaten Amerika'nın güdümündedir. Irak ve Libya'nın Amerika tarafından işgali ile bu coğrafyanın yönetiminde ABD daha da büyük bir güç sağlamıştır. İsrail zaten bölgede Amerika'nın jandarmalığını yapmakta, komşularıyla olan ilişkileri, genel olarak ABD'nin menfaatlerinin gözetilmesine dayanmaktadır.
Bölgede geriye iki büyük güç kalmaktadır. Bunlardan bir tanesi Türkiye, diğeri ise İran'dır. Amerika'nın; İran'da Şah Rıza Pehlevi döneminden sonra rejimi ele geçiren mollalar ile arası hiçbir zaman iyi olmamış, özellikle son dönemde İran'ın nükleer enerji konusunda almış olduğu mesafe ABD'yi oldukça rahatsız etmiştir.
Bu dönemde İran'a yönelik ambargo uygulanmasının, dolaylı da olsa özellikle ülkemizi önemli ölçüde etkileyeceği çok açıktır.
Türkiye'nin ABD'leri ile olan ilişkileri 1950'li yıllarda 'Marshal Planı' ile başlamış, aradan geçen yarım asır'ı aşkın bir süreden beri de artan bir şekilde devam etmektedir. Ancak bu ilişkinin ardında kalan bu uzun süreçte, Türkiye'yi ilgilendiren hayati öneme haiz, uluslar arası sorunlar olduğunda;
Örneğin:
Yıllar önce 20 Temmuz 1974 haklı Kıbrıs müdahalemiz ve sonrasında uygulamış olduğu silah ambargosu, 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesine vermiş olduğu destek! Önemli gelişmelerdir…
Amerika'nın son dönemde ise; Irak'ı işgali sırasında, Türkiye'den istemiş olduğu desteği alamayınca, bu bölgede P.K.K'nın güçlenmesini görmezden gelmesi, Kuzey Irak'ta Talabani ve Barzani ikilisine vermiş olduğu destek; Amerika'nın Ortadoğuda'ki stratejik menfaatleri ile örtüşen önemli gelişmelerdir.
A.B.D'nin Ortadoğu'daki hâkimiyetini sürdürebilmesi için, bu bölgede kendi menfaatlerine biat etmiş, bölgedeki petrol ve doğalgaz yataklarını Amerikan emperyalizminin emrine vermeye hazır yeni uydu devletlere ihtiyacı vardır.
İşte 2003 yılından itibaren P.K.K'nın tekrar güç kazanması / kazandırılmasıyla, yeniden ülkemizin gündemine oturması ve ülkemizi kana bulaması. Bu kanlı dönemi sonuçlandırarak terör belasından kurtulmak ve toplumsal mutabakatı sağlamak adına; devletimizi temsilen MİT vasıtasıyla Öcalan'la başlatılan müzakereler. P.K.K'nın sözde silah bırakmasıyla ülke kamuoyuna verilen barış mesajı, terör örgütü mensuplarına, 'terörist' yerine, 'gerilla, özgürlük savaşçısı' gibi hitaplarda bulunulması. Ama en önemlisi, AKP'nin terörü sonlandırmak maksadıyla ve daha çok demokrasi adına bu süreci, kendi siyasi geleceği üzerine de kurgulayarak, güneydoğu kökenli milletvekillerinin, İmralı'ya gitmesine göz yumması, bu milletvekillerinin ömür boyu hapis cezası alan Abdullah Öcalan'dan aldıkları talimata göre bölge halkını yönlendirmeleri.
Basına sızan haberler çerçevesinde, P.K.K ile Oslo'da yapılan görüşmelere ve içeriğinde ne olduğu bilinmeyen türlü tavizlere odaklı mutabakata varılması,
Güneydoğu'da yaşayan yurttaşlarımızın P.K.K terör örgütünce baskı altında tutulması, Kürtlerin kimi özel günlerinin suiistimal edilerek, devlete karşı ayaklanmaya varacak kadar olayların provoke edilmesi.

Devam edecek...