...Dünden devam

Emekçi kesimin de sesi kısılmış, kimi sendikacıların malum sessizliği adeta onlarında sessizliği olmuştu! Bu kadarı da olmaz denen öylesine özelleştirmeler yapılmıştı ki! Aslında bunda yadırganacak bir şey yoktu! Çünkü Neoliberalizmin, kapitalizmin ve emperyalizmin özü buydu. AB'ye giriş sürecinde, 'Müzakere çerçeve belgesine' imza atan AKP iktidarının politikası da buna uygundu.
Ancak küresel sermayeyi temsil eden ülkeler ve AB yöneticileri, AKP iktidarının ekonomik alanda atmış olduğu bu yeni adımları alkışlıyor, dahası için teşvik edici açıklamalar peşi, peşine geliyordu. Sanki ülkemizin tüm ekonomik değerleri haraç, mezat satılıyordu! Ülkemizin ekonomisi giderek dışa bağımlı olma yolunda hızla ilerlerken; tarımsal ve sanayi üretimimiz giderek azalıyor, çiftçimizin borçları ikiye, üçe katlanıyordu. Bir zamanlar Yüce Atatürk'ün; 'Köylü Milletin Efendisidir.' Diyerek tarımın, toprağın dilini en iyi anlayan, eşsiz emekleriyle topraktan; buğday, fındık, ay çiçeği, zeytin, pamuk ve daha nice ürünler alan çiftçimize; AB ile yapılan anlaşma çerçevesinde kota uygulanıyor; buğday, tütün, pamuk, şekerpancarı gibi pek çok ürün ekimi, AB denetimine tabi oluyordu.          
Çiftçimiz böylesi bir uygulamayı, hiç de hak etmiyordu. Üstüne üstlük, tarım ürünlerimizin tohumlarının da yurt dışından geliyor olması; Anadolu platosunda yetişen kendi ürünlerimizin büyümesinin simgesi tohumların karakteristik yapısını da bozmuştu! Çiftçinin hali perişan, geleceği çaresizdi. Hayvancılığımız da bu süreçten etkilenmiş; pek çok hayvan yetiştiricisi, ellerindeki küçük ve büyük baş hayvanları yok pahasına satmaya başlamıştı. Sadece çiftçiler değil, Anadolu toprakları feryat ediyordu ama ne çare?
Ülke tarımının giderek dışa bağımlı olmasını ve tarım politikalarını şikâyet ederek, "anamız ağladı" diyen bir çiftçimize; Başbakan Tayyip Erdoğan; "Al Ananı da Git" diyerek, adeta ülkemizden kovuyor gibi azarlaması, siyasi literatüre kendine has bir kavram getiriyordu!
AKP ve yönetimi kadrosunun iktidara geldikleri 2002 yılından itibaren günümüze, gerçekleştirdikleri icraatlarını 3 dönem halinde incelemek gerekirse;
Birinci Dönem: 2002-2007 yıllarının AKP'sidir ki, bu dönemin icraatları; Başbakan Erdoğan'ın ifadesi ile 'Çıraklık Dönemi'ni' ifade eder.
İkinci Dönem: 2007-2011 yıllarının AKP'si ki, bu dönemde; iktidar gücünün devlet içi kurumlarında giderek artması ve Cumhuriyet kurumlarıyla girişilen sürtüşmeler dönemidir.
Üçüncü Dönem: 2011-2014 yıllarının AKP'sini anlatır ki, bu dönem; yine Başbakan'ın ifadesiyle "Ustalık Döneminin" icraatlarıdır.
Yukarıda belirtmiş olduğum bu uzun süreci, kitabımın konusu dışında bırakarak sadece; yaşadığımız son 12 yıla damgasını vuran olayların özet analizini, bu olaylar hakkında duygu ve düşüncelerimi aktaracağım. AKP iktidarı ile ilgili pek çok kitap yazılmış ve yazılmaya da devam edilecektir. Her dönem için olduğu gibi bu döneminde başarılarına, ya da başarısızlıklarına tarihin şaşmaz adaleti karar verecektir.
Ülkemizin son 12 yılına damgasını vuran olayların en önemlileri olarak gördüğüm;
Ergenekon ve Balyoz Davaları, Taksim Gezi Parkı Direnişi, 17 Aralık 2013 Yolsuzluk ve Rüşvet Soruşturması, Arap Baharı ve Suriye İç Savaşının Ülkemize etkisi ve Giderek Kutuplaşıyor muyuz? Ana başlıklarıyla bu konuların özet analizlerini yapmaya çalışacağım…
Ergenekon ve Balyoz Davaları Süreci:
AKP iktidarında ülkemizin yaşamış olduğu bilinen davalar sürecinde; "Ergenekon" ve "Balyoz" davaları adlarıyla yargı tarihimize geçen ama kamu vicdanının büyük bir çoğunluğu tarafından onaylanmayan iki önemli hukuk davası yaşanmıştır.
Her ikisinin de ortak iddiası: 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini', iddia edilen darbe planları ile devirmektir.

Devam edecek...