Sizde, sevdiğiniz eşyayı ya da sevgiliyi yitirdiniz mi? Sonunda yürekte kalan hep aynı duygu, hüzün... Çünkü onlara alışmışızdır, sevmişizdir, bizimle olan beraberliği keyiflendirmiştir. Çünkü o beraberliğe değer vermişizdir. 
Ya o güzelliği yaşarken; paylaşımı, keyfi, sevmeyi ve sevilmeyi birlikte hissederken...
Hep korkmaz mıyız? İçimizi en güzel anlarda bile hep sarmaz mı? “Ya biterse? Ya yok olursa bu güzellik?” endişesi. 
Tabii ki bitecek. Yaşadığımız mutluluklar, hüzünler hep bitmedi mi? Hep yerine başka,  başka hüzünlere mutluluklara bırakmaz mı? Gene aynı korkular, aynı endişeler... 
Peki,  sahip olduğumuz güzellik için yitirme korkusuyla ağlamak niye? Kime? Ne için? Biliyor musunuz? Dökülen gözyaşları sadece kendimiz için. O değere sahipken de, yitirdiğimizde de. Çünkü bizi asıl korkutan,  yalnızlık. İçimizde hissettiğimiz o güzel duyguları uzunca bir süre tekrar yaşayamamak… 
Özlemek, özlenmek, sevmek, sevilmek, sımsıkıca sarılmak, o bedenin canını, kanını hissetmek, sevişmek. Hangisi kolay vazgeçilir hazlar ki? 
Biten aşklarda da, biten ömürde de yanaklarımıza dökülen gözyaşları hep kendimiz için. 
Çünkü merkez hep biziz, doymak bilmeyen egomuz… Ve o egoyu doyurabilmek, hoşnut kılabilmek için ne kadar çok çırpınır dururuz. 
Bizim sevdiklerimiz bizi muhakkak sevmeli, özlediklerimiz özlemeli. Doğrularımız her zaman tek doğrudur. 
Ya yanımızda ki insan? Onun egosu? Arzuları, özlemleri veya usandıkları... Ne kadar o sevdiğimiz insana karşı fedakarız? Vermeden neyi ne kadar alabiliriz ki? 
Bizler; hep ilişkilerimizde hesap kitap içinde değil miyiz?
Verdiğimiz kadar alalım, aldığımız kadar verelim hesapları yapar dururuz. Sonuç, yalnızlık. Peki, bu kadar yalnızlıktan korkuyor, yaşanılan güzellikleri,  paylaşımı bir daha yasayamamak endişesiyle kaybedeceğimiz değere ağlıyorsak niye bu kadar ince hesaplar. O değer bize mutluluk yerine hüzün, kargaşa yaşatıyorsa zaten vazgeçmeliyiz. 
Yok, eğer yaşamın sıkıntılarından biraz da olsa bizi alıp mutluluk veriyorsa o zaman gözyaşı yerine biraz daha akılcı olmak daha doğru değil mi? 
Sıkıca, hiç bitmeyecekmiş gibi o güzelliği, huzuru sonuna kadar yaşamak varken neden korku? Bilirsiniz,  anılarımızda öylesine anlamlı, mutlu anlar vardır ki, kimi zaman onca geçen yıllara değerdir. Tabii ki bu değerler karşılık bulduğunda daha da değer kazanacaktır.  Eh iste o zaman bize biraz daha iş düşüyor demektir. Daha çok özen... 
Çünkü yasam içinde, aynı frekansı yakalamak o kadar zor ki...  Sevgiyi, özlemi birlikte yaşamak doyumsuz bir hazdır. Artık o sevdiğin insan kendin olmuşsundur. Korursun, tıpkı kendini koruduğun gibi. Üzmekten, incitmekten korkarsın. 
Artık hesap, kitap yapılamaz.  Daha çok vermek,  vermek istersin.
Çünkü ego vererek de doyumu öğrenmiştir. Çünkü gönlünü ayna tutmuşsundur o sevgiliye. Çünkü yitirme korkusu aşkı ölümsüz kılar. Çünkü ayrılmanın da bir vahşi tadı var Öyle vahşi bir tat ki dayanılır gibi değil. Çünkü ayrılık da sevdaya dahil. 
ÇÜNKÜ AYRILANLAR HALA SEVGİLİ.