Türkçesiyle, Gülen Cemaati DIŞARI, İsmailağa Cemaati İÇERİ! Meali, bundan sonra bu yol birlikte yürünecek. Sadece yol arkadaşı değişti. Yol aynı yol.
Soma faciasından sonra, bölgede olağan üstü hal ilan edilerek, basının, milletvekillerin hatta yardım için gidenlerin dahi içeri girmesi yasaklanırken, “Ak Sakallılar” çıkartması yapılarak, ölen madencilerin yakınlarını ziyaret edip, dini tavsiye ve telkinlerde bulundular; “İsyan etmeyin, dua edin onlar şehit oldular” telkinleriyle acılı madenci ailelerinin olası tepkilerini önleme kampanyası yürüttüler.
Soma’da mezarlıklarda, hanelerde ailelere tek, tek bildiri dağıtarak, “kardeşlerimizin vefatı bizi müteessir etti. Fakat kazaya rıza, kadere teslim İslamiyet’in şiarıdır” ibaresiyle, kazanın bir kader olduğu algısı yaratılmak istendi. Bu da yetmedi ve eklendi. “FELAKET LAİKLİK NEDENİYLE YAŞANDI. LAİKLİK, KAFİRLİKTİR.” 
Askerliğe gitmenin “devletin bekçiliğini” yapmak olduğu yazılan bildiride, “Böyle bir devletin askerliğini yapmaya  gençler gönderilemez. Çünkü askerlere yemin törenlerinde küfür (inkar) manasına gelen sözler söylettiriliyor ve şeriatı çağdışı gören bir devletin bekçiliği yaptırılıyor?” denildi.
Bütün bu yaşananlar, geldiğimiz noktayı çok iyi anlatmaktadır. Uzmanların, psikologların, avukatların, vekillerin, afet yardım kuruluşlarının ve acıyı paylaşmak isteyen vatandaşların olması gereken yerde ve zamanda ne yazık ki, cübbeli, sarıklı adamlar cirit atmakta. 
Bu kişiler diyanet işleri tarafından da görevlendirildiği için, ne sorgulandı ne de yargılandı. Tam tersi Soma çıkartması sonunda bu cemaat mensupları, zafer kazanmanın edasıyla Soma’dan sonraki durakları Ankara oldu. 
İsmailağa İmamları, önce bakanı sonra da, TBMM’de Başbakanı ziyaret ederek, Meclis merdivenlerinde bir de hatıra pozu çektirerek paylaştılar.
Hukukun, şeffaflığın, demokrasinin olmadığı bir ülkede, böylelikle de söz hakkı sadece imamların olur…
Resmi açıklamalara göre 301 can… Geride kalan yoksul, yetim çocuklar ve aileler… Acaba diyorum, meclisteki tüm muhalif vekiller, hep beraber Soma’ya gitmeli miydiler?
Bir tarafta çocuklar babasız kalırken diğer tarafta analar-babalar evlatsız kalmakta. 
Berkin daha bir çocuktu. İster elinde sapan olsun, ister misket, sonuçta ana kuzusuydu. Başbakan’ın; “neymiş; Berkin Elvan’ı anmak için törenler düzenleyeceklermiş. Ölmüştür, geçmiştir” demesi çok acımasızcaydı. Kaldı ki biz toplum olarak, inancımız gereği de olsa, hiç tanımadığımız bir kişinin cenaze töreninde, hocanın sorusuna karşılık vefat eden için, “iyi biliriz, hakkımız helal olsun” diyen bir halkız.
Karşı tarafta olanlar yani ötekiler ölüp giderken birileri daima ölümsüz kalmakta. Esma kızımız gibi…
Acaba diyorum; Esma kızımız, İhvan (Müslüman Kardeşler) liderleri Muhammed El Biltaci’nin 17 yaşındaki kızı olmayıp da, halktan, ölen onca kızdan biri olsaydı gene de ölümsüz olur muydu? 
Esma’nın anası, kızının vurulduğunda Kur-an okuduğunu söylemiş. Sanırım internete yansıyan vurulma anından habersiz. 
http://www.samanyoluhaber.com/web-tv/ihvan-liderinin-17-yasindaki-kizi-esmanin-vuruldugu-an-4797-video-haberi/
Ölüm, biz canlılar içindir. Ölümün cinsiyeti, dini, mezhebi olmaz. Bize düşen sadece rahmet dilemektir. Asla acıyı yaşayan anayı, yuhalatmak değildir.
Berkin Elvan, misketleriyle oynuyor. Misketlerin sesini duyuyor musunuz?