Hastalıklı dokunun incelenmesi sonucunda sadece mukozayı (bazı iç organlar ve dışarıya açılan boşluklarda en dış katmanı oluşturan kaplayıcı, sümük (mukus) salgılayan zar) tutan çapı 5 mm’den küçük, derinliği 1 mm’den yüzeysel defektler erozyon olarak tanımlanmakta, defektin mukozayı aşarak mukozanın alt katmanlarını da içerecek şekilde ilerlemesiyle ülser oluşmaktadır.

Tarihsel veriler semptomatik ülserlerin toplumun yaşam boyu %10’unu etkilediğini göstermiştir. Peptik ülser en sık duodenum (ince bağırsağın mideye yakın kısımı) ve midede görülmektedir.

Kilo kaybı, erken doyma, tekrarlayan kusmalar, kansızlık, aşikar kanamalar, siyah renklı dışkılama görülebilecek belirtilerdendir.

Bugünkü bilgilerimize göre mukozayı duyarlı hale getiren ve peptik ülser oluşmasında rol oynayan üç ana faktör vardır.

                   1- Helicobacter pylori enfeksiyonu

                   2-Nonsteroid antiinflamatuvar ilaç kullanımı

                   3-Aşırı asit sekresyonuna yol açan durumlar

Yapılan klinik çalışmalar peptik ülserlerin %89-95’inin helicobacter pylori ve nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar kullanımı ile ilişkili olduğu gösterilmiş olup diğer etkenlerin peptik ülser oluşumunda çok az rolü olduğu belirtilmiştir.

Nonsteroid antiinflamatuar ilaçlar denildiğinde tam olarak hangi ilaçlardan bahsedilği anlaşılamayabilir fakat en sık adını duyduğumuz ilaçlardan biri olan aspirin ve ibuprofen gibi ilaçlarda bu gruba dahildir ve uzun süreli kullanımda ülser riski taşımaktadır.

Ülser oluşumunda temel mekanizma, mide ve ince bağırsak mukozasının bütünlüğünün agresif ve koruyucu/onarıcı faktörler arasındaki dengenin bozulmasıdır.

Mide ülserinin oluşmasında koruyucu faktörlerin azalması, duodenal ülser oluşumunda ise agresif faktörlerin artması daha önemlidir. Helicobacter pylori, gastrik asit salgısını arttırır ve duodenumda bikarbonat üretimini azaltır. Üreyi parçalayarak amonyum klorür ve monokloramin gibi toksik maddelerin ortaya çıkmasına neden olan üreaz enzimini salgılar.

Direk olarak risk faktörü olmasa bile ülser varlığında durumu kötüleştirebilecek durumlardan bahsetmemiz gerekirse alkol ve sigaranın bu konuda önemli bir yeri vardır.

Peptik ülser sigara içenlerde içmeyenlerden iki kat daha sık görülmektedir. İçilen sigara miktarı ve içme süresiyle orantılı olarak özellikle gastrik ülser riski artmaktadır.

Sigara içenlerde ülser boyutu daha büyük, iyileşme daha yavaş ve tekrarlama olasılığı daha yüksektir. Alkol ve sigara harici bir diğer ülseri olumsuz etkileyebilecek faktörde duygu durum değişiklikleridir. Duygusal faktörler mide sekresyonu ve mide motor fonksiyonlarını etkilemektedir, sinir stres anlarında mide asit salgısında belirgin artış görülmektedir. Bir diğer ülseri etkileyebilecek faktör ise tabi ki beslenmedir. Örneğin, kahve tüketimi mide asit sekresyonu ve gastrin salgısını arttırmaktadır. Bu ülsere neden olmamakta ancak ülser semptomlarını arttırmaktadır. Kahvemin aksine ise kepek tüketiminin gastrik ülserli kişilerde mide asit konsantrasyonunu azalttığı, pepsin konsantrasyonunu düşürdüğü tespit edilmiştir. Meyan kökü, damla sakızı ve zerdeçalda ülser için fayda sağlayabilecek besin kaynaklarındandır. Tabi ki Peptik ülser gibi bir durumda sadece besin tüketimi iyileşmeniz için yeterli değildir. Esas olan doktor kontrolünde başlayacağınız tedavi rejimidir. Tedavi rejimleri 3 veya 4 ilaç içerebilir bu rejimler anti asit ve antibiyotik içermektedir. Doktorunuzun sizin için önerdiği tedavi rejimine uyunç göstermek iyileşmek için en önemli adımdır. 7 veya 14 gün sürebilecek bu tedavi rejimleri aksatılmadan uygulanmalıdır. İlaç tedavisinin yanında tükettiğimiz gıdalara dikkat etmek ve ülseri kötüleştirebilecek faktörlerden kaçınmakta tedavi için çok önemlidir.

Saygılarımı sunar sağlıklı mutlu haftalar dilerim.