ARAPÇA OLMAZSA KONUŞAMAYIZ!...
Türk Matbuat Tarihi’nin önemli isimlerinden, Merhum, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in de muasırlarından Merhum, Peyami Safa, devrin önemli gazete’lerinde, bilhassa Tercüman Gazete’sinde, “ Objektif,” Serlevhalı, makale’ler yazardı. Vefatından sonra, bu “ Objektif,” Serlevhasını, Merhum, İsmail Oğuz, İmtiyaz Sahibi olduğum Bâb-ıâlîde Sabah Gazete’sinde yazdığı makale’lerinde Serlevha olarak kullanmıştı. Merhum, Peyami Safa’nın bu Makaleyi yazdığı yıllarda, “ Güneş Dil Teorisi,” yaftası altında, Türk Dil Kurmu’nun başına, Agop Dilaçar, diye bir Ermeni Vatandaşımız getirilmiş, dünya’nın en zengin kelimeli Türkçe’miz iğdiş edilmiş, Türk Dili, üçyüz kelimeye haps’edilmişti. Uydurukça dilciler,” Lisanımızı, Arapça ve Farsça kelimelerden kurtarmalıyız, dilimizdeki Arapça ve Farsça kelimeleri bi’temâmiha, Lisanımızdan ihraç etmeliyiz,” sloganını kullanıyorlardı. Devrin C.H.P.’li, bir milletvekili, T.B.M.M.’ de bu minval üzere konuşuyorken, tebessümlere gülüşmelere ma’ruz kalmıştı. Zira, konuşmasında kullandığı kelime’lerin çoğu Arapça idi.
Böyle bir devir’de, Merhum, Peyami Safa , “ Arapça olmazsa konuşamayız,” başlığı altında, enfes, bir yazı kaleme almıştı. Günümüzde dahî güncelliğini muhafaza eden, bu Makale’yi noktasına virgülüne dokunmadan, aynen sütunlarıma alıyorum. Merhum, Peyami Safa Bey’i rahmetle, minnetle ve şükranla yad ediyorum...
Bir eksiğiniz olsa” tedarik,” edemez, bir yanlış yapsanız “ telafî,” edemezsiniz.
Arapça olmasa “ özür,” dileyemez, bir “ma’zeret,” sunamazsınız.
Birisi öfkelenip parlasa “ teskin,” edemezsiniz.
“va’az”- “nasihat”- “fayda” vermez.
“ Takdir, “tekdir” de her zaman iş görmez.
Bir def’a Arapça olmasa “ Efendim, şey,” diye bile kekeleyemezsiniz. Zira “şey” Arapça’dır.
İsteğiniz olsa “recâ” ederim, diyemezsiniz.
Biribirinizi “teselli” edemez, “ kader-i İlâhî’”dir, “ mahzun”- “ mükedder” olma, “ sabret”, “akibet”i” hayr” olur, diyemezsiniz.
“Nüfus” Cüzdanınız “kayb” olsa( aslı, gâib”) “ ilân” veremez, efendim şöyle” lezzet”li bir yemeği “ iştah”la “mide”ye indiremezsiniz.
Canım sıkıldı, “haber”leri dinleyeyim, yok. Bir “ kitab” a saldırayım. Olmaz.
Kendimi “sokağa”, “ Cadde” ye atayım. “ Mümkün” değil. Çıkıp “ etraf” a bir bakayım, şu “ civar” bir turlayıp geleyim; diyemez.
Köyüme gideyim, bir “hava” değiştireyim! Yapamazsınız. Köy değil ama köyün bağlı olduğu ”Kasaba”, “nâhiye”, “belde” Arapça’dır. Ülke değil ama “vatan”, “memleket” Arapça’dır.
Beyler işi” ciddi” ye alın. Kişinin “ haddi” ni bilmesi büyük “fazilet” tir. “ Talip” ne der: Kişi “noksan”ını bilmek gibi “ irfan “ olmaz.
“ İnsaf”, “ Yâ hu”! “ Din”, “ iman”, “ vatan”, “ âr”, “ namus”, “ haya”, “ iffet”, “ izzet”, “ akıl”, “ iz’an”, hepsi Arapça’dır.
Kötü bir durum var. Etraf “ hain”, “ haysiyet”, “celat” ları köşeleri tutmuş.
Nereden türedi bu kadar “asıl” sız, “nur”suz şu güzelim ülkede...
Bunlarda “ ahlak”, “ edep” yok. Yüzlerine tükürsen “ iltifat” sayacaklar!
“ Rezalet” diz boyu. Her yol “ Mübah” sayılır olmuş. Kepazelik “ arşa” çıkmış.
“ Haya” sızlık “ cesaret” adı altında “arz”ı endame durmuş. “ Samimiyet” yok sahte “ surat”lar, iğreti “tebessümler”ler, “ muzdarib” görünen “ müstehzî” çehreler” zahmet”siz dimağlar
“ Kader” mi diyeceğiz? “ şüphe”siz öyle de bu “adam”ların/ bu âdemlerin bizim hiç mi” kabahat”imiz yok.
Ne diyelim, Allah “ ıslah” etsir. İnsanların iç “huzur” yok.” Kanaat” duygusu kaybolmuş. Kendisine biçilene “ razı” olan yok. Büyük bir “ hırs”, “ tamah” var insanlarda.
Toplum,” tehlike” lice “kutup”lara ayrılmış; biribirlerine” nefret” gözüyle bakıp “ husumet” besler olmuşlar. “ Hakaret”, “ küfür” bini bir para!
Hadi “aşk”ı-“ meşk”i, “ ahbap” lığı bir tarafa bırakalım; içtenlikle “ hasbihâl” edemez, birbirimize bir “merhaba” da mı diyemeyiz.
Meğer ne çok şey borçluyuz şu Arapça’ya. “ Hayat” da Arapça’dır, “ vücud” ( varlık) da.” Edebiyat”da “ saâdet”de, “ bereket”de “ huzur”da
“İstikbal”e “dair” “emel”lerimiz de Arapça’dır; “mazi”ye “aid” “tahassür/ tahassüs” lerimiz de...
“Ân”a “aid” “efkar” ve “buhran”ımız da...Arapça olmasa “ ilim”, “ fen”, “ sana’at” olmaz.
Efendiler! Daha da ileri giderek sizi “ te’min” ederim ki, hiçbir “ faaliyet” yapılamaz. Nokta.
Bu arada “ nokta”da Arapça. O olmasa ne “ mütefekkir”imiz ne “ilim”, “ edebiyat” ve “ tarih” adamımız olur.
Ne “ mefküre” sahibi idealist” siyaset”çi ne “dava” adım kalır, Ne “esnaf” “ticaret” “erbabı”, ne “ hizmet”li “ sınıf”ı ne “ amele”, ne de düşmanın kalbine korku ve “ dehşet” salacak “ asker”imiz kalır.
Çocukların “ mürüvvet”ini göremez, “nikah” yapamayız. Böylece ne “aile” olur; ne “sülâle” ne “nesep”.
Bu “ kadar”ına pes, “ya’nî”! “isimfiil”, “harf”, “ kelime “ hepsi Arapça dostlar! Arapça olmasa iki “ kelam” edemeyiz şurada! Bu kadarı da “fazla” mı diyorsunuz. Eh, “nazar” değmesin, “hatta” “Maşallah” diyelim o zaman. Bir “kusur”, “ hata” etmişsek “af” ola.