Bundan önce kaleme almış olduğum ‘’Kıbrıs’ta Yeni Bir Bizans Oyunu mu? Yoksa Bir Kumpas mı?’’ Başlıklı yazımla, adada yeniden başlayacak müzakereler sürecine dikkat çekmiştim.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletinin 4’ncü Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı’nın seçilmesinin ardından, Kıbrıs Konusuyla ilgili müzakere sürecini içeren önemli açıklamalar yapılmıştı…
Bu açıklamaların en önemlisi tabii ki,  Rum liderinin masayı terk etmesinden sonra 15 Mayıs 2015 Cuma günü her iki tarafın da müzakere sürecini yeniden başlatacağı yönündeki haber olmuştur.
Ve tarafları temsil eden liderler; en nihayetinde geçtiğimiz Cuma günü bir araya gelerek; Kıbrıs’ta süregelen anlaşmazlıkların en kısa sürede sonuçlanması yönünde büyük bir umudun oluştuğuna dikkat çekmiş; her iki tarafta, güven artıcı jestler yapmak adına birkaç hususta açılımda bulunmuşlardır.
Bu açılımların en önemlileri: 
Rum tarafı özellikle Beşparmak Dağlarında bulunan mayın tarlalarının yerlerini gösteren anahtarlarını Türk tarafına açıklamış; Türk tarafı ise 2003 yılından beri K.K.T.C’ye geçen Rumlara uygulanan giriş izin kâğıdının kaldırıldığını ifade etmişlerdir…
Hemen şu hususun altını çizmek gerekirse; Rum tarafının Beşparmak Dağlarında bulunduğunu iddia ettiği mayın tarlaları 1974’ten bugüne geçen 41 yıllık süreçte çoktan temizlenmiş, oralar piknik alanı, av alanı olmuş durumdadır!
Ama K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncının açıklamış olduğu, K.K.T.C’ye Rumlar geçiş yaparken, giriş kâğıdı gerekliliğinin kaldırılmış olması; Rumlara bir adım üstünlük daha sağladığı gibi, mütekabiliyet esasını da ortadan kaldırmıştır! 
Çünkü hala adaya Türkiye’den gelip de yerleşen, aynı aileden doğup, KKTC vatandaşı olanların, Güney Rum Kesimine geçmesine Rumlar müsaade etmemekte; onlara sözde Kıbrıs Cum- huriyeti, ya da İngiliz pasaportun var mı sorusunu yöneltmektedirler! 
Yani ‘’Yerleşikler’’ olarak görmüş oldukları Türkiye kökenli K.K.T.C yurttaşlarının Rum kesimine geçmeleri yasak- tır! 
Umarım KKTC’nin 4’ncü Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı; bu ayıbı en kısa zamanda müzakere masasında çözebilir!
Şimdi gelelim yazımın başlığında belirtmiş olduğum konuya:
 Adada yeniden başlayan müzakerelerde; K.K.T.C’nin yeni Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı’nın muhatabı olan yani adanın buçuğunu temsil eden Rum tarafının lideri Anastasiadis; 
1970’li yıllarda kurulan ve amacı Kıbrıs Türk Halkını ortadan kaldırarak, adayı Yunanistan’ ilhak etmek olan ve hatta 1974’te Kıbrıs Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Makarios’a darbe yaparak; bu amaçlarını gerçekleştirmek adına eli kanlı terörist Nikos Samson liderliğini yapmış olduğu EOKA-B terör örgütü üyelerini kucaklayan, onlara partisinin içinde yer veren Galfkos Kleridis’in kurmuş olduğu parti DISY’nin bugünkü genel başkanıdır..!
Rum tarafının lideri; Sn. Akıncı’nın K.K.T.C’nin yeni Cumhurbaşkanı olur, olmaz yapmış olduğu açıklamalardan büyük bir memnuniyet duyduğunu açıklamıştı!
Bu memnuniyetinin altında yatan gerçekleri ise; o değil ama Rum hükümetinin sözcüsünü ve müzakerecisini konuşturarak açıklamaktadır! 
Çünkü henüz kendisi bu konularda net bir açıklama yapmamıştır!
Ama insanların fikri ne ise zikri de o değil midir?
Pekiyi nedir bu konular?
Rum Lideri Anastisiadis’in ağzı olarak konuşan, Kıbrıs Rum tarafının müzakerecisi Mavroyannis’in açıklama- larına baktığımızda: 
‘’Anlaşma yapılırsa:
Bu anlaşma; Kıbrıs Cumhuriyeti varlığını sürdürecek şekliyle olacaktır. Yapılacak olan anlaşmanın AB’nin Birincil Hukukunu kapsamayacağı, Kıbrıs’ın tüm vatandaşlarının AB’nin ön- gördüğü haklara sahip olacaklarını, özgürlüklerin tümünün uygulanacağını, daimi deregasyonların kapsam dışında kalacağı, kurulacak ‘devletin/sözde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin’ federal bir çözüm yoluyla özerk ve gücünü kendinden alan bir ülke olacağını, bu devletin karar alma yöntemlerinin dış faktörlerden etkilenmeyeceği…’’ Yönündedir.
Belirtilen hususlar, tamamen Rum tarafının Ulusal Konseyinin ve Kilisesinin yıllardan beri savundukları, hiç değişmeyen/değişmeyecek olan kırmızı çizgilerine uygundur. 
 Bu açıklamalara bakıldığında; Rum tarafının yeniden başlayan/başlatılan müzakere sürecinde masadaki tutumunda Türk tarafının önerilerine yakın bir değişiklik beklemek sadece hayalperestliktir.
Yeniden başlayan süreçte BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi Eide’nin yapmış olduğu K.K.T.C’nin yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Rum Lideri Anastasiadis’in çok uyumlu bir ikili oluşturduğu açıklaması ise; müzakerelerin sonucunu etkilemeye yönelik, kamuoyunu olumlu bir beklentiye sokmaktan başka bir şey değildir!
Sanki yıllardan beri süregelen Kıbrıs sorunu, bu ikilinin bulacağı sihirli bir formülle hemen çözülecektir! 
Aslında K.K.T.C’de 4’ncü Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından gerek Yunanistan, gerek ABD, gerek AB, gerekse BM kanadından öylesine açıklamalar yapılmıştır ki! Ve tabii ki, Sn Akıncı’dan…
Kapalı Maraş bölgesinin eski sahiplerine iadesi, Gazimağosa derin limanının açılarak uluslararası hizmete sokulması, Ercan Havaalanının tüm uçuşlara serbest olması, AB’ye üye olan bir ülkenin 3’ncü bir ülkenin garantörlüğüne ihtiyacının olmayacağı gibi 1968 yılından bu yana çözüm bulunamamış hayati öneme haiz bu konular, hemen gündeme getirilivermiştir!
Annan planı dönemde de benzer konular gündeme getirilmiş ama bu konuların çözümü hep Rum yönetiminin idaresine ve onların iznine bağlanmıştı…
Zaten Anastasiadis’in ağzı olan Rum müzakerecesi Mavroyannis yapmış olduğu açıklamalara bakıldığında; 
Adada hemen serbest dolaşıma başlanmalı, yerleşim ve mülkiyet haklarına sahip olmak serbest olmalı, 1974 yılında güneye göç etmiş tüm Rumlar ve onların varisleri kısıtlamasız olarak geri dönmeli ve mülklerini almalıdır!
Onlara göre K.K.T.C’de (varılacak çözüme göre, tabi böyle bir devlet adı kalacak ise!!!) ya da parça ‘Kıbrıs Türk Devleti/Eyaletinde, ya da her ne isim alacaksa adanın kuzeyindeki devlet de Rumlar iş kuracaklar, politikaya karışacaklar, çoğunluk oylarını alırlarsa kuzeydeki devletin meclisine de seçilip, hükümet dahi kurabileceklerdir..! 
2004 yılında referanduma sunulan Annan Tuzak Planına bakıldığında da, şimdilerde Rum ağzıyla ifade edilen bu kumpas metni o planda da aynen yok muydu?
‘’Kurulacak yeni devletin federal çözüm yoluyla, özerk, gücünü kendinden alan, işlevsel bir ülke olacak ve aynı zamanda karar alma yöntemleri dış faktörlerden etkilenmeyecek…’’ Açıklamasını yapan Rum tarafı; bu açıklama ile ‘Türkiye’nin adada garantörlüğü olmayacaktır.’Dan başka ne demek istemiştir? 
Yunanistan Dış İşleri Bakanının ‘’Yunanistan’ın Kıbrıs Adasında Garantörlük hakkından vazgeçeceği açıklaması; bu ikilinin, bu çok önemli konuda Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaktan başka ne amaçları olabilir? Kaldı ki, AB’nin her defasında yapmış olduğu açıklama da bu yönde olup, ‘AB’ye üye olan bir ülke AB’nin koruma şemsiyesi altında’ olduğu yönündedir…
Bu yeni süreçte de Gazimağosa Limanının, Ercan Havaalanının uluslararası hizmete açılması; ancak gümrük, liman işletmesi, sivil havacılık, yer hizmetleri ve hava trafiği kontrol hizmetlerinin Rum yönetimine ait olacağı talebi hiç değişmemiştir!
Yıllardan beri hiç değişmeyen bu talepler; 
Adanın yeniden Rum egemenliğine girmesi yönünde, Kıbrıs Türk’üne azınlık haklarından başka bir hak tanınmayacağını içeren görüşler ve açıklamalardan başka bir şey değildir, olmayacaktır da…
İşte ‘Kıbrıs’ta Rum Ağzıyla Açıklanan Kumpasın’ içeriği bunlardır…
Rum tarafının yapmış olduğu bu açıklamalar ortamında yeniden başlayan müzakere sürecinde,   
K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı;
K.K.T.C Anayasası çerçevesinde etmiş olduğu yeminle temsil etmeye başladığı ve 33 yıldan beri dimdik ayakta duran devletini, Kıbrıs Türk Halkının 41 yıldan bu yana bağımsızlıkla lezzetlenen özgürlüğünün tadını, gönderlerinde nazlı, nazlı dalgalanan milli ve devlet bayraklarını; Rum tarafının bu isteklerine karşı nasıl savunacaktır? Bekleyip göreceğiz!
Ya da Sn. Akıncı, Cumhurbaşkanı seçilmeden önceki söylemlerine uygun olarak, bu milli ve ulvi değerler manzumesi artık hamaset kavramının içinde kalmıştır söylemlerine uygun olarak;
Şimdi hedefimiz; ‘Birleşik Kıbrıs Çatısı’ altında; ‘Tek Egemenlik, Tek Millet, Tek Devlet…’ Olacaktır mı diyecektir? Bunu da çözüm sürecinde izleyeceğiz..!
Bu teslimiyetin provası; ‘Hristofyas - M.A.Talat ikilisi döneminde de yapılmıştı ama ‘’Birleşik Kıbrıs Çatısı/Kumpası’’ kurulamamıştı!
Ancak kim ne derse desin, her ne olursa olsun, son söz daima Kıbrıs Türk Halkının ve Türk Milletinin olmuştur/olacaktır.
İşte o zaman gerçeklerin, Milletin,  ‘O Gazi Toprakların’ sesini duyacağız. 
Teslimiyetin değil..!