Zeka yaşı ile fiziksel yaş arasında bir bağ olmasaydı, kategorize ettiğimiz etiketler toplumda var olacak mıydı? 

Belirli bir fiil ehliyetine sahip bireylerin normal, yaşının gerekliliğini yerine getirmeyen bireye ise özel gereksinimli bireyler diyerek toplumda bir etiket ile ifade ettiğimizi görmekteyiz.

Bir an şöyle düşünseydik, fiziksel yaş kriteri dikkate alınmamış olsaydı bu özel sınıflandırma yada etiket toplumda  kabul görür müydü?

Ölçüt ve kriteri belirleyen geri yada üstün zeka kavramlarının fiziksel yaştan bağımsız olma koşulunu kategorize etmeseydik, kime ve hangi kritere göre sınıflandırılacaklardı bireyler? Ütopik bir yorum olarak düşünülse de üzerine eğilmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum.

Üstün zekalı, hafif düzey yada zeka geriliği olarak farklı eğitim ortamlarına zemin açmak her bir bireyi ve bireysel farklılıkları benzer olanla aynı ortamda buluşturmak kişilerin birbirlerinden beslenmelerine ve etkilenmelerine olanak sağlıyor mu.. çeşitli kuramlar ile yorumlamalar gelmekte bu konuda.

Bu durumun toplum açısından da olumlu pozitif bir iklim yaratmanın önüne set çekilmiş olduğu kanısındayım. 

Bu konuyu bir yerde bırakarak özellikle sanatsal açısıdan görsel algının, gereksinim diye kategorize ettiğimiz bireyler için ne anlam ifade ettiğini, onlarda nasıl bir etki ettiğini konuşmak, tartışmak istedim…

Dürtüsel davranışların sanat ile pekişmesi, beraberinde sosyal alışkanlıklara da olumlu zemin hazırlıyor.

Sanat, birden fazla duyuya hitap ettiği için dokunma, işitme, koklama, görme gibi farklı bilgilerin işlenip bütünleşmesi ve duyu bütünlüğü sağlamasıyla bireye alan sağlayabilmektedir.

Çoğu kez görmezden gelinen ve kendisini güven konusunda yetersiz gören özel gereksinimli bireyler, yapılan sanat eğitimi dersleriyle yeteneklerini ,duygu dünyalarını keşfetmeleri ve yeni bir üretimin dürtüsüyle mutlu olduklarını gözlemlemekteyiz.

Otizmli çocukların akranlarıyla sosyal ilişki ve etkileşim kurma arzularının kısıtlılığına bakıldığı zaman diğer insanlarla ilgilenmeme ve dil kullanımlarının kısıtlı veya hiç olmadığı görmekteyiz.

Otizm belirtileri olan çocuklarla yapılan sanatsal çalışmalar genel olarak iletişimi arttırmayı, sosyal becerileri geliştirmeyi, bireyselleşmenin gelişmesini ve duyu bütünlemeyi kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.

Peki amacımız bireyde var olan potansiyeli geliştirip, bağımsız bir birey olmasına yardımcı olmak mı, bireyi  topluma kazandırmak mı ? 

Görsel sanatların kişiye beceri ve deneyim katarken gündelik hayatlarını kolaylaştırdığı şüphesiz.

Yapabilme duygusunu yaşayan birey, başarı kabiliyetini gerçekleştirdiği için toplum içinde yaşama uyum sağlamaya başlayıp; mutlu, özgüvenli ve cesaretli bir yol izleyecektir.

Down sendromlu çocukların görsel sanatlar uygulamalarını en üst düzeyde gerçekleştirmeleri, onların kabul görmelerine ve duygu yoğunluğu açısından ise bireyi olası bir gelişime götürmüş olur.

Görsel algı sanat etkinlikleri bakımından çocuklara beceri kazandırırken onları aynı zamanda motive etmekte ve ayrıca sabır, el becerisi gibi yetileri de arttırdığına kanat getirmekteyiz.

Akademik ve toplumsal uyum ile ilgili konulardan bağımsız olan sanat eğitimi, ister otizm ister down sendromlu çocukta akademik derslerden bağımsız kendilerinde bir farkındalıkta uyandırmaktadır.

Özel gereksinimli  çocukların görsel sanatlar eğitimi, normal gelişim gösteren çocuklara göre  eğitimleri de farklılıklar göstermektedir.

Burada en önemli olan kıstas bireysel özelliklerini ön planda tutmak olmaktadır.

Eser ortaya çıkarma yada esere profesyonel bir katkı sunmalarını elbette beklemeyiz. .Bundan dolayı daha çok eğitimde sonuca değil sürece aktif olarak önem verebildiğimizi söylemek yerinde olur.

Bireyin ortaya çıkardığı ürünün yanı sıra o çalışmayı yaparken sergilediği davranış ve beceriler de  özellikle dikkate alınmalıdır.

Elbette ortaya çıkarılan ürünlerin özellikle ailenin, kurumların paydaşları olduğunu unutmadan ortaya çıkardığı eserleri insanlarla paylaşmak büyük bir öneme sahip olmakta. Beğenilme duygusu, olumlu geri dönütlerle duyguları pekişecek ve bireylerin kendilerini değerli hissetmeleri sağlanacaktır.

Tüm bunlar çocuğun öz güven duygusu yükseltecek, bireyin kendisine olan güveni pekişecek ve dışa dönük, daha önemlisi hayata topluma bağlı bir kişilik geliştireceklerdir.

Birde görsel uygulama alanı dediğimiz psikomotor el göz koordinasyonu ile nesneleri kavrayarak onlara yeni bir alan açmış oluruz.

El göz koordinasyonu ile kesme yapıştırma çalışmaları, katlama, boyama, üç boyutlu biçimlendirme, çamura şekil verme, seramik, heykel çalışmaları gibi sanatsal aktiviteler motor kaslarının ve el-göz ve beyin koordinasyonunun gelişimine yardımcı olabilmektedir.

Özellikle son yıllarda çocuk yaşta desteklenen özel gereksinimli çocukların sanat eğitimindeki yerine özellikle bir eğilim olduğunu görmekteyiz.

Çocuğun kendisini daha rahat bir ortamda hissetmesi, benlik duygunun yükselmesi ve başarma duygusu çocukta inanılmaz bir motivasyona sebep olmaktadır. Böylelikle çocuğun kendisini daha rahat daha özgür ve farklı bir ortamda hissedip olumlu davranışlar sergileyeceğini söyleyebiliriz.

Yaptığı işten zevk alıp motivasyonuyla, hem topluma daha iyi entegre olacak hemde özgüven duygusu bu tarz görsel algı çalışmalarıyla pekişecektir.

Bu bağlamda geçen zaman diliminde EDESSA Özel Eğitim Uygulama Okulunun Şanlıurfa Müzesinde açmış olduğu sergiyi gezmek ve sergideki canlı müzik performanslarını dinleme  şansını yakalamış ve özel gereksinimli çocukların çalışmalarınıda yerinde görmüş oldum. Hem kurumda özveriyle çalışan personelin, hemde okul idaresinin  özverisiyle profesyonel bir takım çalışması olduğu şüphesiz… Özel gereksinimli çocukların hem zihinsel hemde sosyal algıları üzerinde farkındalık yaratıldığına bir sanatsever olarak tanık oldum. Mekan ve zamanın doğru kullanıldığı Ebru sergisinden aldığım izlenim; Edessa Özel Eğitim Uygulama okulu öğrencilerinin yüzündeki tebessüm, başarı hazzının bir göstergesiydi adeta. Sanatsal, psikomotor ve sosyal algı düzeylerini bir duyu bütünleme projeksiyonu olarak izleyiciye sunmuş oldular. 

Hem ressam hem de bir izleyici olarak Edessa Özel Eğitim Uygulama Okulu personel, idare ve öğrencilerini bu platformdan tebrik ediyor ve başarılıları için desteklenmeleri gerektiğine inanıyorum…

Sevgiyle, sanatla kalın