Bir tekstil fabrikasına kilitlenen, çıkan yangın sonucu yanarak ölen grevdeki 120 kadın işçi…

ABD’nin New York kentinde 8 Mart 1857’de yaşanan bu elim olay, bugünkü 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ortaya çıkmasına neden oldu. Bugün artık 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak Birleşmiş Milletler onayıyla anılsa da uzun bir süre tıpkı 1 Mayıs İşçi Bayramı gibi yalnızca sosyalist devletlerde kadınlara adanmış.. Bugün 8 Mart bazı ülkelerde resmi tatil. Bazı ülkelerde ise halen görmezden geliniyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü son yıllarda kapitalist çevrelerce kasıtlı olarak 14 Şubat Sevgililer Günü ile karıştırılsa da, aslında ondan çok farklı bir kavram. Çiçek istiyorsanız yine alınmalı çünkü bir kadına çiçek her gün yakışır. Fakat bugün kadınların evde eşinden, babasından, ağabeyinden uğradığı fiziksel ya da psikolojik şiddete, işyerinde uğradığı negatif ayrımcılığa, mobbinge, sokakta uğradığı tacize, kız çocuklarının okutulmamasına dikkat çekmek gerek. İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım. Kadınların tüm bu gasp edilen, elinden alınan hakları ülkemizin çözülmesi gereken ilk problemlerinden biri.

Koca koca, bıyıklı adamlar kapı kapı gezip oy istiyor. Malum önümüz yerel seçim. Adeta her biri birer reklam yıldızı oldular. Ama gel gör ki, kadın belediye başkan adayları, yok denecek kadar az. Aynı durum genel seçimler için de geçerli. Meclisin hali ortada. Büyük bir kısmı erkek milletvekillerinden oluşuyor. Halbuki bir kadının olduğu ortamda incelik olur. Sağlıklı düşünen bir erkek, bir kadının olduğu ortamda, oturuşuna, kalkışına, ne söylediğine dikkat eder. Hem toplumsal hem bireysel gelişimde kadınların rolü büyüktür. Örneğin lise çağlarında genç bir delikanlının karşı cinsle sağlıklı bir iletişimi varsa, daha düzenli olmaya başlar. Saçına, kıyafetine dikkat eder. Daha temiz olmaya çalışır. Kötü alışkanlıklarını terk etmeye gayret eder. Daha az tartışmaya, daha barışçıl olmaya, karşı cinsin dikkatini çekmek için, sportif faaliyetlerde bulunmaya, şiir ezberlemeye, müzik dinlemeye, sinema kültürü edinmeye başlar. Derslerine eskisinden daha çok çalışır.

Eğitim evden başlamalıdır. Bir çocuğun kendine verdiği değer, evde annesinin babası tarafından değer gördüğüne tanık olmasıyla oluşur. Örf, adet ve din diye görülen yanlış ve bağnaz düşüncelerle kadının değersizleştirildiği ev ortamlarında büyüyen çocuklar, ergenlik çağlarında yukarıda saydığım tüm güzel gelişimden uzak, kavgacı, geçimsiz, ağzı bozuk, zararlı alışkanlıklar edinmiş ya bakımsız ya da aykırı giyim tarzıyla daha o dönem yalnızlaşır, ya da toksik diye tabir edilen kavga yüklü flörtler ve sonunda ayrılıklar yaşar. İşin daha da kötüsü, bu gençler de yine kavgacı ve sorunlu ailelerde büyüyen kızlarla yakınlık kurar.

Dünyaca ünlü yazar Dostoyevski, Sibirya’da cezaevinden çıktıktan sonra kaleme aldığı “Ölüler Evinden Anılar” adlı romanında, şu sözlere yer verir.  “Ruhu köleleştirilmiş bir köpek sevgi açıdır. Bu durum insanlar için de geçerlidir. Hayatları boyunca haksızlığa ve kötü davranışlara uğramış sevgi açları iyi bir davranışla karşılaştıklarında nasıl davranacaklarını bilemezler. Bazen kötü davrandığınız insanlar size tapar, bazense iyi davrandıklarınız sizden nefret eder. Böyle insanların gözünde onları aşağılamanız onlar için beklentidir. Sizi gözlerinde yüceltirler. Eşit ve iyi davrandığınızda ise onların gözündeki değeriniz birdenbire düşer.”

Oysaki kadına en çok değer veren toplumdu burası. Bundan 100 yıl önce kadına değer veren bir kurucusu, önderi, lideri, başkomutanı vardı. Dünyada kadınlar için söylenen atasözlerine bir bakalım. Ruslar, “Her kadın bir damat için doğmuştur. Tanrı karısını dövenin (!) rızkını artırır.” derken, bir Alman atasözü ise yeryüzünde iki iyi kadın vardır, biri daha doğmamıştır, diğeri de ölmüştür.” der. Asilzade gösterilen İngilizlerin atasözüne bir bakalım : “Bir kadın evden üç kez çıkabilir. Vaftiz edilmek için, evlenmek için, gömülmek için.” Filmlerdeki romantik Fransızların atasözü de oldukça manidar: “Zengin bir erkek, hiçbir kız için hiç çok yaşlı değildir. (!) Dünyada bazı toplumlarda şeytan olarak görülen, saçı uzun aklı kısa diyerek hor görülen kadınlar için Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği değeri her Türk erkeği örnek almalı: “Ey Kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.”

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV)’in de dediği gibi, “Cennet annelerimizin ayakları altındadır.” Her kadın geçmişin, şimdinin ve gelecek nesillerin yetiştiricisidir. İnsanlıkla problemi olmayan, insan olan herkesin bir kadınla problemi olmaması gerekir.

Evet dün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ydü. Bu vesileyle hem çalışarak bizleri büyüten anneciğim, hem de binbir fedakarlıkla iki çocuğumuzu büyüten, bir yandan da iş hayatında emek sarfederek yer edinen sevgili eşim başta olmak üzere tüm kadınların Kadınlar Günü’nü kutluyorum.   

Haftaya yine bir başka Cumartesi gününde Önce Vatan Gazetesi’nde yazılarımla buluşmak dileğiyle… Sevgiyle kalın…