Sosyoloji de şöyle bir gerçek vardır; “karizmasına güvenen  lider kaybeder.” Tarih sayfalarında halkın verdiği karizmaya değilde; kendi karizmasına güvenen liderin Hitler, Mussolini gibi liderlerin olduğunu ve sonlarının korkunç olduğunu herkes bilir.

İşte halkın verdiği karizmaya inan ve saygı duyan liderlerden en ünlüsü ise Mustafa Kemal’dir. Mesela; Florya Köşkü’nde denizde sandalla kendisine yaklaşan gençler hep bir ağızdan bütün millet gibi kendilerinin de minnettar oldukları bu güzel vatanın güzelliklerinden onun sayesinde yararlandıklarını tekrar tekrar söyleyince, Mustafa Kemal:

“Çocuklar, der, ben bu inkılâbı sizin babanızla, dayınızla, ananızla velhasıl bütün vatandaşlarınızla yaptım. Bu sizin hakkınız. Ancak, görüyorum ki, bana karşı güveniniz çok kuvvetli. Size bir soru soracağım: Kabiliyetsiz bir milletin başında bulunsaydım, bu inkılâbı yapabilir miydim?”

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal yıllar öncesin de gelecekle ilgili -yani bugünlerde -kendisinin fikirlerini hazmedemeyip ahlaksızca eleştiri yapanlara karşı, bir daha milletine güveni ile ilgili şöyle bir öngörü de bulunmuştu:

“Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerimi inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur. Benim müstesna olduğuma dair bir kanım yoktur. Ben ölürsem soylu milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla gönlüm rahat!”

Evet gönlün rahat olsun Paşam bu millet senin yaptıklarını unutmayacak ve unutturmayacaktır. Çünkü sen yaşarken asla kendini övmedin, övdürmedin. Hep milletini sevdin ve milletin de o gün olduğu gibi bugün de seni sevdi. Biz de bugün; seni kötülemek isteyen kişilere, hakaret etmeden, sövmeden, refüze etmeden, rencide etmeden, onları küçük düşürmeden, aşağılamadan ve de kırmadan insani olarak seni ve senin millet için yaptıklarını anlatacağız-anlatmalıyız. Seni karalamak isteyen üç beş kendini bilmez, yine senin dediğin gibi şu gerçeği bilerek inşallah pişman olur ve senin hizmetinde ders çıkarırlar:

“Zannediyorum ki, milletin bütün fertlerinin hiçbirinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla teşebbüs görüldüyse, bu benden değil, milletin bileşkesinden çıkan bir teşebbüstür. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdani eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı, şimdiki teşebbüslerin hiçbiri olamazdı.”

Ayrıca seni savunuyor gibi davranan ve kendilerine sosyal statü kazandırmak için “Atatürkçü”, “Kemalist” diyerek seni anlamadan dergi “Atatürkçülüğü “yapanlar gibi olmadan yine senin dediğin gibi: “Biz doğrudan doğruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz.” Diyeceğiz.

Türk Milleti’nin asil ve vakur kararında Türk şemsiye altında bütün etnik ve dini inançta olanlara milli, insani ve adil duygularla kucaklayıp senin en büyük eserin dediğin Türkiye Cumhuriyeti’nin faziletlerini anlatacağız. İslami ve insani davranış örneklerini sergileyerek; sana hakaret edenlere, hangi etnik ve inançta olursa olsun bize bugünleri hazırlayan kahraman büyüklerimizi, şehit ve gazilerimizi hayırla yad etmenin milli ve insani bir teşekkür olduğunu öğreteceğiz. Senin dediğin gibi:

“Arkadaşlarımız ve milletin bütün fertleri gibi, millî davamızda benim de emeğim geçmiş ise, bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu şahsıma atfetmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevî şahsiyetine atfediniz. Ben, milletin bu yüksek, manevî şahsiyeti içinde bir naçiz fert olmakla bahtiyarım. Efendiler, millet bütünüyle manevî bir şahıs halinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan kaldırdı. Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenab-ı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükrederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hizmetinde olmakla iftihar edeceğim.” İlkenden vazgeçmeyeceğiz.

Bugün senin kurduğun devlette İstiklal ve İstikbalini özgürce kullanıp da sana pervasızca saldıranlara; seni takdir eden Sultan Abdülhamit’in Torunu, Ertuğrul Osmanoğlu’nun dediği: “Bir şeyi unutmayın. Eğer Mustafa Kemal Paşa olmasaydı hiçbirimiz olmazdık. Yaptığı devrim belki hanedan için kötü oldu ama Türkiye O’nun sayesinde var. Siz, ben, hepimiz varlığımızı O’na borçluyuz,” dediğini ve yine Vahdettin’in torunu Neslişah Sultan’ın; “ben Atatürk çocuğuyum. Türkiye için yaptıklarından, giyim tarzına Mustafa Kemal’e hayranım” sözünü hatırlatacağız.

Ayrıca Winston Churchill’in sana düşman olmasına rağmen senin dehana ve kahramanlığına hayran olduğunu dile getirirken: “Şu anda mağlubiyeti bütün damarlarımda hissetmekteyim. Çok üzgünüm!.. Oldukça mutluydum, umutluydum. Daha düne kadar “Çanakkale bizimdir” diyordum. Çünkü bu savaşı kazanmak için askeri, parayı, cephaneyi, her şeyi hesaplamıştım. Hepsinde çok üstündük. Mutlaka yenecektik. Yalnız bir şeyi hesaba katmamışız: Mustafa Kemal’i… Bağrımda İngiliz gururu olmasa Türkleri alnından öpmek, onları ayakta alkışlamak isterdim.” 

Düşmanların bile sana gıpta ederken; seni ve senin aileni kötüleyen cahil, insanlara cevap bile vermeyeceğiz! Paşam zaten sen bizden önce bu cahil insanlar için şöyle demiştin: “Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim ve hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.” 

Ey değerli insan sen kendini tanıtırken böbürlenmeden ne güzel demiştin: “İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!”

Kısacası; 23 Nisan 1920’de yani 104 yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açarak, 3000 yıllık maziye sahip Türk Milleti’ni demokrasiye kavuşturmandan dolayı da sana çok minnettarız