Hasretin, Aşkın, Umudun, Halkın Şairi… Aynı zamanda ömrünü aşka şiire adayan bir idol. Hapishanelerden, işkencelerden geçerken arkasından onurlu bir geçmişle tarihte ve bellekte yer edinen kadim bir ozan…

Kafka' nın Milenası, Nazım' ın Pirayesi gibi bir çok yazarın aşkını yazdıkları mektuplarda bulabiliyoruz.

Ahmed Arif, Diyarbakır’ın Hançepek semtinin Yağcı Sokağında yer alan 7 numaralı evde Arif Hikmet Bey ve Sare Hanım'ın 6. çocuğu olarak dünyaya gelir.çocuk yaşta annesini kaybeder.

Okul hayatına Siverek’te başlamış, ortaokulu ablasının yanında Urfa’da okumuş ve liseyi de Afyonkarahisar' da yatılı bir okulda tamamlamıştır.

Yükseköğrenimine Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi felsefe bölümünde başlamıştır. Öğrencilik yıllarında hapse girdiği için mezun olmamıştır. Doğumu ve eğitim hayatından çok şiirlerinde ki aşka ve Leylasına değinmeden Ahmed Arif`i tarif etmek yerinde olmayacaktır. Büyük bir tutkuyla sevdiği ancak aşkına asla karşılık bulamadığı, mektuplarıyla sevgisini haykırdığı kadına armağan oldu şiirleri…LEYLASINA

Bütün şiirlerini Hasretinden Prangalar Eskittim (1968) adlı eserinde toplayan şair, çok az sayıda şiir kaleme almasına rağmen, Türk şiirinde örneğine az rastlanır bir etki bırakmayı başarmıştır.

Nazım Hikmet’in şiirleri vasıtasıyla şiirle tanışmıştır. Ahmed Arif, henüz ortaokul dönemlerinde şiir yazmaya başlamış.

Ataol Behramoğlu, Ahmed Arif’in şiirini “Dizelerinde bir tek kişinin değil, sayısız insanın sesini duyarız. İnsanca kederli, insanca sevecen, insanca tutkulu, öfkeli ve özlemli bir ses.Yoğun, derin ve sımsıkı” sözleriyle ifade etmiştir. 

Ahmed Arif, sevdaya, umuda, hasrete dair olan her şiirinde Leyla’sına duyduğu aşka kayıtsız kalmayarak onun için çok özel mısraları şiirlere dahil etmiştir.

Sonradan Leyla Erbil'e yazdığını öğrendiğimiz şiirlerin birçoğunu da Diyarbakır’da yazmaya başlamıştır. Ama en merak edilen konu da, Ahmed Arifin Leyla Erbil’e yazdığı mektupların sırrıdır. Çünkü yazdığı mektuplar hiçbir yerde yayınlanmamıştı. Kısa  zaman öncesinde yayınlanan Leylim Leylim kitabında bu sırrın perdeleri aralanarak gün yüzüne çıkmış oldu.

Ahmed Arif, Leyla Erbil ile tanıştığı sıralarda ikisi de yalnız ve gençtir. Bu dönemlerde mektuplaşmalar sürer. Zaman içerisinde Leyla Erbil eşi Mehmet Bey ile tanışır ve Ahmed Arif'e ancak dost olabileceklerini söyler. Ahmed Arif ise düğün hediyesi olarak “Suskun” şiirini yazar.

Hepimizin belleğinde var olan o şiirde ki dizeler de şöyledir: 

  Sus, kimseler duymasın. Duymasın ölürüm ha… 

  Aydım yarı geceden Yeşil bir yağmur sonra...

  Yağıyor yeşil, En uzak, o adsız ve kimselersiz,

  O yitik yıldızda duyuyor musun?

  Bir stradivarius inler kendi kendine,Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil. 

 

Belki de karşılıksız yaşanacak olan aşkın imkansızlığına yazılan bir şiirdir.

Ahmed Arif ise yazmaktan ve leylasına olan aşkından asla vazgeçmedi. Leyla mektup yazmasına izin verdi ve dostane bir yaklaşım ile mektuplar devam etti…

İlk mektubunu 5 Mayıs 1954’te yollayan Ahmed Arif bu mektubunda Leyla Erbil’e mecbur olduğundan bahseder: 

Bilir misin, canım dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep. Gezegenlerin en güzel kızısın. Haydi bir kelime uyduralım. Öbür yıldızlara da durağan diyelim. Durağanların da en güzel kızısın... Kaderimiz bir tuhafsa, ömrümüzü dolu bir kadeh gibi sindire sindire içemediysek, günahı boynumuza değil. Bu kara günlerin de bir sonu var. Ne sonu, dibini bulduk be! Benim üzüntüm, canavarın dişinin sökülmesi işinde bir eyyam alıkonulmam! Hepsi bu... Hikâyemi nasıl tam bilmezmişin? Senden saklı bir şeyim olabileceğini düşünemezsin. Büyük bir küfür olur bu bana. Sade mektupla anlatmak istemediğim -başını ağrıtırlar, can sıkıcı saatlerin belki de günlerin olur- bir iki önemsiz nokta var. Şark Kahvesi’nde anlatacak gibi oldum, Güner istemezlik etti, hatırlarsın. Neyse, bir daha şaka da lâf da olsa, dostluk mu, acaba değil mi gibi sorular getirmeni üzüntüyle dinleyebilirim ancak. Ya ne ulan? Kim bilir -senin yönünden- bir tecessüs, bir değişiklik, biraz da şövalyelik ve merhamet. Ha? Bunların sevimizi bugüne getirmeleri de bir gerçek ama. Benim yönümdense -kaç defa söyliycem bunu be- SENden gayrı tüm erdem ve nimetlerin gözümde bir çöp kadar bile değerli olamayışıdır.

Her neysem, şair,  usta, mahpus, sürgün, acemi, yiğit ya da korkak. SEVİYORSAM, sen olduğun içindir. UTANIYORSAM, senden utanabilirim ancak. YİĞİTSEM, seninle yiğit olunur elbet. Korkuyorsam, sensizliğin korkusudur bu. Daha ne canım kızım? Dişine zar, boynuna ter olasım gelir. Gün yirmi dört  saat seni düşünmek. Ne yüce, ne sonsuz bir duyu bu, bilir misin ki? Leith motive mi ne işte gâvurca bir söz var bilmem yabancı dili -Zaza, Kürt, Arap dillerini şiir gibi bilirim ya hergelelik hoşuma gidiyor olmalı!- onun gibi bir nen. Hayatımın en koyu ve belirli çizgisi, motifi, süregidecek tadı SENSİN canım. İnşallah anlatabildim!

Aşkın sanatsal yaratma gücünün ne kadar etkili olduğunu Ahmed Arif`in Leylasına duyduğu sevgiyi şiirlerinde görebiliyoruz. 

Ard-arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
.
Dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...

Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara,
Akan yıldıza, Bir kibrit çöpüne varana,
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne…

Asıl adı Ahmed Önal, Ahmed Arif olarak bilinir. Yaşamı boyunca hakkı arayan, ezilenin ve güçsüzün yanında yer alan büyük yürekli bir ozan…

Kendisini şöyle ifade eder; "Memleketlilerim sömürülmesin, memleketlilerim kullanılmasın, memleketlilerim ölmesin diye konuştum. Eşitlik için yazdım, eşitlik için söyledim, eşitlik için dayak yedim, eşitlik için sövdüm. O günleri göremeyeceğimi bilsem de birilerine o günleri gösterebilmek için öldüm.”

Ahmed Arifİ ölümsüz kılan Türk edebiyat tarihine ismini yazdıran en büyük etken, şiirlerini toplumsal olaylara dikkat çekmek için de yazmasıydı. Ancak toplumsal şiirler yazarken de leylasına olan aşkını o şiirlerde bile seslendirmiştir.

Ahmed Arif' in bu denli anlamlı ve dolu yaşamı, Ankara'daki evinde 2 Haziran 1991 tarihinde bitmiş, değerli usta, geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirmiştir.