GİTTİ CANLAR

Yüksek Ökçeler ses oyuncuları olarak Kadın Hikayeleri oyunuyla yola çıktığımızda hep birlikte  şarkı arayışına çıktık. Seren "daha önce ben bir şarkı kullanmıştım, bir dinler misin? " dedi. Müziği duyduğum anda tek kelimeyle "bayıldım". Hemen Şansın Tüzün'ü aradım, şarkını "oyunumuzda kullanalım mı?" dedim. Ve hatta boş olduğu zamanlar gelip canlı söylemesini istedim. Ve harika bir ekip olduk. Şimdi Şansın 6 Şubat'ta kaybettiğimiz canlar için bir şarkı yazmış. Söz ve Müzik sevgili Şansın Tüzün'e düzenleme Çağrı Kodamanoğlu'na ait. Vokal elbette Şansın'a müzik piyasasında kullandığı adıyla ChanCé, Gitar'da Caner Güneysu.  Yapım Peri Müzik.

 'Gitti Canlar' şarkısının çıkış noktasını sorduğumuzda "Bu şarkıyı baba diyarım Canım Hatay’ımın derin bir acıyla sarsılışının yıldönümü için yazdım; Gitti Canlar…Bana en çok dokunan, o canların yerin altındaki vakur bekleyişleri oldu. Onlar sadece kurtarılmayı bekliyorlardı.  Yaşadığım sürece bunu unutmam imkansız… İlk sarsıntıda kaybettiklerimiz bir yana, yaşama umudu olanlara ulaşamadığımız için bu dünyadan gidişleri. Evet onlar konuşa konuşa gittiler; belki kendileriyle, belki Tanrıyla, belki bir duvarın ardındaki sevdikleriyle konuştular.  Onlar, o sessizliğe kendi sesleriyle direnerek can verdiler. Bu şarkıyı onlar için yazdım." diye anlattı. Yüreğine sağlık Şansın'cım.

İNCİ TANELERİ

Harika bir diziyi, hikayeyi dinlemeden, anlamadan, zerre fikir sahibi olmadan  bir pavyon dansının peşine takılıp mahvetmeye çalışıyorlar. Ağzı olan konuşuyor. Artık piyasada esamesi okunmayanlar prim yapmak için boylarından büyük laflara kalkışıyorlar. Eskilerin bir sözü vardır " yırtık don gibi aradan çıkma derler" tam da bu sözün hakkını veriyorlar. Ben buradan Yılmaz Erdoğan'a yüreğine, kalemine sağlık diyorum. Oyuncu kadrosu on numara. Yolu uzun olsun. Anamak isteyenler için harika bir dizi. Anlamamak, gündeme gelmek isteyenler için zaten "Eskiye rağbet (itibar) olsaydı bitpazarına nur yağardı" sözünü gönderelim gitsin.

İSMAİL HACIOĞLU CEM KARACA'YI CANLADIRDI

İsmail Hacıoğlu'nun Cem Karaca'ya hayat verdiği film nihayet vizyona girdi. Yüksel Aksu'nun yönettiği "Cem Karaca'nın Gözyaşları" filminin ilk görüntülerinde İsmail Hacıoğlu'nun seslendirdiği şarkılar dikkat çekti. Uzun süredir dava sürecinde olan filmin mahkeme kararı durdurma kararı ile iptal edildi. 26 Ocak'ta vizyona giren Cem Karaca'nın filmi sosyal medyada ilgi gördü.Fikri Harika Prodüksiyon ve Aytaç Medya’nın ortak yapımcılığında çekilen filmde İsmail Hacıoğlu'nun annesi Toto Karaca'yı Yasemin Yalçın, babasını Mehmet Karaca'yı ise Fikret Kuşkan canlandırıyor. Şarkıları dillerden düşmeyen Cem Karaca'nın hayatını beyaz perdeye taşıyan filmin yapımcılığını Özgür Tari ve Aytaç Ağdağ üstlenirken, müzik direktörlüğünü Cem Öget üstlendi. "Cem Karaca'nın Gözyaşları" filminin senaryosu ise Onur Böber, Özden Uçar ve Emrah Saltık’ın imzasını taşıyor. İsmail Hacıoğlu'na hayrandım, hayranlığım katlandı. Muhteşem bir oyunculuk sergilemiş. Rolü yaşatmamış, yaşamış. Mutlaka gidin, görün...

DÖRT HIRSIZ

Geçenlerde bir iş için Bodrum'a gittim. Elbette çok sevdiğim Yaren aktar sevgili Tanju'ya uğradım. Bana göre bitkilerin kralı o. Her yıl ona uğrar, neye ihtiyacım varsa alırım. Kapıdan girdim, "gel bak seni neyle tanıştıracağım" dedi. Dört hırsız sirkesiymiş adı. Hikayesini anlattı, bende size anlatayım. Tarih boyunca sayısız salgın hastalıklarla mücadele eden insanoğlu 14.yüzyıldan  başlayarak  1700’lü yıllara kadar tüm Avrupa’yı etkileyen ve yaklaşık 25 milyon kişinin ölümüne sebep olan büyük salgında yaşanan hırsızlık vakasıyla literatüre geçen ‘’ Dört Hırsız Sirkesi ‘’ ile tanışmış. 17.yy’da Fransa’nın Marsilya şehrinde yaşanan veba salgınında ölen zenginlerin evlerini yağmalayan ve cesetlerini soyan, ancak bu hastalıktan hiç etkilenmeyen dört hırsız sonunda yakalanır.

 Hastalıktan korunmak için ne yaptıklarını açıklamaları karşılığında, haklarında verilen idam cezalarının uygulanmayacağı kendilerine bildirildiğinde, dört hırsız, kendilerinin hazırladığı bir sirke ile ellerini yıkadıklarını ve gargara yaptıklarını itiraf ederek formülünü de açıklamak zorunda kalırlar. Bu formül 1748 ve 1884 Fransız Kodekslerine kaydedilmiş. Eczanelerde  bu şifalı sirke uzun süre birçok hastalığın tedavisine yardımcı olarak kullanılmış. Vebadan koruyan ve sarhoşluğu gideren bu sirke, salmonella ve streptokok bakterilerini yok etmede oldukça etkiliymiş. Osmanlı hekimleri salgın olan evlere girmek için önce evi baştan sona sirke ile yıkarlarmış. Çeşitli buhurlar yakar, sonra eve girerlermiş. Günümüzde aynı isimle üretilen bu sirkenin pek çok hastalık için kullanıldığı bilinmektedir.

 İçerisinde pelin otu, biberiye, nane, sedef otu,ada çayı, lavanta, eğir otu, tarçın, karanfil,zencefil, muskat, tane karabiber gibi sağlığımıza faydalı ve aromatik bitkiler ile birlikte elma sirkesi vardır. Mikrop, bakteri ve virüslerin çoğunu öldüren ve bir çok rahatsızlığa iyi gelen, her derde deva bir karışım. Salgın hastalıklardan korunmak için hijyenik ortamlar oluşturmakta güvenle kullanabileceğiniz, asırlarca denenmiş bir ürün. Dört Hırsız Sirkesi, kişisel ve çevresel hijyen için kullanıma uygun doğal ürünlerden elde edilen bir karışım. Bir bardak suya, bir tatlı kaşığı Dört Hırsız Sirkesi karıştırarak güvenle içebiliyor, ve bulunduğunuz ortamı dezenfekte edebiliyormuşsunuz.

SENİN HAKKINDA BİR HİKAYE

Bu hafta beni canım Derya Özel aradı. "Almula'cığım sana harika bir kitap yolluyorum, okur musun? "dedi. Biliyorsunuz kitap okumak benim vazgeçilmezim. Hemen başladım ve su gibi aktı elbette. Arda Erel’in yeni romanı “Senin Hakkında Bir Hikâye”, Literatür Hayat etiketiyle okunmaya hazır. Yeni romanı “Senin Hakkında Bir Hikâye” ile kitapseverlerle yeniden buluşan Arda Erel, romanında terk edilmenin getirdiği acıyı kaçınılmaz bir gerçeklik olarak değil, bir öğrenme süreci ve özgürleşme fırsatı olarak ele alıyor.

“Bütün bu yaşadıklarımın ardından, beni ihmal eden sadece o değildi, kendimdim, diye düşünüyorum. İhmal etmek kendini, eğer bunu ezberlemişsen bir de, değişmesi öyle zor ki. Ezberlerini bozmak, asla kolay değil. İhmal edilmişlik, bir ezberse senin için, hep tetikte yaşaman gerekiyor, gözün hep kendine karşı açık. Oysa aşk, gözlerini kapamanı bekler. Teslimiyeti...”

Roman, sadece bir ayrılığın hikâyesi değil, herkesin gizli ya da açık, hayal kırıklıklarının yasını tuttuğu bir dünyada, ayrılığın yarattığı acıdan kaçmayan, aksine özgürleşme fırsatı olarak gören bir kadının ustaca işlenmiş hikâyesi. Aşkın ardında bıraktığı boşluğun yanı sıra, yazarın işlediği yas süreci, insanın yaşamındaki diğer kayıplarla da paralellik gösteriyor.

“Günümüz dünyasında ben aşkın farklı anlamlara büründüğünü, insanların yaşamlarında aşkın bir görünüp bir kaybolduğunu, insanların genelde onu sosyal medyada veya arkadaşlık uygulamalarında elleriyle dokunarak yakalamaya çalıştıklarını ama aslında hep ellerine çatlak bir şeyin geçtiğini düşünüyorum.” diyen Arda Erel, roman boyunca adeta okuyucuyla karakterin ağzından dertleşiyor, konuşuyor. Ben Arda Erel'le Derya'm sayesinde tanıştım. Ama ilk romanı değilmiş. “Senin Hakkında Bir Hikaye”, yazarın yayınlanmış sekizinci kitabı. Psikoloji, toplumbilim ve felsefeyle ilgilenen Erel’in ilk aforizma kitabı Senin İçin 2016 yılında, ilk deneme kitabı Arayış 2017, ikinci aforizma kitabı Kendine İyi Bak 2018, ilk psikolojik romanı Sarsıntı 2019, devam romanı Yüz Yüze 2020, ikinci deneme kitabı Konuşamadığımız Ne Varsa 2021, hafıza ve kimlik üzerine olan üçüncü romanı Annemin Bilmediği Her Şey ise 2022 yılında yayımlanmış. Bence Arda'yla kalemiyle ve kalbiyle  bir an önce tanışın, okuyun, önerin.

ZAFERİN RENGİ

Oyunculuğunu çok beğendiğim sevgili  Yiğit Özşener, 'Zaferin Rengi' filminde Mustafa Kemal Atatürk karakterini canlandırıyor. Film, 1918-1923 yılları arasında yaşanan milli mücadeleyi ve İstanbul'daki destek yapılanmasını anlatıyor.Zaferin Rengi' filminde Mustafa Kemal Atatürk karakterini  canlandıran Yiğit Özşener'in heykeltraşlık tekniğiyle kalıp çıkarma, silikon ve protez parçalarla kalıbı oluşturma, boyama, aksesuarların hazırlanması gibi titiz süreçlerden oluşan makyajının hazırlık aşaması 6 hafta sürerken, uygulama işlemi ise beş saatte tamamlanmış. Karakterin makyajı İranlı özel efekt makyaj tasarımcısı Babak Eskandari tarafından yapılmış.

Özşener, hazırlık anlarını sosyal medya hesabından paylaştı ve takipçilerini heyecanlandırdı. Özşener, "Dünyalılar, tüm hazırlıklar bittiğinde, 'onunla' ilk baş başa kaldığım an. Ona benzemenin, onu taklit etmenin mümkün olmadığına inanıyorum. Ama onun fikirlerini anlıyor, duygularını hissediyorum. Ve bendeki onu sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum."dedi.

Abdullah Oğuz'un yönettiği ve merakla beklenen film 'Zaferin Rengi', 16 Şubat'ta vizyona girecek.

Yiğit Özşener'in Atatürk'ü canlandırdığı Zaferin Rengi filmi Abdullah Oğuz imzasını taşıyor. Filmin başrollerini Nejat İşler, Yiğit Özşener, Kubilay Aka, Gülper Özdemir ve Gonca Vuslateri paylaşıyor.

DÖK HELE

Zamanın birinde geçimini hırsızlıkla sağlayan bir adam motosikleti ve sırtında çantasıyla ülkenin sınırına gelmiş. Sınırda adamı durdurmuşlar. ‘Dök bakalım çantandakileri, ne götürüyorsun bir görelim.’ demiş sınır polisi. Adam ise ‘Ne götüreceğim? Çantamda sadece kum var. Deniz kumu. Karşı ülkedeki yaşlı teyzem istedi. Ağrıyan bacaklarına deniz kumu iyi geliyormuş. Ben de sevabına götürüyorum işte.’ İnanmamışlar. Çantayı açıp içindekileri yere dökmüşler. Ama gerçekten adamın söylediği gibi sadece kum varmış çantada. İyice elemişler, karıştırmışlar, yok, kumdan başka bir şey bulamamışlar. Adam kumu tekrar çantasına dol- durmuş ve motosikletine binip karşı tarafa geçmiş. Aradan bir ay kadar geçmiş, adam yine sınıra gelmiş. Aynı şeyler tekrarlanmış. Sınır polisleri ortada bir şeylerin döndüğünü biliyor ama ne olduğunu bir türlü bulamıyorlarmış. Aylar geçmiş, hep aynı şey... Sonunda sınır polisi dayanamayıp adama şöyle demiş: ‘Bak arkadaş, biz senin bu hikâyene inanmış görünüyoruz ama aslında senin diğer ülkeye bir şeyler kaçırdığını biliyoruz.

Ama her seferinde çantandan deniz kumu çıkıyor. Üstünü başını arıyoruz, bir şey bulamıyoruz. Söz sana, seni tutuklamayacağız. Ama sen de bizi bu meraktan kurtar. Ne götürüyorsun sınırın öte tarafına?’ Adam ‘Söz mü gerçekten?’ diye sormuş. ‘Söz, söz!’ demişler. Adam gülerek bakmış suratlarına: ‘Ne olacak, motosiklet götürüyorum!’ Bu

anlattığım fıkra benim en sevdiklerimdendir. Güldürmenin yanı sıra her fıkra gibi düşündürücü tarafı da var. Burada ortak karanlık yönlerimizden biri anlatılıyor aslında. Önyargılarımız. Düşünmeden, tartmadan, sorgulamadan verdiğimiz kararlar... Bize dayatılan inanma biçimi... Tıpkı bir halının altına süpürülen tozlar gibi derleyip toplayıp bilinçaltımıza attığımız anlık düşünceler. Bazen yaşadığımız tek bir olayla verdiğimiz kesin hükümler...

Bu haftalık bu kadar. Sevgiyle, ışıltınızla, önyargısız kalmanız dileğiyle.