İstanbul üç imparatorluğa başkentlik yapmış, Avrupa’yla Asya’yı birbirinden ayıran, içinden deniz geçen kadim bir şehir. Ayasofya’dan başlayıp, Sultanahmet Camii, Süleymaniye Camii ile devam eden yedi tepeli şehri çevreleyen birçok enerjisi yüksek, çekim merkezi olmuş, camiler, tarihi çeşmeler, hamamlar, sarnıçlarla milyonları kendine çeken bir metropol. Böyle bir metropolün kent hafızası neden siliniyor? Kentin eski bazı anıtları ya kaldırılıyor ya yerleri değiştiriliyor. Bazı eski alışkanlıklar, gelenek haline gelen etkinlikler ortadan neden kaldırılıyor. İnanılır gibi değil.

Kaybolan kent kültürüne ilk örneği İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Saraçhane binasından başlayalım mı? Bir kere hep şaşırmışımdır. Tüm tarihçiler, arkeologlar, Saraçhane’deki belediye binasının altında tarihi bir Bizans Sarayı’nın olduğu konusunda hemfikir. Bunu bile bile daha orası neden hala resmi bina olarak kullanılır? Koskoca saray neden ortaya çıkarılmaz? Akıl alır gibi değil. Üstelik İBB artık aktif olarak Merter binasını kullanıp, artık neredeyse sembolik olarak Saraçhane binasında bulunurken. Ama size anlatmak istediğim başka bir konu var. Eskiden, yani eskiden dediğim 80’lere kadar, İBB Saraçhane binasının havuz kısmında akşamları, yani haftanın belirli bölümlerinde ışıklı ve müzikli su gösterileri düzenlerdi. Fıskiyeler, bir inip bir kalkıp adeta müzikle dans eder, ışık gösterileriyle su rengarenkmiş gibi verilir, Cuma ve Cumartesi akşamları gibi, halk havuz kenarına akın eder, çoluk – çocuk bu gösteriyi izlerdi.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu umarım bu yazıyı okur ve dikkate alır. Kendisinin Euro 2024 maçları için gittiği Almanya dönüşü bu unutulan eski alışkanlığı dikkate alacağını düşünüyorum. Çünkü bakın, bir turist gideceği ülkeyi seçerken araştırma yapar. Bu araştırmalardan biri de o ülkede hangi tarihlerde festival var, hangi festival hangi dönemde düzenleniyor, renkli etkinlikler neler gibi. Bu tarz etkinlikler, sayısı gittikçe azalan batılı turisti de eskilerin sur içi dediği tarihi yarımadaya çeker. Çünkü renkli ve müzikli su gösterilerinin yurtdışında çok örneği var. Bunu ilk düzenleyen şehirlerden biri İstanbul ama şimdi düzenlenmiyor.

Tarihi yarımada demişken malum bu bölgenin en görkemli yapıları olan Ayasofya-i Kebir Camii ve tam karşısındaki altı minareli, semte de adını veren Sultanahmet Camii ile ilgili de bir önerim olacak. Bunu da yetkililerin not etmesi gerek. Ayasofya ilk yapıldığı zaman, bu kutsal mabedi yaptıran imparator Iustinianus’un Kudüs’teki Süleyman Tapınağı’na atfen “Ey Süleyman, seni geçtim.” dediği rivayet edilir. Sultanahmet Camii’ni yaptıran Osmanlı padişahı Sultan 1. Ahmet de yeni yaptıracak caminin Ayasofya’dan daha görkemli olmasını istemiş, altın minareli cami olsun isterken, caminin mimarı Sedefkar Mehmed Ağa’nın bunu altı minareli anladığı söylenir. Bütün bunları nereden mi biliyorum? Eskiden Ayasofya ve Sultanahmet’te bu bölgenin tarihi, seslendirmeli bir gösteriyle anlatılırdı da ondan..

Evet, iki büyük caminin arasındaki banklar tam da bu işe yarardı. Yerli ve yabancı turistler, bu banklara oturur, tarihi ve mimari bilgilerden oluşan bu gösteriyi izlerdi. İzlerdi diyorum, mesela önce Ayasofya anlatılır, Sultanahmet’in inşası anlatılırken, bankın diğer yönüne geçilir, birden Sultanahmet Camii aydınlatılırdı. Böyle ışıklı, seslendirmeli bir gösteri sunulurdu. Üstelik, pazartesi Türkçe ise Salı günü İngilizce, Çarşamba günü Almanca, Perşembe günü Fransızca yapılırdı bu gösteri. Kolonlarla tüm Sultanahmet’e yayın yapılırdı. Yani anlayacağınız, bir zamanlar Sultanahmet semti, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyanın çekim merkeziyse bunda eskilerin emeği vardı. Yoksa kara kaşımıza, kara gözümüze gelmiyordu onca turist!

Haftaya bir sonraki yazımda daha sizlerle yine Önce Vatan Gazetesi’nde görüşmek dileğiyle!  Sevgiyle kalın…