Konya’nın Sarayönü ilçesinden çıkıp Türk sanayisinin parlayan isimlerinden biri olan Burak Yaka, mühendislikten liderliğe uzanan hikâyesiyle dikkat çekiyor. Fabrika hatlarından uluslararası ödüllere, yapay zekadan sürdürülebilir enerji projelerine kadar geniş bir yelpazede iz bırakan Yaka ile kariyerinin dönüm noktalarını, teknolojiye olan tutkusunu ve gelecek hayallerini konuştuk. Karşımızda hem sahada terleyen hem de vizyonuyla ilham veren bir iş insanı var.

Burak Bey, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Bize kendinizden biraz bahseder misiniz?
Estağfurullah, asıl ben teşekkür ederim, böyle keyifli bir sohbet şansı bulduğum için mutluyum. 1986’da Konya Sarayönü’nde doğdum. 4 kardeşin en küçüğüyüm ve ilkokuldan sonra Sarayönü’nden ayrıldım. Küçük yaşlardan itibaren evden uzakta büyüdüm; 7 yıl boyunca Ankara’da devlet parasız yatılı olarak Ankara Anadolu Lisesi’nde okudum. O süreçte hem parasız yatılıda okuyordum hem de maddi yetersizliklerle boğuşuyordum. Tam bir bilgisayar aşığıydım o dönemde; elime geçen her harçlıkla internet kafeye gidip bilgisayarlarla uğraşıyordum. Ama harçlığım çok erken bittiği için Ankara’da okuyan abimi defalarca delirttim, sürekli para istemek zorunda kalıyordum. O günkü o bilgisayar aşkı, daha sonra IT Müdürlüğü, siber saldırıda aktif görev alma ve yapay zeka tutkusuna dönüştü benim için. Yazları tarla işlerinde, lokantalarda, çay ocaklarında çalışarak, okul dönemlerinde ise üst sınıfların çamaşırlarını yıkayarak harçlık kazanmaya çalışıyordum. Hayat o zamanlar zordu, ama bu mücadele beni daha kararlı yaptı. Lise döneminde ailemin dersaneye gönderme imkânı yoktu, ama çeşitli vesilelerle 3 yıl ücretsiz dersaneye gitme fırsatı yakaladım; bu benim için büyük bir mucizeydi, o fırsat olmasa bugün burada olmazdım. Sonra Eskişehir’e gidip Elektrik-Elektronik Mühendisliği’ni %100 İngilizce olarak okudum, bu da bana hem teknik hem de global bir bakış açısı kazandırdı. Şu anda 15 yıldan uzun süredir İzmir’de yaşıyorum. Evliyim, eşim hemşire; onun nöbetlerinde Mustafa Emin’e hem anne hem de babalık yapıyorum, bu biraz yorucu ama çok keyifli bir deneyim. Mustafa’yla evde PES müsabakaları yaparız, ezeli bir rekabetimiz var, çoğu zaman benden iyi oynuyor, ben de yenilgiyi kabul etmekte zorlanıyorum ama bu eğlenceyi seviyoruz! İş tarafında bayağı bir yol aldım; fabrika yönetimi, bakım, üretim hatları, enerji sistemleri, iş güvenliği… Hepsinde elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalıştım. Bunlar bana hem teknik birikim hem de geniş bir bakış açısı kazandırdı. Bir de gönüllü işler var tabii; Türk Kızılayı, LÖSEV ve TEMA Vakfı’nda yıllardır destek olmaya gayret ediyorum. Toprağa ve insana dokunmak beni ayakta tutuyor.

Kariyeriniz çok yönlü ve etkileyici. Sizi en çok hangi dönemler şekillendirdi?
Valla, her adımda bir şeyler öğrendim ama bazı dönemler var ki, beni gerçekten başka bir seviyeye taşıdı. Kariyerime Milli Savunma Bakanlığı’nda Proje İnceleme ve Kontrol Uzmanı olarak başladım. Ege Bölgesi’nden sorumluydum ve orada askeri bir disiplinle yetiştim; projeleri incelemek, kontrol süreçlerini yönetmek, raporlar hazırlamak… Bayağı bir piştim orada. Sonra TCDD’de 3. Bölge Tesisler Müdürlüğü’nde görev aldım, sinyalizasyon ve elektrifikasyon projelerinde Japon ekiplerle ortak çalışıyorduk. Hem kurulum hem de bakım-onarım süreçlerinden sorumluydum. Bir keresinde, düşen bir yıldırım sonrası İZBAN hatlarının durmaması için günlerce tesiste sabahladık, sistemleri ayağa kaldırabilmek için ekiple var gücümüzle çalıştık. O iş bana sabrı, ekip ruhunu ve kriz yönetimini öğretti. Özel sektöre DEZEGA SP ile geçtim; 5 yıl boyunca bakım, yatırım, proje, iş güvenliği uzmanlığı, enerji yöneticiliği ve yüksek gerilim tesislerinde işletme sorumluluğu gibi geniş bir yelpazede görev aldım. Orada hem teknik hem de yönetimsel becerilerimi derinleştirdim. Bir gece, üretim hattında elektriğin kesilme riski çıkmıştı, ekiple sabahı ettik, sistemi kurtardık. DEZEGA’dan sonra Mecalac’ta Bakım ve Yatırım Sorumlusu olarak görev aldım; orada dijital altyapıya sahip bir bakım-onarım yönetim sistemi kurguladık. Bir siber saldırı sonrası IT sorumluluğunu da üstlenmek zorunda kaldım, bu süreçte hem sistemi koruduk hem de ekibi motive ederek krizi aştık. Mecalac’tan sonra Janoschka ile birlikte üretim müdürlüğüne geçiş yaptım. Orada Toyota Üretim Sistemlerini ve yalın üretim mantalitesini hayata geçirdik; bu, üretim süreçlerini optimize etmemizi ve daha verimli çalışmamızı sağladı. Sonra CMS Jant’a Planlı Bakım Şefi olarak katıldım; proje, kalite yönetim sistemleri, enerji yönetimi, planlı ve kestirimci bakımlardan sorumluydum. Başarılı geçen 3-4 ayın ardından Mekanik Bakım Şefliğini de üstlendim. CMS Jant’ta daha sonra Kalıphane ve Metal Ergitme Şefliği, ardından bir süre Dökümhane Şefi olarak görev yaptım. Buradan sonra, StartUp, üretim ve bakım tecrübelerime dayanarak Türkiye’de sıfır bir yatırım yapmaya karar vermiş olan ERGA Global firmasında Üretim Müdürü unvanıyla ülkedeki tüm teknik operasyonlardan sorumlu olarak tesisin kurulumunda görev aldım. Ancak savaş nedeniyle uygulanan ekonomik yaptırımlar yüzünden ERGA Global Türkiye’deki faaliyetlerini durdurunca, Salihli’de bulunan Vergo Enerji firmasında Üretim Müdürü olarak göreve başladım. Orada verimli geçen 3 ayda, art arda 2 kere şirketin tarihi büküm ve kesim rekorunu kırmayı başardık, bu da hepimizi motive etti. Ancak Salihli-İzmir arasındaki uzak mesafe nedeniyle en son PilenPak Ambalaj firmasıyla anlaştım ve şu anda buradayım. Her biri ayrı bir macera, ama sürdürülebilir projeler geliştirmek hep içimi kıpır kıpır etti.

Teknik işlerin yoğun olduğu bir kariyerdesiniz. Liderlik tarafını nasıl geliştirdiniz?
Liderlik dediğin, sahada ateşin içinde pişiyor. Teknik bilgi şart, ama asıl mesele ekibi bir arada tutup kriz anında direksiyonu kırabilmek. Fabrikada bakım duruşu yönetirken mesela, bir hata olsa üretim durur, herkes sana döner. O an hem hızlı çözüm bulacaksın hem ekibi motivate edeceksin. Ben bu kaoslarda kendimi buldum diyebilirim. Bir keresinde, enerji kesintisi yüzünden hattın durma noktasına geldiği bir gündü, ekiple sabaha kadar uğraştık. Herkesin fikrini aldım, birinin önerisiyle çözdük. O gün anladım ki, liderlik biraz da dinlemekten, ekibe güvenmekten geçiyor. Benim prensibim şu: “Başarı ekibindir, başarısızlık ise liderindir.” Eğer bir başarı varsa, bunu ekiple bölüşmeyi, herkesin emeğini öne çıkarmayı seviyorum. Ama bir başarısızlık varsa, önce kendimi sorguluyorum, “Nerede yanlış yaptım?” diye.


Liderlik yönünüzde sizi en çok hangi özellikler öne çıkarıyor? Çözüm odaklı yaklaşımınız, empati ve iletişim becerilerinizden bahseder misiniz?
Valla, liderlikte beni en çok çözüm odaklı yaklaşımım, empati ve iletişim becerilerim ayakta tutuyor. Çözüm odaklı olmak sahada hayatta kalmanın anahtarı; bir problem çıktığında hemen “Bu nasıl çözülür?” diye düşünüyor, ekibi motivate ederek harekete geçiriyorum. Mesela bir gün, imkânsız görünen bir üretim hedefiyle baş başa kalmıştık. Yönetim bile “Artık uğraşmayın, sevkiyatı erteleyelim” demişti, ekip çoktan ümidini kaybetmişti, ama ben vazgeçmedim. O gece eve gitmedim, tesisin içinde sandalyelerde uyudum ve üretimin başında bekledim. Çoktan ümidini kaybetmiş ekibimi motivate edip inançlarını tazelerken, zaman zaman da yağmurun altında fabrika etrafında tura çıkıp dua ettim sabaha kadar. Biraz deliyim sanırım, “imkânsız olmaz asla” gibi kelimelerin benim için bir anlamı yok; uyurken bile bazen kafamda iş ile ilgili kurgular ve analizler yaptığımı hissediyorum. Kafama bir şey takılıp uykumun kaçtığı ve gecenin köründe atlayıp fabrikalara çalışma için gittiğim çok olmuştur. Tuhaf biraz biliyorum, ama yapı meselesi sanırım. Güneş doğduğunda, 1 günde üretilebilecek kapasitenin üç katını üretmiştik ve sevkiyatı yetiştirmiştik. Ekip beni sahiplenmişti; vardiyası olmayan insanlar bile evinden çıkıp geldi, adeta bir seferberlik olmuştu. Çok yorucu ama çok tatlı bir deneyim olmuştu. Empati ise işin insan tarafı; ekibin ne hissettiğini anlamak, onların stresini paylaşmak, güven ortamı yaratmak çok önemli. Ekiple olan bağımın güçlü olmasına çok önem veririm. Yemeğe çaya hep ekibimle birlikte çıkmaya ve onlarla yakın olmaya çok önem veririm. Mümkün mertebe ekibimin her bir bireyini dinlerim. Bir keresinde, uzun bir bakım duruşunda ekip yorulmuştu, onlarla birebir konuşup dertleştim, moral verdim, o gün işin içinden sıyrıldık. İletişim becerilerim de bu süreçte başrolde; açık, net ve yapıcı bir şekilde konuşmak, hem ekiple hem de üst yönetimle köprüler kurmamı sağlıyor. Bunlar benim en güçlü yönlerim, ama bunları sahada, ekiple birlikte geliştiriyorum. Tabii Shaw Academy’den liderlik diploması, Rice’tan iletişim becerileri gibi eğitimler de bana yol gösterdi, ama asıl öğretmen saha ve ekibim.


Eğitim hayatınızda da çok aktifsiniz. Özellikle Harvard, MIT, Hong Kong gibi prestijli üniversitelerden aldığınız eğitimler kariyerinize nasıl katkı sağladı?
Valla, o üniversitelerden eğitim almak benim için büyük bir fırsat ve onur oldu. Harvard’dan ileri liderlik programlarına, MIT’den teknoloji ve inovasyon atölyelerine, Hong Kong’daki enerji yönetimi seminerlerine katıldım. Bu programlar, global vizyonumu genişletti, farklı kültürlerden insanlarla çalışmayı öğretti. Ama açıkçası, bu eğitimler kadar sahada edindiklerim de beni ben yaptı. Mesela Harvard’da öğrendiğim stratejik düşünceyi, MIT’de gördüğüm yenilikçi yaklaşımları, Hong Kong’da enerji verimliliği üzerine aldığım bilgileri sahada uygulamaya çalışıyorum. Bunlar tabii işime çok şey kattı, ama asla kendimi “her şeyi bilen” biri olarak görmüyorum, her zaman öğrenecek bir şey var. Yeni şeyler öğrenmeyi çok severim. Yeni bir şey öğrenmediğim günler sanki yaşadığımı hissedemiyorum gibi geliyor bazen. Öğrendikçe ve yaşım ilerledikçe aslında daha öğrenmek gereken ne kadar çok şey olduğunu daha çok fark ediyorum. Sahadaki deneyimlerle birleştiğinde, bu eğitimlerin değeri katlanıyor. Kısacası, bu prestijli okullardan aldıklarım bir yol haritası, ama en büyük öğretmenim hâlâ saha ve ekibim.


Yapay Zeka Üzerine Çalışmalarınız Nelerdir?
Yapay zeka benim için adeta bir tutku, tüm yapay zeka modelleriyle aktif olarak çalışıyorum. Üretim, bakım, enerji, proje ve fabrika yönetimi gibi alanlarda bu teknolojiyi kullanmayı çok seviyorum. Farklı tesislerde yaptığım çalışmalarda, yapay zeka sayesinde üretim verimliliğinde artış, enerji verimliliğinde iyileşme, arıza oranlarındaki düşüş ve kök neden analizlerinde problemleri çözme gibi sonuçlar elde ettik. PilenPak’ta mesela, yapay zeka algoritmalarını üretim hatlarında arıza tahmini ve süreç optimizasyonu için kullandık; bu, maliyetleri düşürdü ve ekibin işini kolaylaştırdı. Enerji yönetiminde tüketimi optimize ederek kaynakları daha verimli kullandık, bakım süreçlerinde proaktif yaklaşımla duruş sürelerini azalttık, proje yönetiminde risk analizlerini hızlandırdık ve fabrika yönetiminde üretim planlamasını daha akılcı hale getirdik. Bu teknolojiler, verimi artırıyor, hata oranını düşürüyor ve ekibin işini kolaylaştırıyor. 2025’te yapay zekanın sanayideki rolü giderek büyüyor, ben de bu treni sonuna kadar kullanmak istiyorum.


Gelecekte neler var hayalinizde?
Hedeflerim büyük, ama acele etmeden, sağlam adımlarla gidiyorum. Enerji yönetimi ve sürdürülebilir üretim önceliğim; 2025’te yenilenebilir enerji patlama yapıyor, biz de bu treni kaçırmayalım diyorum. Yapay zekayla akıllı sistemler üzerine projeler geliştiriyoruz, mesela enerji tasarrufunda çıtayı yükseltmek istiyoruz. Ama beni motivate eden şey şu: “Fark yaratmak ana motivasyon kaynağımdır. Burak’tan önce ve Burak’tan sonra farklı olmalı, bir katma değer yaratmak mesleki tatmin kaynağım.” Bu yüzden gençlere el vermeyi hayal ediyorum. Yeni nesil mühendisler teknolojiyle mucizeler yaratabilir, ben de onlara sahada öğrendlerimi anlatayım, yollarını açayım istiyorum. Biraz romantik bir hedef gibi, ama bunca yıldan sonra bunu kendime görev bildim. Uluslararası arenada da Türk sanayisini daha çok duyurmak var aklımda, globale açılmak hep içimde ukde.


Son olarak, uluslararası ödüllerinizden bahseder misiniz?
Tabii, bunlar insanın göğsünü kabartan şeyler. 2025’te The Executive Lens “Takip Edilmesi Gereken 5 İş Lideri” listesine koydu beni. The Inc Magazine “10 İlham Verici Lider”, The Entrepreneur Insights “En Umut Veren 10 Lider” dedi. White Page International’ın “Power Leaders 2024” listesinde de ilk 200’deyim. Bu ödüller “Doğru yoldasın” dedirtiyor, ama asıl mutluluk ekiple bir projeyi bitirip “Oldu bu” dediğin an. Onun tadı başka.


Burak Bey, bu içten ve ilham verici sohbet için çok teşekkürler. Yolunuz açık olsun!
Ben teşekkür ederim, çok keyif aldım. Sağ olun, var olun!