Ülkemiz son yıllarda tüketime o kadar yöneldi ki doyumsuzlukla beslenir oldu. Hep daha fazlasını isteme hastalığı ile kan kaybetmekle karşı karşıya kalır oldu. Bu süreç bizlere iyi geliyor sanıyoruz. Ancak ne zaman ki yetinmeye başlarız ve ne zaman ki elimizdekilerin kıymetini biliriz. İşte o zaman bu savurganlık hastalığımız yerle bir olur.


Tüketen bir toplumdan, üreten bir topluma geçmemiz bizi ayağa kaldıracak bir hamle olacaktır. Ülkemizde 2023 verilerine bakacak olursak istihdam sayısı 31 milyon 837 bin kişi yani orana vuracak olursak % 47.7 olarak saptanmıştır. Buradan bakınca ülkemizin neredeyse yarısından fazlası, çalışan nüfusa yük olmaktan ileri gidememektedir.

Hangi sektöre bakarsak bakalım, tüketim açık ara farkla önde seyrediyor. Toplum olma bilincinin kaybolmaya yüz tuttuğunu, buradan net bir şekilde görüyoruz. Alınması gereken bir çok aksiyon varken, bizler kolaya olan ilgimizi burada da ortaya koyup; online sektöre yönelimimizle yine pasif nüfusu arttırmaya gayret ediyoruz.


Liyakat kavramından uzaklaşmış olmamıza bağlayabiliriz, tüm süreci. Hayatımızın neredeyse her aşamasına yerleştireceğimiz kalite kavramı; bizlere şekil verecek en temel olgular arasında yer alıyor. Asıl soru şu: “Bizler kendimize ne kadar değer veriyoruz?”

Kişi kendisine değer verdiği oranda hayatını kaliteli bir hale getirir. Hayat kalitesini arttırdıkça, standartlarını arttırır. Böylece liyakat kavramı sözlükten ziyade hayatımıza sirayet eder. Tüm bunlardan çıkacak en temel sonuç ise kişiyi aktif nüfus kategorisinde ağırlayacaktır. Ciddi bir titizlik isteyen insan hayatı, planlama ve verimli çalışmayla kaliteli bir hale gelecektir. Birey, eğer ki kendisini bu değere yakışır görüyorsa...

Bir yerden başlamak gerekiyorsa bu kesinlikle sıfır olmalı! Sıfır noktasından hareket ederek kendisini arttıran her birey; kaliteli bir yaşamı kendisiyle uyumlu hale getirilecektir.

Okul sıralarından, iş hayatına doğru taşınacak bilgiler kişiye kaliteli bir hayatın kapılarını açacaktır. Tabi eğer kişi bunu istiyorsa...