Merhaba Değerli Okurlarım;
Belki de olumsuz tepkiler alacağım bu yazımda ama bir anne artı hayvan sever olarak duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim. Kurban bayramı yaklaştı kurbanlıklarınızı aldınız veya alacaksınız. Ben almadım zaten durumumda yok. Hem olsa da almayı düşünemem.
Tek tanrılı dinlerin tümünün kitaplarında geçen bir hikâye vardır; Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i "neredeyse" kurban etme hikâyesi. Bu hikâye benim çok eskiden beri tüylerimi ürperten, içindeki gizli anlamı bir türlü yakalayamadığım, farklı dinlerden birçok inanan ve din adamıyla tartıştığım halde bir türlü anlamadığım bir hikâyedir. Hani doluya koydum olmadı, boşa koydum olmadı türünde.
Dinlere göre ufak tefek farklar var hikâyede ama özetle; Hz. İbrahim birkaç gece üst üste Tanrı'nın onu test etmek için oğlunu kurban etmesini buyurduğunu görüyor. Sonunda bu dürtüye ya da buyruğa daha fazla karşı gelemeyerek, oğlunu alıp dağın tepesine çıkıyor (dağ tepeleri ALLAH 'A yakın yerlerdir bilirsiniz) Yani öyle sanılır ama bana göre her yer yakındır. Tam oğlunun boğazına bıçağı dayamışken (oğlu da babasına bir koyun gibi itaat ederken) Tanrı onu durduruyor ve oğlunun yerine bir koyun yolluyor ve onu kesmesini istiyor. İşte bizim kurban bayramı böyle doğmuş. Aslında İslam dan, Hıristiyanlıktan ve Yahudilikten çok önce, bir pagan adeti olarak. Diğer dinler bu âdeti çeşitli nedenlerle (Yahudilerde kurban edilen tapınağın yıkılması, Hıristiyanlarda ise İsa'nın bir final mahiyetinde kendini kurban etmesiyle) sonlandırmışlar, fakat Müslümanlar hala devam ettiriyor. Benim gibi birçok insan için dayanılmaz bir "bayram", kabul edilemez bir sorun ama devam ediliyor. Hatta kurban bayramı dışında, olmasını istedikleri dilekleri için canlı hayvan adayan fanatikler de var.
Benim yazmak istediğim kurban fenomeni ya da bunun antropolojik kökenleri değil.
Benim kafamı kurcalayan, bir babanın öz evladını kurban etmesi temelinde yatan patoloji ve inanç - etik sorunsalı. İki oğlum var ve içimden bir ses öyle emrediyor diye boğazına bıçağı dayamazdım. Hayır bu bir şizofreni belirtisi olduğu için değil, bana tüm benliğiyle inanan ve güvenen bir canlıya kıyamayacağım için. İsmail'in babası boğazına bıçağı dayadığında ne hissettiğini çok düşündüm. ALLAH için kurban edilmek. Varlığını görmediğin, duymadığın, sadece inandığın bir kavram için, öz baban tarafından ihanete uğramak. İsmail son dakikada bıçaktan kurtulmuş ama bu deneyimle tüm bir yaşamını nasıl devam ettirmiş, bilmiyoruz. Babasına güvenebilmiş mi? Ben anlayamıyorum, aklım almıyor.. Bana göre; bu da dilden dile anlatılırken değişmiş, anlamını kaybetmiş, ürkütücü bir hal almış, amacını yitirerek sadece korkutma ve sindirme aracına dönüşmüş hikâyelerden biri.
Elbette bir yaratıcı olduğuna ‘’ALLAH' IN varlığına inanıyorum ve dinim İSLAM’’ asla aksini söylemiyorum ancak kurban olayını sevmiyorum. Elbette ihtiyacı olanlara yardım etmek gerekir fakat bu şekilde olmamalı. Ellerimle büyüttüğüm ama gözlerimin önünde kesilen, kanlarını gördüğüm kuzucukları biliyorum. Bu yüzden asla kurbanlık seçemem. Ancak kasaptan hazır kesilmiş olanları birine aldırıp, ihtiyacı olanlara dağıttırmak ve başka neye ihtiyaçları varsa karşılamaktan yanayım.
Yardımlaşma bayramı olarak herkese HAYIRLI BAYRAMLAR DİLİYORUM..