İbrahim Hakkı Konyalı bizim gazetemize haftada bir yazıyordu. Tarih konularında belge haznesi de vardı. Cemal Kutay, Yılmaz Öztuna, İbrahim Hakkı Konyalı öne çıkan isimlerdi. Harem’de Selimiye  Kışlasına yakın denizi seyreden bir giriş katında oturuyordu. Sonradan o evi Türk Edebiyat Vakfı’na bağışladı. Elan o daire Edebiyat Vakfı’nın kullanımındadır.
Yunanistan’da Karamanlis seçimi kazanmıştı. O haftaki yazısı Karamanlis’in Karamani olduğu, Karamanlı olduğu konusundaydı. Yani İbrahim Hakkı Konyalı günlük olayları yakından takip eder ve ilgili yazılar yazardı.
Osmanlıydı. Doğum tarihi itibarıyle Osmanlıydı. Aldığı eğitim, öğrenim ve terbiye Osmanlıydı.Ben elbette onu yaşlılık döneminde tanımıştım. Son derece şefkatli, merhametli, nazik bir insandı.
Konya Karamanlıydı ama İstanbul efendisi olmuştu. Hanımı Şefika hanım, ikinci eşiydi. Bana akşam yemekleri hazırlayıp bir tepsi içinde sunuyordu. Ben de o arada daktilom elimde, Konyalı’nın söylediklerini yazıya döküyordum. Sadece gazete için yazdıklarını değil. İki cilt Üsküdar Tarihi’ni böyle tamamladık. Yeşilay Cemiyeti o kitabı yayınladı ve dağıttı. O zamanlar Yeşilay Cemiyeti’nin Genel Başkanı Selahattin Kaptanağası’nı ben İbrahim Hakkı Konyalı’nın misafiri olduğu zaman tanımıştım.
Kimi zaman da Karacaahmet Mezarlığı’na giderdik beraber. Hem önümüze gelen mezar taşlarının kitabelerini okurdu o ve bana da öğretmeye çalışırdı. Biraz biraz okurdum. Sonra önceden alıp hazırlattığı kendi mezarına giderdik. Oturup mezarı sanki içinde biri medfun gibi temizlerdik. Bana orada gülerek anlatırdı. Geçenlerde geldiğimde birileri dua ediyordu. Bundan çok hoşlanırdı. Peşin peşin dua alan bir erendi.
Gece gazetede gece sekreterliği yapıyordum. Bu sekreterlik meselesi meslek dışındaki insanların bilmediği bir meseledir. Bir ara TBMM’de basın kanunu hazırlanıyor, ya da bazı maddeleri değiştiriliyordu. Orada basın kartı meselesinde milletvekilleri itiraz ediyorlardı. Canım sekretere neden basın kartı verilsin diye. Sonra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti sözcüleri göbekleri çatlarcasına sayfa sekreterinin, gece sekreterinin büro sekreteri olmadığını anlatırlardı.
Efendim gazetecilikte sayfa sekreteri, Yazıişleri Müdür Yardımcısır. Gece sekreteri ise Genel Yayın Müdürü’nün yalnızca gece yardımcısıdır. Sayfa sekreteri gazetenin belli sayfasından sorumludur. Gece sekreteri tüm sayfalardan, gece vukubulack tüm haberlerin ilgili sayfalarına konulmasından, değerlendirilmesinden sorumludur. Haber atlayan gece sekreteri için her sabah işten atılma tehlikesi vardır.
İşte ben gece sekreteri olarak çalışıyordum. Gündüzleri de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde öğrenciydim.
Şimdi Konyalı’yı bırakıp kendini anlatıyor demeyiniz. Konyalı ile bağlantılı olduğu için söz ediyorum.
Haftada bir gün izinliydim. Konyalı’dan aldığım ilgi ile tarih konularıyla yakınlaşmıştım. Söğüt’e gittim kaç kere. Ertuğrul Gazi İhtifali’ne katıldım. Orada Türkmen Yörük çadırlarında pilav yedim,ayran içtim. Osmanlı’nın babası Ertuğrul beyin türbesini tavaf ettim. İbrahim Hakkı Konyalı o kitabeleri okuyup günümüz alfabesiyle yazmıştı. Ben de onlardan yararlanarak okumaya çalışıyordum.
Sonra bir çalışma yaptım. Ertuğrul Gazi İhtifali ve Söğüt  adıyla. Gazeteme teslim ettim. Önümüzdeki yıl ihtifal zamanında yayına girsin istiyordum. Dosyayı Ümit Şimşek’e teslim ettim. Aradan zaman geçti. İhtifal zamanı geldi Dosyam yayına  girmedi. İki ay sonra Ümit Şimşek ‘zamanı geçti’ gerekçesiyle dosyamı bana iade etti. Çok üzüldüm. Zamanı geçiren ben değildim.
Alıp dosyayı İbrahim Hakkı Konyalı’ya götürdüm. Durumu anlattım. Üzüntüm sitemimden akıyordu.
İbrahim Hakkı Konyalı oku bakalım dedi. Dosyayı baştan sona okudum, dinledi, Saatlerce okudum, saatlerce dinledi.
Gazetede yayınlanan bir çok yazıdan iyi, neden yayınlamamışlar diye söylendi. Oradan döndüm. Dosyayı Yavuz Selim otobüs durağında çöp variline attım. O zaman daktilo modern alet. Tekrarı yok.
İbrahim Hakkı bey tarih çalışmalarını çok seviyordu ve elindeki belgelerle iftihar ediyordu. Bir belge odası vardı. Beni bazen oraya sokar tek tek belgeler hakkında bilgi verirdi. Bu arada parmakları eğilmeye başlamıştı. O bunu, vesikalarla çok meşgul olmasına, emek vermesine bağlardı.
Karacaahmet Sultan türbesi yakınında mezar taşı yapan esnaf vardır. Onlardan biri 30 yaşlarında, erken göbeklenmiş biri vardı. Hocayı her defasında çeviriyor ve yalvar yakar oluyordu. İnşaat  mühendisiymiş. Ama mezar taşı esnaflığı yapıyordu. Onların münasebetine hep şahit olurdum. Oradan ayrıldıktan sonra Konyalı hoca bana izahat verdi.
-Bu mühendis. Benden Süleyman Demirel’e mektup yazıp kendisine kefil olmamı istiyor. Süleyman Demirel o zaman Başbakan.
İbrahim Hakkı Konyalı sonra çaresiz kalıp ümitsizce bir mektup yazdı. Başbakan’a. Hoca ümitsizdi ama Yeniaysa Gazetesi yazarıydı. Bilinen, okunan üç tarihçiden biriydi. Yeniaysa Gazetesi Süleyman Demirel yanlısıydı.
O mühendis Karayollarında işe başladı.
Selimiye camii  bahçesinde bir bina tefriş edildi, İbrahim Hakkı Konyalı Kütüphanesi olarak küşad edildi. Bazı belgelere adımı yazarak, bana da iltifatlar ediyordu. Tarihe geçtin beyefendi diyordu. Onun hiç kimseyi aşağıladığını, kimseye tepeden baktığını görmedim. Allah’dan rahmet diliyorum. Bu kitabı hazırlayan İsmail Hakkı Avcı beye ve yayınlayacak yayınevi yetkililerine de teşekkürler ediyorum.