Eğitim, sorun veya imkan olarak her devirde güncelliğini korumuştur. Doğru teşhis, akıllı yönetim, istikrarlı programlar, huzur ve refah kaynağıdır. Devletlerin gücü, halkların mutluluğuyla eğitim arasındaki ilişki kesindir. Hangi eğitim diye sorulursa elbette doğru bilgi ve yönteme dayanan, faydalı, gerekli, ufuk açanıdır. Modern toplumlarda ideoloji batağına saplananlar, ilkel olanlarda aşiret reisine güzellemelerle birşeyler koparmaya çalışanlar, ırkçılık ve kabilecilik ufkunu aşamayanlar diyarında, eğitim çağındakilere başka fırsatın olmadığı ortamda herkes doktora yapsa da sonuçsuzdur. Hatta bu tür eğitim, cehaletten de tehlikelidir. Nice terör liderlerininüniversite diploması vardır.

İlkokokuldan doktoraya eğitim standartlarıyla ilgili birçok kıstaslar bulunmakta, araştırmalar yapılmaktadır. Okuduğunu anlama, problem çözme, sayısal-sözel yetenekler kapsamındaki araştırmalarda Türkiye genellikle altlarda yer almaktadır. Uluslararası kurumların çoğu bu üzücü rakamları yayınladıkları halde sorunun ciddiyetle tartışıldığı, çözüm arandığı zemin pek görülmemekte, günü geçiştirmekle meşgul olunmaktadır.

Tatilde kitap ödevi verilmeyceğini müjdeleyen milli eğitim bakanının olduğu bir ülkede, kitap okumak ceza demektir. Devamsızlıktan dolayı kimsenin bırakılamayacağı müjdesini debir bakandan duyduk. Derslere katılmayan öğrencilerin okul civarında hangi çetelerin tuzağına düştüğü herhangi bir emniyet biriminden kolayca öğrenilebilirdi. Eğitim aynı zamanda disiplin olup başarılı geleceğe mutlu adımlar anlamına geldiği halde derse devamın, ödev yapmanın, kitap okumanın ceza olarak sunulması büyük şanssızlıktır.

OECD ülkeleri arasındaki bir araştırmada temel yeteneklere sahip olmayanların nüfus içindeki oranlarına göreTürkiye’nin durumu %38 olup, Şili’den sonra alttan ikincidir. Mesela bu oran Japonya’dan Singapur’a % 3 ile 20 arasındadır. SSCB sonrası bağımsız olan Baltık cumhuriyetleri dahi %10 civarındadır. 10 vatandaşımızdan dördü okuduğunu anlayamıyor!

IQ seviyeleri bakımından Türkiye 89 puan ile48. oldu. En üstteki Singapur’dan Norveç’e ilk 20 ülke 108-99 bandında. Polonya 97, Kazakistan 92, Romanya 90. Türkiye’nin altındaki Tayland’dan S.Arabistan’a 31 ülkenin puanları 80’lerdedir. En fazla sosyal medyayı kullanan, (anti) sosyal sitelere en fazla zaman ayıran ülkelerin de başında yer almaktayız. Felaketin/körlüğün sebebini açıklamada bu gerçek son derece önemlidir. Bununla beraber eğitim sistemindeki milli olmayan, körleştiren temel hastalıklar sosyal medyadan önce de vardı. Erol Güngör,Rustow’un şu tespitini nakleder: İlkokul çocuklarınızın gözlerinden zeka fışkırıyor. Nasıl bir eğitimleüniversiteye gelince sanki geri zekalılar topluluğu haline geliyorlar?

Ülkemizden çıkan dehaların, mucitlerin hiç de az olmadığını, ilkokul çağından itibaren bilgi olimpiyatı benzeri etkinliklerde şampiyonlarımızın olduğunu biliyoruz. Ancak bu başarıların çoğu yurt dışı veya özel eğitim/araştırma kurumları sayesinde gerçekleşmiştir. Buradaki veriler ise bütün nüfusu ilgilendirmektedir. Nüfusa göre patent-marka oranına baktığımızda dazavallılardanız. 2020’de ABD 44.293, Almanya 25.954, Japonya 21.841, Çin 13.432, Fransa 10.445, Güney Kore 9.106, İsviçre 8.112, Hollanda 6.375, İngiltere 5.715, İtalya 4600 iken Türkiye 594!

Nüfusa göre üniversite öğrenci sayısı bakımından önde gelenlerden olduğumuz gibi üniversite mezunu işsizler oranı bakımından da şampiyonlardanız. Sadece üniversite kontenjanını artırmak, herkese hatta negatif puan alanlara da üniversite imkanı oluşturmak maharet olsaydı, Türkiye en gelişmişlerden olurdu. Buna karşın nüfusa oranla doktora mezunu sayısı bakımından ülkemiz, oldukça gerilerdedir. Öğretim üyesi sayısı, araştırma imkanları, en önemlisi fiziki ders ve eğitim ortamı en ciddi sorunlardandır. Pandemi sürecinden kalan alışkanlıklarla derslerin ve sınavların sanal yapılmasının gelenekselleşmesi, korkunç bir gelecek anlamına geliyor. Hatırlayalım, birçok ülkede pandemi sürecinde cehaletten ölmektense salgından ölmek tercih edilerek ders disiplini korundu. Sanal dersler gibi online sınavlar başarılı/dürüst öğrencileri cezalandırırken yapay zeka imkanlarıyla diplomalı cahiller ordusu yetiştirmektedir.

Burada eğitim dünyamızdansadece bazı fotoğraflar verildi. Hastalığın şiddetine göre tedavi de müşkül ve karmaşıktır. Öncelikle sorunun boyutu kavranmalıdır ki çare arama gündem gelsin. Ancak çözüm görüntüsüyle sorunu içinden çıkmaz hale getirenlere karşı dikkatli olmak gerek. Her gelenin reform saplantısı, anlık kararlarla sistemin kökten değiştirilmesi eğer kasti bir ihanet değilse derin bir cehaletin/bilinçsizlğin yansımasıdır. Çünkü bir eğitim kurumu, programı ancak çeyrek asırda yerleşir, olgunlaşır. Her aşamada aksaklıklar akıllı ve ciddi yöntemlerle tespit edilir, sistem şartları içerisinde düzeltilir, olgunlaştırılır. Her şikayet üzerine sorunun sadece bir boyutunu görerek temelli değişim, her yeni bakanın, rektörün, yöneticinin gelmesiyle yerleşme aşamasındaki düzenin altüst edilmesi sadece maddi kaynakların değil nesillerin de ısrafıdır, ülkeye ihanettir. Her fırsatta programların, personel odalarının, çalışma düzeninin değiştirilmesi, kişilik kitaplarında, yaparak başarılı olamayanların yıkarak kendini ispat etme sendromu olarak tanımlanır.

Eğitimde disiplin konusunda kendi tarihimizden bir anekdot: İnsanlık tarihinde yeni bir çağ açma unvanına sahip tek kişi durumundaki Fatih Sultan Mehmet henüz sibyan mektebine gitmektedir. Hocası, şehzadeye diğerleriyle aynı muameleyi yapmaktadır. Arkadaşlarının “sen gelecekte padişah olacaksın, hoca sana sert davranamaz” sözlerini, babası Sultan II.Murad’a aktarır. Babası durumun hassasiyetini anlar “haklısın oğlum” der ve hocayla gizlice görüşerek bir plan hazırlar. Mektebe/camiye hocanın yanına gelerek oğlunun gelecekte padişah olacağını, farklı davranılması gerektiğini söyler. Hoca bağırarak “burası mektep, padişah çocuğuyla hizmetçininki aynıdır” diyerek padişahı kovar. Babası “oğlum, hoca haklı ne diyorsa yapmalısın, derhal hocanın önüne” der ve bu disiplindenbüyük sultan yetişir. Oryantalizm batağındakiler hikaye hakkında belge isteyebilirler. Önemli olan ise bu kıssayı sahiplenen değerlerimiz, inançlarımız ve toplumsal kültürümüzdür ki büyük saldırı altındadır. Trafik polisi milletvekilinden ehliyet sorunca “benim kim olduğumu biliyor musun” diyebiliyorsa, bu ayıp ortaya çıkınca milletvekili istifa etmiyorsa elbette her uyarıda öğrenci velisi de öğretmeni azarlamayı hak arama zanneder. Yukarıdaki sonuçlar da sineye çekilir.

[email protected]

twitter.com/alaeddinyalcink