Döviz son 8 ayda %12 artınca borcumuza borç kattı.
Merkez Bankası’nca açıklanan borç yükümüz, 2014 son çeyreğinde 396,8 milyar USD’dir.
Bu döviz artışı ile 100 milyar TL’den fazla kur maliyetini de yüklendik ve borcumuza borç eklendi.
Kasım 2014 itibarıyla ilk 11 ayda 38 milyar USD cari açık açıklandı. 
Muhtemel sene sonu cari açığımız ise 45 milyar USD olacak.
Cari açık ve dış borç konusu açıldığında; “Ne olacak koskoca ABD’nin bile cari açığı, borcu var” denir.
Doğrudur da...
ABD’nin cari açığı yüksek ve her dönem dünya cari açık listesinin zirvesinde, fakat umursamıyor. 
Biz de şaşırıyoruz! Bu borç nasıl umursanmaz?
Çünkü biz, ABD’nin tahvil, fon, türev ürün ihracatlarını gözden kaçırıyoruz.
ABD’nin 17 trilyon USD’nin üzerinde dışarıya ihraç ettiği tahvil mevcut. 
Bu tahvillerin büyük kısmı Çin’de. 
Çin’in özelliği ne? “Cari fazla” listesinin zirvesinde olması... 
Çin’de ihracat fazla, ithalat az yani kârda.
ABD’nin finansal sömürüsü!!!
Bu tahvil ve fonlar tahmin ettiğiniz gibi, “getirisi yüksek, ama riskli” tahviller.
Kısaca ABD hükümeti; mevcut cari açığının riskini, tahvillerini ve diğer finansal türev ürünlerini alanlara satmış durumda.
Cari açık ABD’nin, ama cari açık riski yatırımcılarının...
Her an tahvilleri değer kaybedebilir. Ve bu tamamen yasal!!!
Cari açığı milli gelire oranlayarak önem derecesini bulabiliriz.
Cari açığımızın milli gelire oranı 2011 yılında 10’da 1’e kadar yükseldi. 
Yetkililer acilen önlem paketleri hazırladı.
Bu paketlerde; üretimi, dolayısıyla da ihracatı artırmak yerine, tasarruf sağlamak ve ithalatı azaltmak tercih edildi.
Daha da önemlisi; büyümeyi dış politikalar sebebiyle durdurmak zorunda kaldık.
Sonra  cari açığın milli gelire oranı % 4’lere geriledi. 
Cari açığımız yüzünden; 
Büyüyemiyoruz, üretemiyoruz, yabancılara borçlanıyoruz, varlıklarımızı satıyoruz, kalan varlıklarımız kur sebebiyle her geçen gün eriyor ve sonuçta ülke olarak imtiyazlar vermek durumunda kalıyoruz. 
Daha da kötüsü, ülke vatandaşları arasında derin fikir farklılıkları oluşuyor.
Devlet erkânı ise “sınırsız özgürmüş” gibi davranıyor.
Devlet yönetimi, halka karşı sınırsız özgür davranıyorsa, demek ki devlete hizmet değilde, devlet haricinde birilerine hizmet ettiği düşünülür.
1938’te ABD’de zenciler meydanlarda, sokaklarda, tencere kapaklarını birbirine vurarak “Sessiz kalmayın, zencileri öldürüyorlar” diye bağırıyordu.
Çünkü ABD’de bir tarafın fikri ve kendisi değersiz, diğer tarafın fikri ve kendisi değerliydi.
Fikri değersizlerin tek istediği, hak ettikleri saygıyı görmektir.
“Tencere-tava’yı birbirine vurmak” ise tüm dünyada adalet eksikliğinde, halkın uyanması için kullanılmıştır.
1960’ta Kuzey İrlanda’da, protestan cemaati İngiltere krallığına bağlı kalmak istemişti.
Ama katolik cemaati birleşik İrlanda’yı kurmak istiyordu. 
Bu fikir İngiltere’ye hizmet etmiyordu. 
İrlanda devlet erkânı devleti haricinde birilerine hizmet etmeye başladı.
Bir tarafın fikrine değer verilirken diğer tarafın fikrine değer verilmedi.
1960’ta yanan bu ateş hâlen ufak ufak yanmaktadır. 
Çok fazla tencere-tava çalındı, çok sayıda insan hayatını kaybetti.
Başka ülkelerde de buna benzer örnekleri maalesef görmek mümkün.
Halka hizmet etmek ve “düzen” sağlamak isteniyorsa; “düzgün” davranmak temel şarttır.
Karşı fikirlere saygı duymak ve uygulamak seçilmiş devlet erkânının temel vazifesidir.
“Düzen” ancak böyle sağlanır ve hemen ardından ekonomik zenginlik gelir...