Emekli Tuğgeneral NEJAT ESLEN Beyefendi ile ORTA DOĞU’daki Son Gelişmeleri Konuştuk.

GİRİŞ:

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Irak bataklığından güçbela kurtulabilmiş olmasına rağmen Orta Doğu ile ilgilenmekten vazgeçmiyor. Bu defa hedefte Suriye var. Ancak, hedefi taşeronlarla vurmayı planlıyor.

Yanı başımızdaki bir savaş, ülkemizi çok yakından ilgilendirir. Gerek ırak’ta, gerek Suriye’de ve Orta Doğunun hemen her tarafında Türk ırkından insanlar yaşıyor. Orta Doğu insanlarının hemen hepsi ile aynı dine mensubuz.

Irak Selçukluları, Suriye Selçukluları, Memlükler olarak da anılan Kölemenler bölge insanını huzur ve güven içerisinde yaşatan güçlü devletler kurdular.

Irak’taki Türk varlığının ilk nüvesi 674 yılında oluştu. Emevi Halifelerinin birincisi olan Muâviye bin Ebû Süfyan,  kumandanı Ubeydullah bin Ziyad’ı 20.000 kişilik bir ordu ile Türkistan’a gönderdi.  Bu görevlendirmenin maksadı; ileride,  fetih ve İslâmiyet’i yaymak için gerçekleştirilecek seferler için bilgi toplamak idi. Ziyad, Türkistan’dan levent endamlı çok seçkin 1.000 kadar Türk genci ve onlarla evlendirilmesi düşünülen soyunun bütün mükemmel özelliklerini taşıyan seçme Türk kızları ile döndü. Türkler için daha sonra, Bağdat yakınlarında Samarra şehri kuruldu. Türk ırkının üstün özellikleri ve Türk’e has ahlâk ile yaşayış biçimi bozulmasın diye,  bölgeye giriş - çıkışlar yasaklandı.

Emeviler’den sonra yönetime gelen Abbasi Hânedânı’nın 9. Halifesi Mu’tasım bin Harun’un annesi Türk’tü. Hârun, Türk askerlerinin sayısını artırdı. Onlara önemli görevler verdi.

Selçuklular ve Osmanlılar döneminde Irak’a ve Orta Doğu’nun diğer bölgelerine Anadolu’dan çok sayıda Türk yerleştirildi, Orta Doğu’daki Türk varlığı sayıca zenginleştirildi.

Irak’taki Türk hâkimiyeti, 1058 yılında Tuğrul Beğ’in Bağdat’a girişi ile başladı. 1258 yılında Cengiz Han’ın torunu Hülâgü Han’ın Bağdat’ı işgal ve yağma etmesine kadar devam etti.

24 Ağustos 1514 tarihinde,  Yavuz Sultan Selim Han yönetimindeki Osmanlı Ordusu ile Şah İsmail komutasındaki Safevî ordusu arasındaki Çaldıran Meydan Savaşı’ndan sonra bölgenin yönetimi tekrar Türklerin eline geçti. Irak’ta Türk hâkimiyeti 1918 Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam etti.

Bölge üzerindeki 200 + 404 = 604 yıllık Türk hâkimiyeti sona ermekle birlikte, bölgedeki Türk varlığı günden güne erimekte olsa bile günümüzde de devam ediyor. Osmanlı Devleti’nin tek başına hâkim olduğu Orta Doğu topraklarında bu gün; her biri, sınırları siyâset masalarında cetvelle çizilmiş 15 ayrı devlet var. Orta Doğu, işte böyle bir bölge…

Orta Doğu, insanoğlunun alın yazısının hazırlandığı, hatta tekrar be tekrar yazıldığı bir bölgedir. Mısır’ın Nil deltasından başlayıp Akdeniz’in doğu kıyılarına, Fırat havzasından Basra Körfezi’ne kadar uzanır, Arap Yarımadası’nın kuzey kesimlerini içerisine alır.  Bazı çevreler, Türkiye’yi, İran’ı ve Arap Yarımadası’nın tümünü Orta Doğu sınırları içerisinde kabul ederler. Bu haliyle yüz ölçümü 7.147.000 kilometrekaredir. Yeryüzünün en zengin toprakları bu bölgededir. Her devirde büyük siyâsî olaylara, tarihî, kültürel ve dîni gelişmelere sahne olmuştur. Üç semâvî din, bu bölgede nâzil olmuştur.

Orta Doğu, Türkiye için çok önemlidir. Tarihte o toprakların bize ait oluşu, orada yaşayan dil, ve din birliği içerisinde olduğumuz soydaşlarımızın bulunması, yakın komşuluk ilişkilerinin ve ulaşım kolaylıklarının bulunuşu, bizim için bölgenin önemini artırmaktadır. Unutulmamalıdır ki Türkiye, bir Kafkasya ve bir Balkanlar ülkesi olduğu kadar, Avrasya coğrafyasında yer alan bir Orta Doğu ülkesidir de.

PEYGAMBERLER DİYÂRI


İlk Peygamberlerden Hz. Nuh,  Anadolu’da Cûdi Dağı’nın eteklerinde yaşamıştır. Hz. İbrâhim Urfa’da, Hz. Musa Filistin topraklarında, Hz. İsa Doğu Akdeniz’de, Hz. Muhammed (sav) Arabistan Yarımadası’nda insanlığı aydınlatmışlardır.

İnsanların yaşadıkları günü inşa eden ve geleceklerini aydınlatan semâvî kitaplar; Zebur, Tevrat, İncil ve Kur’an-ı Kerim’in ilk ışıkları Orta Doğu’dan dünyaya yayılmıştır. Bu kitaplarda isimleri geçen şehirler; Kudüs, Mekke, Medine ve mukaddes yerler; Tur ve Hira dağları, Mescid-i Aksâ, Mescid-i Haram  Orta Doğu’dadır. Tarihin değişik dönemlerinde kültür merkezleri olan Bağdat, Basra, Kahire, Şam, Kûfe, Konya ve İstanbul, bu bölgededir. Dünya ticaretinin altın değerindeki ipek yolu, Orta Doğu’dan geçmektedir. İnsanlığın kaderini etkileyen, değiştiren savaşlar da bu bölgede yapılmıştır. Dünyanın hiçbir bölgesi, insanoğlunda Orta Doğu kadar sâhip olma arzusu uyandırmamıştır. Özellikle Anadolu, uğruna en çetin mücâdelelerin verildiği topraklar olmuştur.  Sadece kazanılmasında değil, sâhipliğinin devam etmesi için de uğruna en çok kan dökülen bölgedir. O Anadolu ki Kafkasları Akdeniz’e, Balkanları Uluğ Türkistan’a bağlayan, kuzeyi sıcak denizlere ulaştıran… dünyanın en stratejik konumuna sâhip ulaşım güzergâhıdır. O Anadolu ki… aziz ve necip Türk milleti’nin ebed-müddet vatanıdır.

SAVAŞLARIN SEBEBİ


Orta Doğu’da nüfusun 2015 yılında 450.000.000, fert başına millî gelirin ortalama olarak 8.000 dolar olacağı tahmin ediliyor. Yapılan hesaplamalara göre yine 2015 yılında bölgenin gayri sâfi millî hâsılası üç trilyon altı yüz milyar dolar olacak.  Bölgenin toplam ihracatı yıllık beş yüz milyar dolara, toplam ithalâtı ise altı yüz milyar dolara yükselecek.

Bölgede gerçekleştirilecek müteahhitlik hizmetleri, bölge insanının dünya piyasalarına ihraç ettiği sermâye, dünya şirketlerindeki hisseleri, bankalardaki mevduatı, dünya turizmine katkıları… ve diğer ekonomik zenginlikler hesaplanırsa,  bölgede zaman zaman çıkartılan savaşların sebebinin anlaşılmasında güçlük çekilmez.  

Bölge ile ilgili olarak büyük pazarlıklar yapılıyor. Filistin ile Kürt Devleti’nin kurulması görüşme masalarının birinci sıradaki gündem maddesi. Orta Doğu ile ilgili olarak hazırlanan senaryolarda Türkiye’ye figüran rolü uygun görülüyor. Oysa ki Türkiye, bölgenin eski ve kadim hâkimi olarak bölge ile ilgili projeler hazırlayıp uygulama hakkına sâhip tek ülkedir. Şeytanca senaryolar yerine, insanlığın hayrına vesile olacak âdil çözümleri ancak biz üretebiliriz.

Orta Doğu’nun gelecekteki en büyük problemi, su meselesidir. Türkiye, Orta Doğu’nun su problemini çözecek bilgi birikimine sâhiptir. Bize yetmiyor olsa bile, su kaynakları bizde. Suyun nasıl üretileceğini, nasıl zenginleştirileceğini, nasıl dağıtılacağını, nasıl verimli ve tasarruflu kullanılacağını bizim uzmanlarımız biliyor.

BÖLGEDE TÜRK UNSURU


Üç milyonu Irak’ta olmak üzere, Orta Doğu’da yaklaşık 25.000.000 Türk yaşıyor. Başta Irak olmak üzere, Orta Doğu’daki ülkelerin toprak bütünlüğünün korunmasından söz ediliyor. Bölgede huzurun tesisi için toprak bütünlüğü elbette gereklidir. Fakat yeterli değildir. Bölge insanına, huzur ve güven içerisinde yaşama ortamı da hazırlanmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde, toprak bütünlüğünün korunmasının bir anlamı olmaz. Toprak bütünlüğü korunsun. Fakat özellikle ve başta Türkler olmak üzere bölge insanına, İnsan Hakları Beyannâmesi’nde yazılı haklar tanınmalı, kültürel kimlikleri ile hür bir şekilde yaşamaları sağlanmalıdır.  Irak’ta bir federasyon kurulacaksa, olumsuz hayat şartları sebebiyle bölgeden kaçmak mecburiyetinde kalan Türkler de hesaba katılarak, yeni oluşumda Türkler, nüfusları oranında temsil edilmeli. Bu yapılmadığı takdirde Irak’ta bir Türkmen Devleti’nin kurulması, vazgeçilmez şartımız olmalı.

Türkiye, dünyanın neresinde olursa olsun, Türk soyundan gelen insanların durumlarıyla ve gelecekleriyle ilgilenmek hakkına sâhiptir. Onların karşılaşabilecekleri felâketleri, imkânlar ölçüsünde barışçı yollarla önlemek görevimizdir. Görevimizi yapmadığımız takdirde, Türkiye’de yaşayan insanlarımızın da geleceği tehlike altında demektir.

Evet! Görevimizi yapmalıyız. Fakat ABD’nin taşeronu olarak değil, milletlerarası çıkarcı ve emperyalist çevrelerin maşası olmadan, insiyatif sâhibi ve lider ülke olarak…

OĞUZ ÇETİNOĞLU
 

Oğuz Çetinoğlu: Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Orta Doğu’dan elini çekmiyor. Askeriyle, diplomatı ile özel istihbarat elemanları ile bürokratı ile hep orada… ‘Demokrasi getireceğim’ Diyor, istikrar sağlayacağını iddia ediyor Fakat bölge kan gölü hâlinde. Neden?
Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen: Önce biraz Amerikan sisteminden bahsedeyim: Amerikan sistemi düşmansız yaşayamaz. Soğuk savaş döneminde komünizm düşmanlığı; Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, medeniyetler çatışması (1) tezine paralel olarak, İslamofobi (2) ile beraber İslam, düşman olarak kabul edildi. Sonra da Amerika’nın Ortadoğu’ya müdahaleleri başladı. Ve birdenbire IŞİD (3) diye bir düşman çıktı ortaya. Eğer Amerika 2003 yılında tanklarıyla Irak’a girmeseydi,
bugün bir IŞİD olur muydu? Veya Amerika, Suriye’de Esad rejimini devirmeye kalkmasaydı, bugün bir IŞİD olur muydu? Bunları sorgulamamız lazım.

Çetinoğlu: Anlaşılan o ki ABD, Orta Doğu’yu kendine göre şekillendirmek istiyor. Amerika nasıl bir Orta Doğu arzu ediyor?
Eslen: Bu soruyu bir cevap bulabilirsek, o zaman Ortadoğu’daki bütün gelişmeleri, IŞİD dâhil, onun içerisinde daha iyi değerlendirebiliriz.

Çetinoğlu: Buyurunuz Paşam…
Eslen: ABD’nin Orta Doğu’yla ilişkisi, oraya duyduğu ilgi çok eski. Soğuk savaş döneminde, Carter (4) bir açıklama yapmıştı. Bu açıklama ‘Carter Doktrini’ (5) olarak isimlendirildi. ABD’nin Ortadoğu’da hayatî çıkarları vardır. Bu hayatî çıkarlar da enerjiyle ilgilidir. Carter, ‘Bölgeye yapılacak bir müdahale, Amerika’nın çıkarlarına yapılacak müdahale olarak kabul edilecektir ve Amerika da müdahale edecektir.’ Demiştir. Daha sonra ABD o bölgeye müdahale etmek için çevik kuvvetler geliştirdi, planlar geliştirdi ve daha sonra bu çelik kuvvetler centcom’a (6) dönüştü. Yani Irak’a giren komutanlığa, Afganistan’a giren komutanlığa dönüştü. Bu centcom’un görev alanına baktığımız zaman, Kafkasyayı, Orta Asya’yı ve Ortadoğu’yu içine alır.
Brzezinski (7) de buna benzer bir harita çizmiştir o meşhur eserinde, (8)  Kafkasya’yı Ortadoğu’yu, Orta Asya’yı çatışma yayan alan olarak kabul etmiştir. Yani Brzezinski de burada Amerika’nın hedefini tanımlamıştır.
Amerika nasıl bir Orta Doğu arzu ediyor? Bu çok önemli bir soru. Çünkü hepimizi ilgilendiriyor. Bu. sadece Iraklıları, Suriyelileri, Şiileri, Sünnileri, Kürtleri değil; bizi de ilgilendiriyor. Bununla ilgili olarak yakın geçmişte atıfta bulunulabilecek birçok kaynak var. Benim, 10 yıl önce yazdığım ‘Küresel Hamleler ve Anahtar Stratejiler’ (9) isimli kitabımda bu sorunun cevabı var.

Çetinoğlu: Detaylara girmeden kısaca açıklamanız mümkün mü?

Eslen: ‘Amerika nasıl bir Orta Doğu arzu ediyor?’ sorusunun cevabını, çok ilgi çekici bir raporda buldum ve onu da kitabıma ilave ettim. Bu raporun kitabıma aktardığım o bölümünü gözden geçirirsek, Amerika’nın Orta Doğu’da neleri hedeflediğini, neleri yapabildiğini, neleri yapamadığını, bundan sonra da neler yapmak isteyeceğini anlayabiliriz. Bu raporu yazan şahıs, İsrail’deki Bar-İlan Üniversitesine bağlı meşhur Begin Sedat Stratejik Araştırmalar Merkezinde çalışmaktadır. Bradley Thayer (10) adlı şahıs aynı zamanda Amerika’daki RAND Strateji Merkezinin de üyesidir. Yani özellikle 11 Eylül öncesinde ve sonrasında Amerika’yı, Amerikan yönetimini etkileyen neocon’larla (11) beraber çalışan Musevilerden biridir. Bu şahıs, Pax Americana’dan (12) bahsediyor, yani Amerikan barışından. Pax Americana’nın Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak ve bu çıkarları geliştirmek ana fikri üzerine bina edilmiştir. Yani

Çetinoğlu: Pax Amerikana kavramını biraz açar mısınız?

Eslen: Pax Americana; Amerika’nın Orta Doğu’daki çıkarlarını gerçekleştirmektir. Aynı şahıs, Amerika’nın ‘Büyük stratejisi / prime hegemony’ diyor, yani ‘Güç üstünlüğünü / egemenlik üstünlüğünü esas alır, bu da askerî güce dayanır.’ Diyor. Yani Amerika egemen bir güç olarak hem Ortadoğu’yu, hem dünyayı şekillendirecektir.

Çetinoğlu: Ne için?

Eslen: Kendi çıkarları için…

Çetinoğlu: ABD’nin, çıkarları için belirlediği hedefler belli mi?

Eslen: Önce büyük resme bir bakalım, ondan sonra bu ayrıntıya daha kolay girebiliriz.
Bu şahıs raporunda diyor ki; ‘Tarihte de olduğu gibi, petrol, endüstrileşmiş demokrasilerin, ekonomilerin ve askerî sistemlerin en kritik unsurudur.’ Başlangıç bu. Yani ‘Amerika için en önemli olan unsur enerjidir.’ Diyor. Enerji nerede? Orta Doğu’da. .. Ondan sonra Amerika’nın yapması gereken eylemleri sıralıyor ve hedefleri ortaya koyuyor: ‘Amerika Birleşik Devletleri çıkarlarını gerçekleştirmek için Orta Doğu’yu genişletmelidir.’ Diyor. Ne oldu? ‘Geniş Orta Doğu’ diye bir kavram ortaya çıktı.
‘11 Eylül sonrasında oluşan ortam, Ortadoğu’yu genişletmeye müsaittir.’ Diyor, yani ‘11 Eylül, Amerika’nın çıkarları için Orta Doğu’da uygun bir fırsat meydana getirdi.’ diyor. ‘Amerika Birleşik Devletleri Ortadoğu ile ilgili değişiklik için güç kullanarak rejim değişiklikleri yapmalıdır.’ diyor.
Amerikan yönetimine bunu empoze ediyorlar. Amerika nerede rejim değişiklikleri planladı; Irak’ta, Suriye’de, İran’da bunları ortaya koydu.

Çetinoğlu: Zamanlama söz konusu mu?

Eslen: Evet. ‘Amerika, kendisine rakip olacak güçler ortaya çıkmadan bu hedeflerini ele geçirmelidir.’ Diyor.

Çetinoğlu: Rakipler kimler olabilir?

Eslen:  Rakip olabilecek güçler; Rusya ve Çin olabilir.

Çetinoğlu: Amerika bunu yapabildi mi, yani rakip güçler ortaya çıkmadan Amerika Ortadoğu’daki hedeflerini ele geçirebildi mi?

Eslen: Hayır.  Geçiremedi. Bradley Thayer diyor ki; ‘Amerika Birleşik Devletleri İsrail’i tehdit etmeyen bir Filistin Devleti’ni desteklemelidir.’ Öyle bir Filistin Devleti kurulacak ki, İsrail’e tehdit oluşturmayacak. O gayretler devam ediyor. Bu şahıs, ‘Amerika-Türkiye ilişkilerinde boşanma olmamalıdır. Ne olursa olsun, Türkiye-Amerika ilişkilerini devam ettirmelidir.’ Diyor. Bugün bakarsak, aynı şekilde çalışıyor. Amerika’nın gayretleri, Türk-Amerikan ilişkilerini devam ettirmek ve Türkiye’yi Orta Doğu’da kullanmaktır. Bu şahıs diyor ki, ‘İran, Ortadoğu’da Amerika için en büyük tehlikedir.’

(DEVAM EDECEK)