60’lı yıllar...

“Anılara yol var mı?

Anılar zamanı taşırlar mı?

Yoksa onlarda gün gelir,

biz faniler gibi unutulurlar mı?”

Çocuksu yıllarım; askeri disiplin ve yatılı okul hayatı içinden geçip, giderken; bizlerin o yıllarda almış olduğumuz eğitim ve öğretim, bu süreçte görev alan okul idarecileri subaylar, askeri ve sivil öğretmenlerimiz, okul komutanlarımız; hepsi görevlerini en iyi şekilde yapmanın peşindeydiler.

Ama onlar ne pedagog, ne de psikolog'tular! Onların aldıkları eğitim, mesleki ihtisasları; biz yaştaki çocukların yetiştirilmesinde, yetişmemizde ne kadar etkili olabilir diki? 

Aslında onların çoğunun bir ailesi vardı. Onlarda anne ve babaydı. Ancak binlerce çocuğun bir araya getirildiği böylesi bir ortamda, bizlerle ne kadar ilgilenebilirler? Bizlere ana, baba hasretini ne kadar unutturabilirlerdi?

Askeri ortaokul hayatımda yaşadıklarımı ömrüm boyunca sorguladım! Ancak aklımdan, gönlümden taşan sorular yağmuruna olumlu cevaplar veremedim! Çünkü yıllar sonrasında o dönemde yaşadıklarımı, mantık süzgecinden geçirdiğimde; 11-12 yaşlarındaki çocukların böylesine zorlu ve sevgiye hasret bir ortamda, ne kadar sağlıklı eğitim ve öğretim süreci yaşanabileceğinin makul ve kabul edilebilir yanıtlarını bulamadım!

Ya o küçücük yaşlarımızda, bizleri askeri okula gönderen ailelerimize ne demeliydik?

60'lı yılların benim üzerimde bıraktığı en önemli iz Heybeli Ada'da geçirdiğim yaz tatilleriydi…

Rahmetli babamın ve onunla birlikte bir kaptan arkadaşının ailesiyle Heybeli Ada'da çamların altında kurmuş olduğumuz kap yerinde 1961-1964 Yıllarının Mayıs-Ağustos ayları arasında geçen yaz tatillerimi, hayatımın en güzel dönemi olarak hatırlarım. 

Belki de o dönemi; benim yeniden aileme kavuştuğum, sevgi hasretlerinin son bulduğu önemli bir süreci kapsadığı için hiç unutmadım, unutamadım…

O dönemde adalar, İstanbul'un cennet köşelerinden biriydi…

Kınalı, Burgaz, Heybeliada, Büyükada ve Sedef… Diğer vasıflarıyla Prens adaları…

Ama ille de Heybeli ada!

Neden Heybeli ada? Çünkü çocukluğumun, gençliğe ilk adımı attığım o özel yılların tüm heyecanlarını bu adada yaşamıştım da ondan…

Heybeli adayı, diğer adalardan ayıran en önemli özelliklerden birisi de Deniz Lisesi ile Deniz Harp okulunun, Rum Papaz Okulunun ve Heybeli ada sanatoryumunun bu adada olmasıydı. Bunun ötesinde Heybeli adanın doğal güzellikleri de saymakla bitmezdi…

Heybeli'nin hemen güneyinde yer alan o büyülü görüntüsüyle çam limanı, adaya gelen sevgililerin sığındığı özel bir mabet gibiydi...

Ya o 'tarihi değirmen' ve kaşık adasına bakan 'değirmenlik burnu!' Türk sinemasına mekân, türlü efsanelere ilham kaynağı olan bu yerler; o günlerin sihirli ortamını, hikâyelerini, bu günlere taşıyan ve ayakta kalabilmiş pek az güzelliklerden bir kaçıdır…

Heybeli ada da ki, 'Papaz Okulu da' önemli mekânlardan birisiydi! Özellikle 60'lı yıllarda nüfus yoğunluğu Rumlardan oluşan adalardaki genç

Rumlardan seçilmiş rahiplerin kendilerine has kıyafetleri ile bu okulda almış oldukları eğitim ve yaşam biçimleri; daima merak konusu olmuştur! 

Papaz okulunu çevreleyen o yüksek duvarların ardında neler olduğunu ve rahiplerin yaşam biçimini görebilmek için o çocuksu yıllarımızda o kadar çok çaba harcamışızdır ki! Ama hiçbir surette o duvarların ardında kalan ve çocukluk yaşlarımızda; benim ve arkadaşlarımın çok merak ettiği o okulun içini görmek, bir türlü kısmet olmamıştır…

Kim bilir? Bu merak belki de benim de yaşadığım yatılı okul hayatımdan kaynaklanan içgüdüsel bir dürtüden kaynaklanıyordu. Bu okulda okuyan rahipler de bizim gibi bir hayat mı yaşıyorlar diye çok düşünmüşümdür…

Heybeli adanın 60'lı yıllardaki yaşantısı, genelde ada nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Rum kökenli vatandaşlarımızın kendilerine has geleneksel yaşam tercihleri ile şekillenirdi…

Ada da ki, yerleşik nüfusun her biri, diğerini tanır ve adalarda toplumsal bir yardımseverlik hüküm sürerdi...

Heybeli ada esnafının o yıllarda neredeyse tamamı Rum vatandaşlarımızdan oluşurdu. O dönemde adanın en önemli geçim kaynağı rıhtımdaki dizi, dizi çay bahçeleri ile balık lokantaları idi…