ne kadar bizzat Rahle-i Tedrisiinde bulunmadığı halde, bizzat Kendisiyle müşerref, bilvasıta Tedrisinde bulunmuş, bizzat Tedrisinde bulunnalradan ders okumuş kimselerin sayısı neredeyse iki elin parmakları kadardır. Kardeşlerimizle yaptığımız sohbetlerde, suallerine verdiğimiz cevaplarda, bizzat yaşadıklarımızı ve gördüklerimizi, ya da sahih ravî’lerin rivayetlerine dayanarak anlattıklarımızı duyduklarında, “Hocam, Ağabey! Ne olursunuz, bu Hatıratınızı yazınız, Arşivlere intikal etsin, gelecek nesiller, Hazreti Üstaz’ımızın Tecdid, ihya irşad ve ihda hizmetlerini birinci elden ve dodğrudan öğrenebilsinler, ” diyorlar. Bu doğru ve haklı talepler karşısında, bîgâne kalmamıaz düşünülemez. Dikkat buyrulursa, son aylardaki yazılarımız hep birer “Hatırât, ” kırıntılarıdır. Diğer taeraftan, Rabbim ömür verir, Sağlığımız de el verirse, Hazreti Üstaz’ımızın, Tecdid, ihya, irşad ve ihda, dünyevî  ve zahirî, Tasarruf yıllarını, safha safha bir Belgesel haline getirmek istiyoruz. Bundan böyle, bu “Belgesele, ” zemin teşkil edecek metinler bu sütunlarda zaman zaman neşr’edilecektir.

         ALİ DAYI, BÜYÜK ÇAMLICA TEPE’SİNE BİR GECEKONDU KONDURDU!. .

Hazreti Üstaz’ımızın, 16 Eylül 1959 Çarşamba günü. İrtihali, ebediyyete inktikali üzerine 1951’den İrtihaline kadar ma’iyyetinden  hiç ayrılmayan, nice zorluklara beraberce katlanan, nice mücadele ve ma’nevî  Tasarruflarıana  şahid’lik eden, Ali Dayı, (Ali Yılmaz) vefatı (1976)  kendiisine yeryüzü “Sonunda onlar o kadar bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliğiyle onlara dar gelmişti, ”(Tevbe/9/118) misalinde olduğu gibi, bütün genişliğine ve kendisine tanınan rahat ve geniş imkanlara rağmen, dar gelmiş, yere göğe , sığamaz  olmuştu. Halbuki, aradan geçen dokuz yılda, bizzat, kendisinin misafirleri  ağırladığı, Kısıklı’daki  Misafirhane, elektriği, Terkos’u, (o yıllarda Terkos , (Dahilî  su te’siusatı, Müstekil ev ve Apartman dairelerinde  İstanbullular için lüksdü.) , Hava Gazı, ve Şile ormanlarından köylü’lerin “Makta’, ” hakkı meşe odunu ile yannan kuzine, soba  mevcud idi. Ayrıca, aynı imkanlara sahip, Çamlıca  Palas  Apartmanının  herhangi bir dairesinde de kalabileceği kendisine teklif edilmişti .

Ali Dayı, buralarıan hiçbirine sığmadı, sığamadı, Çamlıca Tepe’sinin zirvesine, şimdik Büyük Çamlıca Cami’i’nin üstündeki bir yere, tanıdığı, Karadenizli  işaatçı’ların inşaak bakiyesi, biriket, tuğla, ahşap parçaları, çıkmış kapı ve pençereleri, cirmi’nin dört katı büyüklüğündeki hububat ve bakliyat habbe’lerini yuvasına taşıyan karınca misali, sırtında taşıyarak bir gecekondu kondurdu. O yıllarda, Büyük Çamlıca Tepe’sinde, Devlet Meteoroloji’nin küçük bir istasyonu- kulubesi vardı. Bu istasyon’dan, ışıkla, İstanbul’lulara  Hava  Durumu  bildirilirdi. Mavi Işık, açık hava, Yeşil, çok bulutlu ve yağmurlu, sarı, kar, sulu kar, Kırmızı, Kar, şiddetli soğuk ve don olacağını gösterirdi. İstasyondaki  personel nöbet değişikliğini ancak, arazî  cibiyle  gerçekleştirirdiler. Büyük Çamlıca Tepesinde başkaca  herhangi  bir tesis bulunmadığı  gibi, yol da yoktu, hiçbir vasıta da çıkamazdı. Büyük Çamlıca Tepesinin dörtbir tarafında henüz, hiçbir yapılaşma yoktu. Yusuf  İzzeddin Köşkü  ve  Selâmi  Ali  Cami’i ve Tekkesi  civarında bir-kaç köşk, Çakal Dağının eteklerinde de Namazgah civarında bir-kaç  evden  başka yapılaşma bulunmuyordu. Büyük Çamlıca Tepe’sinin Doğu tarafı Çakal Dağı’dır; Civarda oturanlar, Yatsı vaktiinden i’tibaren, bilhassa Seher Vaktinde şafak söküp  tan yeri ağarıncaya kadar  geceboyu Çakal sesi diinlerler, zaman zaman Çakal bağırmalarından rahatsız olurlardı. Buralar şimdilerde başka başkaisimlerle anılıyor ve tamamen iskana açılmış vaziyyettedir. Büyük Çamlıca’nın Güneydoğu eteklerindea, Bulgurlu Köyü ile Namazgar arasındaki, Çamlıca Kabristianlığı’nın adı, yakın bir tarihe kadar, ”Çakaldağı Kabristanlığı, ” idi. . .

1962 Yılı’nın sonlarından i’tibaren, Ramazan-ı Şerif aylarında, Ramazan ve Kurban bayramlarında, Hafta sonu, Tekâmül aralarında veya herhangi bir sebeble, Kurs’larğımızın dağıtıldığı zamanlarda, Bendeniz, Kısıklı’daki Süleyman Efendi Hazret’lerinin Ziyarethâne’lerinde kalırdım. Ali Dayı tam inzivaya çekilince, 1937 yılından i’tibaren, Bayezid, Gediikpaşa, Azak Yokuşu , Azak Apartmanında, Kayseri’li Hacı Refik Bürüngüz’ün Pençere  Camı Ticarethane’sinde, çalışan, - ki, burasıa, Gedikpaşa, Azak Yokuşu, Azak Apartmanı’nın bodrum katı, Hazreti Üstaz’ımızın, AV. Osman Bey, Türkistanlı, Murtaza Efendi (Tesbihçi Baba), Mustafa Doğanbey, (konyalı), Refik Bürüngüz, gibi ilk talebe ve müntesiplerine ilim-irfan okuttuğu yerdir. - Anamur’lu, Mehmed  Ali, Amca, Ziyarethane’de kalıyor, misafirleri karşılıyor, ağırlıyor, bu arada, Köşk’ün ehl-i Beyt’in günlük ihtiyaçlarını da karşılıyordu. Tabî  ki, Ben ziyarethane’de kaldığım müddette bu hususlarda kendisine yyardımcı oluyor, koşuşturuyordum. Diyebilirim ki, çocukluktan gençiliğe geçiş yıllarımın çoğunu, Kısıklı’da- Çamlıca’da geçirdim.

Ziyarethane’de kaldıağım günler ve geceler’de ba’zen, Ali Dayı ile birlikte Büyük Çamlıca Tepesi’nin zirvesindeki  gecekondu’ya giderdik. Zeaman zaman da Merhum, Hacı Kaptan, Ahmed Kulokur’un Ümraniye Köyü’ndeki, - ki, o zamanlar Ümraneye 200 Haneli bir köydü. -gecekondu’su’na giderdik. Hacı Kaptan’ın gecekondusu, Şimdiki, Dağlılar Vakfı tara           fından yaptırılan Kız Kur’ân Kursu’nun da bulunduğu geniş bir arazî içindeydi. Üsküdar’dan  Ümraniye Köyü’ne gidin 5 Numaralı İ. E. T. T. Otobüsü Kısıklı’dan geçerdi, Ümraniye Köyü’nde, ESKİ Köy Cami’i ve Şile- Ağva cihetine giden odun kamyonları için tek pompalı bir akaryakıt istasyonu vardı. Otobüsten orada iner, Hacı Kaptan’ın elindeki Gemici Feneri’nin aydınlattığı. Kambat- kumbat, inişli- yokuşlu çamurlu bir araziden geçer, elektriği, suyu olmayan, gemici Feneriyle aydınlatılan soba ile ısıtılan gecekonduya ulaşırdık.

Zaman zaman da, Hacı Kaptan’ın Suvarisi ve Başkaptanı olduğu, ” Yakıt-2, ” Deniz Tankerine giderdik, Yakıt-2 Tankeri, ba’zen, İstinye  Koyu’na, ba’zen de Yenikapı açıklarına demirlerdi. İstinye Koyuna ya da Yenikapıya gittiğimizde, Hacı Kaptan düdüğünü öttürür, Tankerden  gemicilen  Filika ile kenara  gelirler, bizi gemieye çıkarırlardı. Gemide destansı enfes yemekler ve sımsıcak Kaptanın  Kamearası, Hacı Kaptan’ın Tankeri , İzmit Tüpraş Rafinesinden  yakıt alır, İstinye Koyun’da ya da Yenikapı, Zeytinburnu açıklarında, Şehir Hatları vapurlarına ve Uzakyol gemilerine yakıt aktarırdı. Ben, gece yarısı, Hacı Kaptan’ın Kamarasında istirahata çekilirdim, sabah namazı için uyandığımda bir de batardım, İzmet’de, Tüpraş Rafinesine yanaşmış, yakıt dolduruluyor, Tanker doldurulduğunda, ver elini İstaenbul, İstinye Koyu veyaModa açıkları!. . .

Hani, hep söylenir, “Nice Hatraat vardır, Cihane Değer, ”O günler gerçekten ne güzel günlerdi. 24 saat esasıyla Tedrisat, zikir ve ibadretle geçirirken, hayatımızda böyle renkli safhalar da vardı. Sevmek, sevilmek, hürmet etmek, hürmet görmek, Piran’ın, Hazreti Üstaz’ımızın  ma’nâ  ve  nur iklimihde, rızkı ve dünyayı, sizi ta’kip eden bir gölge  gibi  görüp, sizi, hep, ta’kip  edeceğinden emin olarak, hiçbir kaygı duymadan  yaşamak, ne  güzeldi!. . .