Geçtiğimiz hafta sonu Suriye’de, Suriye’yi oluşturan bütün unsurların katılımıyla Ulusal Diyalog Konferansı yapılacaktı; olmadı. Suriye demografisini oluşturan temel unsurlardan biri olan Türkmenleri yönetim dışına savurmayı hedefleyen bir süreç yürütülmek isteniyor. Suriye Türkmen Dernekler Federasyonu, Suriye'deki gelişmeler ve Türkmenlerin son durumuna ilişkin yaptığı basın açıklamasında, “Türkmenlerin süreç dışına itilmesi kabul edilemez” deniliyor.
Geçtiğimiz hafta sonu Suriye’de, Suriye’yi oluşturan bütün unsurların katılımıyla Ulusal Diyalog Konferansı yapılacaktı; olmadı. Suriye demografisini oluşturan temel unsurlardan biri olan Türkmenleri yönetim dışına savurmayı hedefleyen bir süreç yürütülmek isteniyor. Yakın bir tarihe kadar Osmanlı yönetiminde olan bir coğrafyanın demografik yapısı belli bir amaca yönelik olarak değiştirilmek isteniyor. Bu gelişmeleri 1991’deki 1. Körfez Savaşı sonrasında Irak’ta da yaşamıştık. O nedenle, Suriye Türkmenleri gelişmelerden rahatsız. Suriye Türkmen Dernekleri Federasyonu, hafa başında, Taksim Camisi Kültür Merkezi’nde düzenledikleri konferansta, hangi konularda, nelerden rahatsızlar olduklarını anlattılar.
20 Ocak’ta ikinci defa ABD başkanı olacak olan Trump’ın Kanada’da, Grönland’da, Panama Kanalı’nda hak iddia ettiği bir dönemde, Suriye’de, Türkiye’nin çok yönlü odaklanması gereken önemli gelişmelerin yaşanması bekleniyor.
1. KÖRFEZ SAVAŞI SONRASINDA NELER YAŞANMIŞTI?
1991’de yaşanan 1. Körfez Savaşı sonrasında, tahrik edilerek Küveyt’e sokulan, sonra da , “Bağımsız bir ülkeyi işgal etti” gerekçesiyle Batılı koalisyon tarafından tepelenen Saddam’ın ülkesi 36. Paralel boyunca bölünmüş ve kuzeyinde kalan bölge, Irak’ın savaş uçaklarına yasaklanarak, ABD’nin korumasındaki Çekiç Güç’ün kanatları altında bağımsız bir devlet kurma çalışmaları başlatılmıştı.
O günlerde yazdığımız yazılarımızda, “Orası Türkmeneli” demiş, 1926 tarihli Ankara Anlaşması’nı gündeme getirmemiz gerektiğini hatırlatmıştık. Biz, 1926 yılında imzaladığımız Ankara Anlaşması’yla, Irak’ın en zengin petrol kaynaklarının bulunduğu Musul ve Kerkük’ten “Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması ve petrol gelirinden beli bir pay verilmesi” koşuluyla vazgeçmiştik.
Irak’ın 36. Paralel boyunca bölündüğü gün, Ankara Anlaşması’nı gündeme getirmemiz ve Irak’ın Türkmeneli’ne sahip çıkmamız gerekirdi. BM onaylı Ankara Anlaşması bize bu hakkı tanıyordu. Biz bu hakkımızı kullanacak yerde, Irak’ın kuzey bölgesinde, tarihi Türkmeneli’nde ABD yapımı, tam teşekküllü bağımsız bir devlet kurma çalışmalarını yalnızca seyrettik.
Türkiye sınırından Basra Körfezi’ne uzanan bölgenin Türkmeneli olduğu biliniyordu. Tapu ve nüfus kayıtlarından, burada Türkmenlerin çoğunlukta olduğu da, arazi sahiplerinin çoğunlukla Türklere ait olduğu da belliydi.
BM onaylı Ankara Anlaşması’nın tanıdığı haklara rağmen, “Orası Türkmeneli” diyemedik. Türkmeneli’nin demografik yapısının değiştirilmesini yalnızca izledik.
2003 Mart’ında Irak işgal edildiğinde, Musul ve Kerkük’ün tapu ve nüfus kayıtlarının yağmalanıp yakılmasına, Türkmenlerin göçe zorlanmasına da seyirci kaldık. Çünkü ABD’nin, Irak’ın kuzey parselinde, kendi amaçları ve hedefleri doğrultusunda kurmaya çalıştığı sözde “Kürdistan” için yeterli oranda Kürt nüfus yoktu o coğrafyada; orası Türkmeneli’ydi
İlgisizliğimiz nedeniyle bugün Irak’ın kuzey parseli Irak Kürt Bölgesi Yönetimi olarak anılıyor. Türkmen ve Araplar, kendi öz yurtlarında azınlık sayılıyorlar. Papa’nın ziyareti nedeniyle bastırılan pullarda, Türkmeneli ve Anadolu’nun bazı illeri, bu “gölge İsrail”in sınırları içinde gösteriliyordu. Türkiye’nin tepkisi üzerine, “bir yanlışlık olmuş” denilerek tedavülden kaldırılmıştı bu pullar.
ABD’NİN NİYETİ BİLNİYORDU
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında tek kutuplu bir dünya düzeni kurmak amacıyla, ABD’li ideologların kurguladıkları Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) hayata geçirmek için harekete geçen Amerika, Ortadoğu’ya, “Büyük Kürdistan” görünümlü “Büyük İsrail”e ilişkin hedeflerinden vazgeçmiş değildir.
Dün “ekonominizi mahvederiz” diye tehdit ettiği Türkiye’ye bugün övgüler yağdıran “Pensilvanya Gazisi” Trump, “Pentagon’un emrindeyim, Suriye’den asker çekmeyeceğim” diyor. Trump’ın bu söyleminin açılımı, “Türkiye’yi güney sınırları boyunca kuşatarak Akdeniz’e ulaşacak bir teröristan kurmaktan vazgeçmiyorum” demektir. Yani, HTŞ Lideri Ahmet Şara’ya emanet edilen Suriye’de Türkiye’yi zorlu bir sınav beklemektedir. Milyonlarca Suriyeliye kucak açmış olan Türkiye, 1. Körfez Savaşı sonrasındaki gibi, gelişmelere sessiz kalamaz. Suriye sorunu giderek Türkiye’nin bir beka sorununa dönüşmektedir.
SURİYE TÜRKEMENLERİ YÖNETİMDE KENDİLERİNE DE SÖZ HAKKI TANINMASINI İSTİYORLAR
Suriye Türkmenleri, Ahmet Şara’nın kendilerine de yönetimde söz hakkı tanımasını istiyorlar. Bu konudaki rahatsızlıklarını dile getirmek üzere Taksim Camisi Kültür Sanat Merkezi’nde geniş katılımlı bir basın toplantısı düzenleyen Suriye Türkmen Dernekleri Federasyonu Suriye’deki son gelişmeleri ve isteklerini anlattılar.
Suriye Türkmen Dernekler Federasyonu Başkanı Dr. Tarık Sulo Cevizci, basın toplantısında Türkçe ve Arapça olarak yaptığı açıklamada, "Yeni sürecin temsilcilerinin atanacağı hedeflerinin belirleneceği ve yeni dönemin organize edileceği Milli Diyalog Kongresi’ne Suriye'nin en önemli bileşenlerinin başında gelen Türkmenlerin çağırılmasını ve süreç içerisinde dışarıya itilmemesini arzu ediyoruz. Süreç bu şekilde devam ederse bizim açımızdan kabul edilmeyecek bir süreç olacaktır" dedi.
“ARAPLARDAN SONRA EN BÜYÜK ETNİK GRUP SURİYE TÜRKMENLERİDİR”
Suriye Türkmenlerinin verdikleri mücadelenin yalnızca Esat rejimine karşı olmadığını belirterek sürdürdüğü konuşmasında Tarık Sulo Cevizci, özetle şöyle dedi:
"61 yıllık Baas ve 54 yıllık Esat diktatörlüğünün son bulması nedeniyle, tüm Suriye ve mazlum halkları kutlar ve bu uğurda mücadele eden tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet dileriz.
Suriye Türkmenleri 2011 yılında sokak hareketleriyle başlayan bu kutlu mücadelede en başta yer almış ve binlerce bu uğurda şehit vermişlerdir. Bu şehitleri vermekten hiçbir şekilde tereddüt içerisine düşmemişlerdir. Zira bu mücadele 8 Aralık 2024 tarihinde taçlanmış ve dünyanın en kanlı ve zalim rejimi son bulmuştur.
Bu mücadele yalnızca Esat diktatörlüğüne karşı verilmemiştir. Aynı zamanda bu mücadele IŞİD ve PKK gibi terör örgütlerine karşı verilmiştir.
Bilindiği üzere Araplardan sonra en büyük etnik grubu Suriye Türkmenleri oluşturmaktadır. Suriye Türkmenleri tüm tehdit, tecrit ve asimilasyon politikalarına karşı varlıklarını günümüze kadar devam ettirmeyi başarmışlardır. Başta Halep, Hama, Humus, Şam, Bayır, Bucak, Golan, Havran, Rakka ve İdlip olmak üzere Suriye'nin dört bir tarafına yayılan Oğuz Türkleri, Esat Rejimi'nin yanında IŞİD ve PKK terör örgütlerine karşı 2011 yılından itibaren mücadele vermiş, ancak onların Türkmenlere karşı uyguladıkları baskı, tehdit, zulüm politikaları ve katliamları Türkmenleri yurtiçine ve yurtdışına göç etmek zorunda bırakmıştır.”
'TÜRKMENLERİN SİYASİ VE SİVİL KANADIYLA GÖRÜŞÜLMEMESİ KABUL EDİLEMEZ'
Suriye Türkmenlerinin kazanılan bu zaferin önemli bileşenlerden biri olduğunu belirten Cevizci, konuşmasının devamında şunları anlattı:
"Suriye Türkmenleri bu şanlı zaferin en önemli bileşenlerinden birisi olduğu gibi bu zaferin de en çok sevinç duyanları arasında yer almaktadır. Ancak 8 Aralık 2024 sonrası yaşanan bazı gelişmeleri ve atamalar kaygı ve endişe vermek noktasına gelmesi nedeniyle bu açıklamayı yapma ihtiyacı hissetmekteyiz.
Yanlış kararlı atamalardan dolayı boşa gitmemesini ve şehitlerin emanetine ve biatına çıkmak adına Suriye Geçiş Dönemi'nin lideri Ahmet Şera'nın şu ana kadar tüm kesimlerin temsilcileriyle görüşmesine rağmen, Suriye Türkmenleri'nin siyasi ve sivil kanadıyla şimdiye kadar görüşmemesi manidardır.
Ayrıca yeni sürecin temsilcilerinin atanacağı hedeflerinin belirleneceği ve yeni dönemin organize edileceği, Milli Diyalog Kongresine Suriye'nin en önemli bileşenlerinin başında gelen Türkmenlerin çağırılmasını ve süreç içerisinde dışarıya itilmemesini arzu ediyor bu süreç bu şekilde devam ederse bizim açımızdan kabul edilmeyecek bir süreç olacaktır.
PKK ve IŞİD gibi terör örgütlerinin tehditleri devam ederken, Suriye Milli Ordusu'nun lağvedilmesi ya da yeni ordu içerisinde eritilmesi terörle mücadele noktasında bizleri endişeye sevk etmektedir. Suriye'de IŞİD ve terör örgütü PKK'nın varlığı hala devam ederken ve Suriye bölünme riskiyle karşı karşıyayken böyle bir karar alınması bizim açımızdan erken alınmış bir karar niteliğindedir.
Bu risklerin yanında Suriye sahil şeridinde sözde 'Suriye Halk Direnişi' adı altında Esat Ordusu'ndan ayrılmış Nusayri kökenli askerlerin silahlandırılması ve direniş hareketine geçtiğine dair haberlerin yayılması bu kararı yeniden gözden geçirilmesine neden olmaktadır.”
'YENİ ANAYASA VATANDAŞLIK ESASINA GÖRE YAZILMALI'
"Yeni anayasanın vatandaşlık esasına göre yazılması hayati derecede önemlidir. Suriye Türkmenleri hiçbir etnik, dini ve mezhepsel temelli bir anayasayı arzu etmemektedir.
Bu anayasada hiçbir etnik, dini ve mezhep gruplarını ayrıcalık tanınmamalıdır. Eğer herhangi bir etnik gruba bir ayrıcalık tanınacaksa Türkmenlere de aynı ayrıcalıkların tanınmasını şiddetle talep ederiz.
Suriye çok kültürlü bir ülkedir. Her kültür grubunun kendi değerlerini yaşatmasında herhangi bir sakınca görmemekteyiz. Bu bağlamda Suriye Türkmenlerinin kendi dilleri olan Türkçede, Türk dilinde eğitim faaliyetleri yürütmeleri ve kendi kültür ve tarihlerini araştırmaları ve buna benzer faaliyetlerin anayasal güvence altına alınması gereklidir.”
TRUMP, “PENTAGON’UN EMRİNDEYİM” DEDİĞİNE GÖRE
20 Ocak’ta ABD’nin başkanlık koltuğuna ikinci kez oturacak ola Trump, “Pentagon’un emrindeyim; Suriye’den asker çekmeyeceğim” dediğine göre, Suriye’de Irak’ın işgali sonrasında yaşananlara benzer sıkıntılar yaşamamak ve geri dönülmez pişmanlıklar yaşamamak için Suriye’deki gelişmeleri yakından izlemek, başta Süleyman Şah Türbesi olmak üzere, haklarımızı ve çıkarlarımızı korumak durumundayız.