EURO 2016, yani Avrupa Futbol Şampiyonası’na ev sahipliği yapan Fransa, grup aşamasında dört maça ev sahipliği yapan Lille'deki Pierre Mauroy Stadı'nın zeminini, aşırı yıpranma nedeniyle, 2.5 gün içinde değiştiriverdi. Sizi bilemem, ancak okurken ağzım açık kaldı inanın. 
Eminim, bu yazıyı okurken konuyu bilmeyen birçok okurumuz, “Haydi canım sen de. Olur mu böyle şey” diyordur. Evet, gerçekten yanlış okumadınız, ters anlamadınız, okuduklarınız tamamen gerçek. Adamlar neredeyse göz açıp kapatana kadar kısa bir zaman içinde işi bitip hallettiler. 23 Haziran günü başlanan operasyon 57 – 58 saat gibi kısa bir zamanda tamamlandı ve 26 Haziran akşamı saat 19.00’da oynanan Almanya Slovakya maçında hizmete girmişti.
Gerçekten şaka gibi değil mi? Basit bir onarım değil, çimin tamamı değişti ve son 16 turunun önemli karşılaşmasında iki takımın, yıldız oyuncularının kramponları altında ezilmeye başladı bile.
Aynı durumun bizde olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bu işin kararı üç ay, görüşmeleri bir ay, yazışmaları yine üç ay ve kararın çıkması halinde de uygulaması en az iki ay sürmez miydi?
Ulaşabildiğim kadarıyla Pierre Mauroy Stadı'yla ilgili bir araştırma yaptım. 2012 yılının Ağustos ayında, Belçika sınırına yakın Lille şehrindeki eski stadın yerine yapılan statta kullanılan doğal çim, Fransa’daki tüm statlar arasında, çim anlamında en kaliteli yapıya sahip. Yaklaşık dört yıldır hizmet veren stat geçen süre içinde iki kez zemin değişimi yaşamış. 2014 yılının başında yapılan değişiminde, stattan sökülen çim zemin, Lille’ye yakın olan Calais kentindeki bir stada döşenmiş ve halen gayet iyi bir biçimde de kullanılıyormuş.
Yani bundan da anlayacağımız biçimde, adamların ‘ıskarta’ diye çıkardıkları çim zemin halen bir başka statta kullanımda.
Neyse, belki son sunmaya çalıştığım veriler biraz magazinel boyutta. Ancak, bunları, zihniyetin olaya bakış açısını vurgulamak adına aktardım sizlere.
Zihniyet demişken devam edelim dilerseniz. Sanırım hep birlikte gördük; EURO 2016’nın gruplar aşamasında dört maçın oynandığı 50 bin kişilik stadın zemini hiç de, değiştirilmeyi gerektiren evsafta değildi.
Ülkemizde, adı büyük ancak uygulamada nedense büyük gibi davranmayan kulüplerimize bir ders niteliğinde olmalıdır bu iş. Çünkü sporun sağlıklı bir biçimde gelişebilmesi için, salon, stat, araç ve gereç anlamında sporun ve sporcunun ihtiyacı, ‘ama’, ‘ancak’ ve ‘falan-filan’ gerekçelerine yenilmemelidir.
Eğer, özellikle son dönemlerde çok büyük yatırımların yönlendirildiği ülke sporunda başarı hedefleniyorsa, kesinlikle köhnemiş zihniyetten uzaklaşmalı ve gerekeni gerektiği anda yapma alışkanlığını edinmeliyiz. Bir başka anlatımla, büyük önem verdiğimiz sporda başarılara, ‘Fransız’ kalmamak için, zihniyetimizi gözden geçirmeli ve gereksinimler doğrultusunda revize etmeliyiz diyorum.
Hoşçakalın.