Ağustos ayı Türk tarihinde zaferler ayıdır. Ancak bu zaferlerin içersinde iki zafer var ki hem Türk tarihine, hem de dünya tarihine altın harflerle yazılmıştır. 1071 Malazgirt Zaferi ile Türkler Anadolu’da yeni bir vatan kurmuştur. Sultan Alparslan o gün üzerindeki beyaz elbisesini kefen kabul ederek askere hitabında; “şu an da komutan ben değilim, komutan âlemlerin yaratıcısı Cenab-ı Allah’tır“ ölürsem beni bu elbiseyle gömersiniz, diyordu.  Ordusuyla birlikte Sultan Alparslan’ın imamlığında kılınan Cuma Namazı’ndan sonra, Türk Ordusu 1071 de Malazgirt Meydan Muharebesi’ne başlar ve bu mücadeleden zaferle çıkar. Şair N.Y. Gençosmanoğlu’nun dediği gibi:

Aylardan Ağustos, günlerden Cuma, 

Gün doğmadan iklim-i Rum’a, 

Türk ordusu geçti hücuma;

Ya Allah, bismillah, Allahû ekber.

Savaş sonunda Bizans İmparatoru Romen Diyojen esir düştü Sultan Alparslan O’na misafir muamelesi yaptı. Malazgirt Zaferi’yle Anadolu Türk yurdu haline getirilmiş, Anadolu Türk Milleti’nin vatanı olmuştur. Türk tarihindeki diğer önemli bir zafer ise 26-30. Ağustos 1922 tarihinde Türk Milleti’nin büyük lideri, Başkomutan Mustafa Kemal’in önderliğinde işgalcilere karşı verilen Büyük Taarruz Zaferi’dir. Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan ve Sevr Antlaşması’nı imzalamak zorunda bırakılan Osmanlı Devleti’nin pasif tutumu karşısında, Türk Milleti bu işgali ve esareti kabullenememiş, kurtuluş mücadelesini başlatmıştı.  Aslında bu mücadele Anadolu’da çoluk-çocuk genç-ihtiyar her yaştaki insanın bir bakıma “ateşle imtihanıydı.” 

Haziran 1922 ortalarında, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçmek kararını almıştı. Asıl amaç, yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktı. Mustafa Kemal Paşa, ordu birlikleri arasında bir “futbol maçı” organize edilmesi bahanesiyle ordu komutanlarını Akşehir’e davet etti. Böylece Yunanlıların ve İşgal Devletleri’nin dikkatleri çekilmeyecekti. Çünkü İngilizler’in "Kara Cumbo" (Black Jumbo) adlı gizli örgütü TBMM’deki gizli oturumları bile öğreniyor ve ordu içine sızabiliyordu. Mustafa Kemal, 28 Temmuz gecesini, komutanlarla genel taarruz hakkında konuşarak geçirdi ve gereken direktifleri verdi. Başkomutan, daha sonra 20 Ağustos 1922’de Ankara’dan Akşehir’e giderek, 26 Ağustos 1922 Cumartesi sabahı şafak vakti, düşmana taarruz emrini verdi. Çok gizli bir şekilde yürütülen bu olayları kamuoyundan saklamak maksadıyla, 21 Ağustos’ta “Çankaya köşkünde bir çay daveti” verileceği gazete ve ajanslara bildirilmişti.  26 Ağustos’ta başlayan saldırı, 30 Ağustos1922’de Büyük Taarruzla devam ederek, düşmanın 9 Eylül’de İzmir rıhtımında onları almaya gelen Yunan ve Amerikan gemilere binmek için can havliyle kaçıp denize düşmeleri ile sonuçlanmıştır. Yunanlılar’ın bu kaçışı sırasında başlarında subayları ve General Trikopis esir edilmişti. Bu generale de tıpkı Romen Diyojen’e davranıldığı gibi esir muamelesi yapılmamış ve nazik davranılmıştı. Daha sonra Trikopis ve Yunan subayları memleketlerine gönderilmişti. Bu Yunanlı subaylardan birçoğu ülkelerine döndüklerinde idam edilmişti. Kalan Yunan birliklerinin birçoğu yollarda açlık ve susuzluktan kırıldı. Türk askeri başlarında Mustafa Kemal, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve diğer silah arkadaşları en son darbeyi vurmak için son hazırlıklarını yapmışlardı. Fevzi Çakmak 48 saat hiçbir şey yememiş ve yaveri onu birkaç defa uyarmıştı. En sonunda yaverine “haydi öyleyse bir şeyler getir de yiyelim” der. ”Yaveri gider yarım saat sonra gelir. “Ne bekledin “der. Elinde bir tek yumurta vardır. “Paşam ancak bir yumurta bulabildim” der. Fevzi Çakmak “onu askerin yemeğine katın” der. İşte zafer bu yokluklar içinde kazanılmıştı.

30 Ağustos Zaferi ile ilgili olarak Mustafa Kemal Paşa şunları söylüyordu: “30 Ağustos Zaferi Türk tarihinin önemli bir dönüm noktasını teşkil eder. Milli tarihimiz çok büyük ve parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk Milleti’nin burada kazandığı zafer, yalnız bizim değil; cihan tarihinde de yeni cereyanlar veren kesin sonuçlu bir zafer hatırlamıyorum. Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli bu zaferle atıldı.” Zaferler çok kolay kazanılmıyor, bir millet yoktan ve yeniden var ediliyordu. İşte binlerce şehit kanıyla sulanan bu vatan topraklarına her zaman sahip çıkmak, ülkemizi bölmemek ve böldürtmemek, dün olduğu gibi bugünde hepimizin görevi olmalıdır. “Zafer Haftası” vesilesiyle, binlerce şehidimizi rahmetle anıyorum. Kısacası tarih tekerrür etmişti; ancak kazanan ise tarihte ibret alan, Türk Millet’i ve Türk Komutanları olmuştur.