YORUMCU7LARA  CEVAPLAR  VE  MUTALA’ALAR!...  ( 7 / 42 )

ŞÜKRÜ  TAŞKIRAN  HOCA’MIZ  DA  HAKK’A  YÜRÜDÜ!...

Hazreti Üstaz’ımızın Rahle-i Tedrisinde, 1950’li yılların başlarında, bulunmuş, Tekâmül sonrası, Hazreti Üstaz’ımızın ta’limatıyla, Konya civarında  ilk medreseyi açmak üzere, memleketi Konya- Karaman’a -ki, Karaman o yıllarda vilayet değil, Konya Vilayeti’ne bağlı Kaza Merkeziydi.- gönderilen, Emekli Vaiz, Şükrü Taşkıran Hoca’mız, ( 1937-2022)  31 Ocak 2022  Pazartesi günü, Hakk’ın rahmetine kavuşmuş,01 Şubat 2022 Salı günü, Karaman Şehir Mezarlığında, daha önce vefata eden, Refika-i Muhtereme’si, Merhume Fatma Hanımın yanında, Aile Mezarlığında defn’edilmiştir.

“ Alim’in ölümü, alemin ölümüdür,”Zaman zaman hayıflanırım,   Devrimiz kıyamet alâmet’lerinin   zuhur ettiği, “Kaht-ı Ricâl”’in yaşandığı bir devirdir.Merhum, Şükrü Taşkıran, sıradan bir emekli vaiz değildi;Hazreti Üstaz’ımızın Rahle-i Tedrisinde, zahirî  ilimlere   bihakkın vukufiyyeti yanında, nefis tezkiyesi ve ma’nevî  terbiye bakımıdan  da, önemli, merhaleler, kaydetmişti.

Hulefa-i Râşidin ve Ashab-ı Güzîn Efendilerimizden ba’zıları, Resûl-i  zîşân Efendimizin muttasıf olduğu sıfatlardan ba’zılarıyla muttasıf bulunuyorlardı. Fakat, ba’zılarında muttasıf bulunduğu ba’zı sıfatlar daha da bâriz bir şekildeydi.Hazreti Ebû Bekr es- Sıddîk radiya’llâhu anh, imanı, sıdkı, teslimiyyeti ve hilmiyle, Hazreti Ömer bin Hattâb radiya’llâhu anh, Adalet, Hazreti Osman bin Affan radiya’llâhu anh, haya ve sahavet, Hazreti Ali Kerreme’llâhu  Veçhehu, şecaat ve kanaatkarlık sıfatlarıyla temayüz etmişlerdi.

Hazreti Üstaz’ımızın, muarız’larının bile teslim ettikleri en bariz sıfatlarından birisi, “ Müte’şerrî,” olmasıdır. ( Şerî’ate çok bağlı, şerî’atten asla ta’viz vermeyen) Varis-i Nebî. Mürşid-İ kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid olması i’tibariyle de, sünnetlere te’tebbû  ve  bid’atlerden tevakkî  Aslî  vazifesidir...

Merhum, Şükrü Taşkıran Hoca’mız, Hazreti Üstaz’ımızın, tevâzu’nu, Hilmini, ehl-i  sünnet akidesine bağlılığını, sünnete te’tebu’unu, bid’atlere karşı mücadele ruhunu tevarüs ettiği için, Halim, Selim, son derece mütevâzî,ama, bid’atlere karşı mücadelesinde şedîd, haşin olabiliyordu...

Merhum, Şükrü Taşkıran, 1937 yılında Karaman’da doğdu. 1948 yılında Karaman’da hafızlığa başladı.1951 yılında, Karaman’da hıfzını tamamladı.Her Anadolu çocuğu gibi  Şükrü Taşkıran Hoca da, İslâmî ilimleri tahsil eçin, babası tarafından, henüz 14 yaşındayken İstanbul’a gönderildi.İlk olarak, İstanbul’da, dayısının     evinde misafir olarak kaldı.- Şükrü Taşkıran Hoca’nın İstanbul’daki dayısı, Merhum, Halil Özdoğan, Millî Mücadele Kahramanlarından, İstiklâl Madalyasıyla şereflendirilmiş, İstiklâl Madalyası Hamili,bir Gazi idi. İstanbul’da Tahtakale ve Sultanhamam’ında İş Hanları da olan zengin ve İ’tibarlı birisiydi.  Şükrü Taşkıran, bir Perşembe akşamı İstanbul’a dayısının evine ulaşmıştı.Ertesi günü Cum’a günü, Tahtakale’deki Yazıhanesinin yakınlarındaki, Eminönün’de Yeanicami’ye çok yakın, Arpacılar  Camii’nde Süleyman Efendi Hazret’leri va’az ediyordu. Şükrü Taşkıran’ı  Arpacılar Camii’ne götürdü. Efendi Hazret’lerini dinlediler, Cum’a namazını kıldılar, namaz sonrası , Camii’deki hemen hemen, herkes Kürsünün dibine doğru hareketlenmişti.Elini öpmeye çalışanlar, du’a buyurmasını rica edenler, cemaatten birisi, çocuk yaşındaki Şükrü’ye “ Koş Efendi Hazret’lerinin elini öp,” dediyse de Şükrü Efendi, Hazreti Üstaz’ımıza yaklaşmak Mübaret ellerini  öpmek  istediyse de, muvaffak  olamaz, Hazreti  Üstaz’ımızın  elini öpemez... Camii’den  dayısı ile birlikte ayrılırlar... Dayısı, Tarihî  ve Millî  kıyafetleriyle ve İstiklal Madalyası daima göğsünde takılı olarak dolaşırdı.Diğer İstiklâl Madalyası hamili Gazi arkadaşlarının kıyafetlerini, vilayetlere gidiş-geliş masraflarını, gittikleri illerdeki iaşe ve ibatelerini kendi cebinden karşılar, onları her vilayetin, Kurtuluş Günlerine götürür-getirirdi.Devlet Makamları nezdinde ve toplumun her kesiminde,  sözü  dinlenir, i’tibar edilir hürmet gösterilirdi. Hıfzını tamamlayan Şükrü, Makam ta’lim etsin, diye, Bestekâr ve Hanen’de, devrin Sultanahmed Camii Başimamı, Merhum, Sadeddin Kayanak’a, dayısı tarafından,” Eti Senin, kemiği benim,” denilerek teslim edilir. Şükrü Taşkıran altı ay kadar Sadeddin Kaynak’tan  Makam ta’lim eder, altı ay sonra, yine dayısı tarafından, Tecvid,Tashih-i Huruf ve kıraet bilimleri ta’limi için, bu kerre, Nuruosmaniye Camii Başimamı,Kur’ân Kursu Muallimi, Hafız Hasan Akkuş’a, yine “ Eti  Senin, Kemiği Benim,”denilerek teslim edilir. Altı ay kadar burada, Nuruosmaniye Camii ve Kur’ân Kursunda, kıraet bilimleri ta’lim ettikten sonra, Karamanlı, Hazreti Üstaz’ımızın  müntesiplerinden birisi vasıtasıyla, ilk görüşmeden bir yıl sonra Çamlıca’ya- Kısıklı’ya Ziyarethane’ye varır, Hazreti Üstaz’ımızla   müşerref olur. İlk mülakat ve ilk sözler... “ Geel Bakalım! Şükrü, bir yıl önce öpemediğin eli şimdi öp, bakalım,” buyrulur.Orada bulunanlar bu sözün mazisinden bîhaber oldukları için bir şey anlamazlar, ama, Şükrü Taşkıran’da şimşekler çakmıştır. Ve böylece,Rahle-i Tedrise kabul  ile, Şükrü  Hoca’nın  hayalleri,  hakîkat  olmuş,   hayalleri  gerçeğe dönmüştü..

1952  yılı’nın    ilkbahar ayları, Şükrü Hoca diğer talebe-i  Ulûm   ile birlikte, Küçükçamlıca’daki Merhum, Konyalı, Mustafa Doğanbey’in Köşkün’de, daha sonraki yıllarda hep “Konyalı  Köşkü,” olarak yad edilecektir, Tedris’e başlar. Efendi Hazret’lerinin  takrir buyurndukları, ders kitabı, Nahiv’den, Kâfiye  Şerhi, Mollacami’dir. Efendi Hazret’leri, bu derslerde, bütün İlm-i Nahvi hulasaten talebe’nin zihnine nakşektmektedir. Aynı günlerde,Kısıklı’daki “ Çamlıca Palas,” Apartmanı inşaatı da başlamıştı. Efendi Hazret’leri, Mollacami Kitabını tedrise başlarken, talebe’ye birer fatiha üçer ihlas-ı Şerif tavsiye ettikten sonra, kısa bir murakabe’den sonra,” İnşâ  Allah! biz bir taraftan, Mollacami’yi bitirirken inşaat da bitmiş olur,” buyururur.Hakîkaten, usta’lar, amele, zaman zaman da yetişkin güçlü-kuvvetli, talebe’nin gece-gündüz çalışmaları ile, Mollacami ve paralel olarak Apartman inşaatı üç ay gibi kısa bir zaman diliminde tamamlanmıştır.

Şükrü Hoca’nın bugünlere aid, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid’in tasarrufuna  şehadeti vardır. Ali Dayı, ( Ali Yılmaz)  talebe, Apartman inşaatında çalışan ustalar ve amele için, ba’zı yardımcıları ile birlikte yemek hazırlamaktadır.Nöbetleşerek, hergün  talebe’den birisi de kendisine yardım etmektedir.Sıra Şükrü Hoca’ya geldiği günde, Ali Dayı, 25-30 kişiye ancak yetecek miktarda bir yemek hazırlar. Yemek kazanı ocak’ta kaynarken, Efendi Hazret’leri teşrif buyurur, ocağın başında Ali Dayı ve Şükrü Hoca’dan başka kimse yoktur. Gizli olarak ba’zı âyetler okur ve “ Bereket Allah’tan’dır,” buyurur  ve ocakta kaynamakta olan kazana doğru üfler...Şükrü Hoca derki, “ O gün öğle yemeğinde    talebe, usta ve amele, 96 kişi vardı, benim tahminim en fazla 30 kişiye yetecek kadar yemek pişirilmişti. Yemek yenildikten ve 96 kişi karnını doyurduktan sonra,kazan’da en az otuz kişiyi doyuracak kadar   yemek olduğunu Ali Dayı’ya gösterdiğimde,” Şükrü, Sen kendi işine bak!O tarafını bizler bilemeyiz,” buyurmuştu... “ Keramet ve Tasarruf,” bir sonraki yazıyı bekleyiniz...