Çok güzel bir deyimimiz vardır, bilirsiniz. Canımızı sıkacak, bizi üzecek, moralimizi bozacak bir olayla karşılaştığımızda, “sağlık olsun!” deyip teselli buluruz. Başkalarını da aynı şekilde avutmaya çalışırız.
Hayatta üzerinde durulması gereken en önemli şeyin sağlık olduğunu insan ne yazık ki, belli bir yaşa gelince anlıyor. Belki o zaman iş işten geçmiş oluyor ama, yapacak fazla bir şey de yok.
Cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” demesi, gerçekten sağlıklı yaşamı karşılayacak başka hiçbir değer olmadığını ifade etmek için söylenmiş en müthiş söz.
Sıfır kilometre arabalar 3-5 sene hiç sorunsuz sizi idare eder. Sonra ufak tefek aksamalar başlayınca, bir şekilde onu elinizden çıkarıp yenileme çarelerini ararsınız. İnsan da bir tür makine. Belli bir ömrü var. Zaman geçtikçe bazı arızaları çıkabiliyor. Çoğu tedavi edilebilen bu aksaklıkların, belli bir yaşı geçtikten sonra, üstesinden gelmek pek kolay olmuyor.
Uzun yola çıkarken arabalarımızı servise bırakıp gözden geçirtiyoruz, hele yeniyse belli sürelerde onu servise bırakıp bakımın yaptırıyoruz da, en değerli varlığımız olan canımızı korumak için gereken titizliği kendimize bir türlü gösteremiyoruz.
Canımızı çok yakmadıkça bedenimizin uyarılarına kulak asmıyoruz. Doktora gitmek, periyodik muayenelerden geçmek, koruyucu hekimlikten yararlanmak, alışkanlıklarımız arasına girememiş bir türlü.
Uzmanlar otuzlu yaşlardan sonra vücudumuzun yavaş yavaş değişmelerin başlayabileceğini söylüyorlar. Kırklı yaşlarda buna yeni olumsuzluklar ekleniyor. Ellili yaşlarda ise -hele özenli bir hayat yaşamadıysak- teklemeler iyice artıyor.
Mesela prostat ve hemoroid 50 yaşın üzerindeki erkeklerin korkulu rüyasıdır... Bende 25 yıl öncesinde belirtileri başlamış, dayanılmaz sancılarla kıvranarak Çapa’daki rahmetli Prof. Hayrettin..... hoca’ya gitmiştim. Yazdığı reçeteyi kullanıp iyileştikten sonra mutlaka tekrar kendisine gelmemi istemiş ve basit bir operasyonla beni bu dertten kurtaracağını söylemişti.
Hatta yapacağı işlemleri kağıt üzerinde çizerek bana anlatmış, sonra da “gelmeyeceğini biliyorum, ama, görevim gereği sana yine de anlatıyorum” demişti...
Tahmin ettiği gibi de gitmedim. Prostat için bir kaç kez gittiğimde de hemoroidimden hiç sözetmedim. 
Son gidişimde, “sen yine benden bir şeyler saklıyorsun sanki” dedi, gülümseyerek...
Aradan yıllar geçti ıstırabım çoğaldı. Ağrılarım dayanılmaz bir hal aldı ve kararımı verdim. Şişli Etfal Hastanesi’ndeki Prof. Dr. Mehmet Mihmanlı’ya kendimi teslim ettim.
Şişli Hamidiye Etfal (Çocuk) Hastanesi başlı başına bir tarih. Hastane tarihinde bir kutup yıldızı... 1899 yılında Osmanlı’nın önemli padişahlarından II. Abdülhamid’in küçük yaşta ölen bir kızının anısına yaptırdığı hastane, bir asırı aşkın süredir hizmet vermektedir.
Şu anda 21 ihtisas dalında da asistan yetiştiren hastane, çok kıymetli doktorlara, hemşirelere ve sağlık ekiplerine sahip olup hastalara şifa dağıtmaktadır.
Günümüzde ameliyatlar oldukça basite indirgendi biliyorsunuz. Teknik gelişmeler ameliyatları kolaylaştırıp, süreleri azaltıyor ama, ameliyat sonrası 15-20 gün sıkıntı doğal olarak devam ediyor.
Ben de yeni yeni iyileşiyorum. Ama yıllarca bu acıyı niye çektim diye kendi kendime de kızıyorum.
Beni ve benim gibi yüzlerce hastayı ameliyat edip şifa dağıtan başta Prof. Dr. Mehmet Mihmanlı olmak üzere, ekibinden, Dr. Gürhan Işıl, Dr. Emre Bozkurt, Dr. Onur Güven’e: hastalara büyük ilgi ve şefkatle yaklaşıp moral veren baş hemşire Özlem Altay, Hemşire Fatma Altınova, Hemşire Çiğdem Erken, Hemşire Hasibe Şirin’e; 4. Kat girişinde gelen hastaları güler yüzle karşılayıp kayıt yapan ve onları yönlendiren, hastaları ve hasta yakınlarını bıkmadan, usanmadan sabırla dinleyen sekreter Birsen Kondakcı’ya; ameliyat trafiğini başarıyla yöneten sekreter Neslihan Güneş’e ve Erol Atar’a, kat görevlilerine, hizmetlerinden dolayı ayrı ayrı  teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
Evet, şimdi sıra geldi yirmi yıldır devam eden prostatıma. Cesaretimi toplayıp onu da en kısa zamanda halledebilirsem tam bir rektifiyeden geçmiş olacağım inşaallah... O zaman değmeyin artık keyfime...