Azîz Okuycularımız ve Değerli Yorumcu’larımız, bu yazıyı, 26 Eylül 2014 tarihinde Tasavvuf’ta Bid’atler (3), 03 Ekim 2014 tarihinde Tasavvuf’ta Bid’atler (4) ve 10 Ekim 2014 tarihinde Tasavvuf’ta Bid’atler (5) serlevhalı yazılarla birlikte okumanızı ve birlikte yorumlamanızı hasseten rica ederim. 
Bir hulasa vermek gerekirse, 
1) Yanlarında, zevci (eşi) veya mahrem’lerinden herhangi birisi bulunmadan, kadınların farklı mezheplerin farklı görüşlerine göre bir günlük, iki günlük veya üç günlük bir mesâfe’ye yolculuk yapmalarının aslâ caiz olmadığı. 
2) Yanlarında, zevci (eşi) veya mahrem’lerinden herhangi birisinin bulunmadığı haller’de kadınların yanlarına nâmahrem olanların girmemesi Halvet-i Sahîha oluşturacak mekân’larda bulunmaması. 
Bizim i’tibar etmemiz gereken (uymak mecbûriyetinde olduğumuz), Süfyânı Sevrî, A’meş, Ebû Hanife, Ebû Yusuf ve Muhammed’in mezhebine göre, üç günlük yol, eski kervan yolculukları ölçeğinde, yaklaşık 90 Km. mesâfeyi ifade eder. At ve deve ile yapılan yolculuklarda bir günde, sabah’tan-akşam’a, kat’edilebilinen yol, bugünün ölçülerinde, 30 km.’dir. Venedik’ten başlayıp, Pekin’e kadar uzanan İpekyolu üzerinde, günümüz ölçülerinde her 30 km. başına bir Yolcu Hanı’nın (Kervansaray’ın) yapılmış olması bunun delilidir. 
Yolculuk hangi vasıta ile yapılırsa yapılmış olsun, seferî hükümler, deve ve at ile yapılan (Kervan Yolculuğu), dikkate alınır. Zirâ sefer, yolculuk hangi vasıta ile yapılırsa yapılsın, fark etmez, bizâtihî meşakkattir. Dolaysiyle, Farz namazların, kısatılması, (dört rek’at farz’ların iki rek’ate indirilmesi, oruç’ta ruhsat, seferî durumundaki bir kişinin orucunu tutması daha hayırlı iken, tutmama ruhsatından yararlanması gibi hükümlerle, yanlarında kocaları ve mahrem’lerinden herhangi birisinin bulunmaması halinde kadınların yolculuk yapamamalarında, ölçü 90 km.’dir. 
Kadınlarla alakalı fevkalâde ehemmiyet arz eden ikinci hükm de, yanında, nikahı geçmez, yâni hiç bir şartta evlenmeleri câiz olmayan, (dedeler, babalar, dayılar, amcalar, üvey babalar, kâim-i Pederler, süt kardeşler) bir kadınla bir erkeğin bir arada bulunmaması... 
Kocası evde yokken, mahrem’leri hariç, bir kadının yanına mahremi olmayan erkeklerin, bunlar kâim-i biraderleri gibi yakınları bile olsalar girmemeleri, halvet-i Sahîha oluşturacak bir mekân’da bulunmamaları... Halvet-i Sahîha, kapısı penceresi kapalı, halvet oluşturacak bir mekân’da mahrem’leri olmayanlara birlikte bulunmaları zina hükmündedir. Mahkem-i Temyîz’in (Yargıtay)’ın aldığı bir içtihad kararına göre, bir otomobil’de, mahremi olmayan bir erkekle kadının birlikte olmasını, birlikte görünmelerini aldatma saymıştır. 
İmdî! Hizmet ve himmete nâil olmaları için, büluğ çağını biraz geçmiş, kızlarımızı ve genç yaşta kızlarımızı, yanlarında herhangi bir mahrem’leri bulunmadığı halde, Avusturalya, Amerika, Afrika’nın derinlikleri Avrupa’nın muhtelif memleketleri, uzak diyarlara gönderiyoruz. 
Denilebilir ki, “Biz kendilerini, hava limanlarına kadar götürüyor, emin bir şekilde uçaklara bindiriyoruz, aynı şekilde inecekleri hava limanında da kendilerini birileri karşılıyor, kalacakları mekân’lara kadar götürüyor.” 
Biniş noktasında uğurlayanlar, iniş noktasında karşılayanlar mahrem’leri olsalar bile, çeşitli sebeplerle, uçakların zamanında kalkmaması veya bir başka hava limanına indirilmesi ihtimali karşısında ortaya çıkacak mahzurlar nasıl izale edilecektir? 
Zaman zaman, çeşitli sebeplerle uçakların acil iniş yaptıkları veya kaçırıldıkları, uçak yolcularının ba’zı muameleler ma’ruz bırakıldıkları bilinmektedir. 
Yanlarında mahrem’leri olmadığı halde, memleketin muhtelif illerinden İstanbul’a veya yurdumuzun diğer herhangi bir bölgesine kadınlarımızın seyahat ettikleri de bir vâkıa’dır. Otobüs veya minibüs yolcularının tamamı kadınlardan oluşmakta, sürücü ile muavini veya iki sürücü, iki muavin otobüs’te, minibüs’te bulunanların hiçbirisinin mahremi değil, ya da seyahat etmekte olan kadınlar’dan ba’zılarının mahrem’lerinin yanlarında bulunması, yanlarında mahrem’leri bulunmayan kadınların durumlarını hafifletici bir sebep değildir. 
Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid’in Tasarruf-u Zâhirî ve Cismânî’si devrinde Kız Kur’ân Kurs’ları, Kız Yurt’ları bulunmuyordu. Din Eğitiminin bütünüyle yasaklandığı, kendi çocuklarına bile millet ferd’lerinin asgarî Zarûrât-i Diniyye’sini bile ta’lim etmesinin imkansız hâle getirildiği, dahası, seher vaktinde gaz lambası, idare ve fener ışığında Kur’ân okuyanlara müdahale edildiği bir devir’de, Müceddid, hiç değilse, imkân hâsıl olduğunda Ümmet-i Muhammed’in evladına okuduklarını okuturlar ümidiyle, kendi kızlarını, Hadice Bedîa Sultan ile Feriha Ferhan Sultanı okutmuş İslâmî ilimleri bütünüyle kendilerine ta’lim etmişti. 
Mütekaddimîn ve Müteahhirîn Uleması, Hadis-i Şerifler’de mufassalan ifade buyrulan mahzurları göz önüne alarak, kadınlarımızın dinî eğitimlerinin, yalnızca mahremleri tarafından verilmesini uygun bulmuşlardır. Kadınlarımızın yaratılışında var olan hassâsiyet’leri, mahremi olmayan erkekler’den uzun süreli eğitim almalarında doğacak mahzurlar, istenmeyen durumlar sebebiyle, Emevî’ler, Abbâsî’ler, Selçukî’ler ve nihayet Osmanlı Devlet-i Aliyye’mizde, sadece kadınlarımızın veya karma biçimde, dinî eğitim alabilecekleri medreselere-müesseselere rastlamıyoruz. 
Türk Maarif Sisteminde, Tanzimat Fermanından sonra açılmış bulunan, Kız Sıbyan ve Rüşdiye Mekteplerine öğretmen yetiştirmek üzere, 1869 tarihli, Maarif-i Umûmiyye Nizamnâmesi’ne göre, 1870 yılında Dârülmuallimat (Kız Öğretmen Okulları) açılmıştır. Nizamnâme’ye göre Dârulmuallimat’ın İbtidâî kısmında (ilk bölümünde) okutulan dersler, Kur’ân-ı Kerim Mâlûmati-Diniyye-i Siyer, Fennî Terbiyye, Usûl-ü Tedris, İlm-i Ahvâl-i Ruh, Türkçe Kıraat ve inşâd (şiir okuma), ezber, Elsine-i Ecnebiyye (yabancı diller), Tarih, Coğrafya, Kozmografya, Riyâziyât, Malumat-ı Tabîiyye, Malûmat-ı Zirâiyye (Tarım bilgileri), Tatbikât-ı Usûl-i Defter (defter tutma usûlü), Mâlumat-ı İktisadiyye, İdare-i Beytiyye (ev idaresi) Mâlûmat-ı Ahlâkıyye, Medeniyye ve hukûkıyye Teşrih, (Otopsi) Fizyoloji-i Beşeri, Hıfzusıhhâ, yazı, resim, mûsikî ve gınâ (şarkı-türkü söylemek), el işleri, terbiye-i Bedeniyye ve tatbikat-ı dersiyye (derslerin nasıl işleneceğine dâir tatbikat)... 
İmam-Hatip Okullarında-Liselerinde, daha önceleri çok az sayıda kız öğrenci erkeklerin kâhir ekseriyette oldukları sınıflarda karma eğitim görürken, son yıllar’da, Kız İmam-Hatip, Kız Anadolu İmam-Hatip liseleri devreye girdi. 
Büyük şehir’lerde ve ba’zı köyler’de kız çocuklarını okutmak için yaşını başını almış hoca’lara teslim edenlerin, ba’zı nâhoş vaka’lar dolayısiyle çok nedamet duydukları ve kız çocuklarının dinî eğitimlerinin ancak, mahremleri tarafından verilmesi gerektiğini söyleyenlere hak verdikleri görülmüştür. 
İmdî! Ortada fiîlî bir durum var. Kız Kurs’larında ve yurtlarında kalmakta olan kızlarımızın ekserisi, yurtdışından, uzak diyarlar’dan ve memleketimizin, mesafesi, 90 km.’den daha uzak muhtelif bölgelerindendir. Zaman zaman, kadınlarımız-kızlarımız, yanlarında mahremleri bulunmadığı halde, otobüslere, midibüslere doluşup, İstanbul’a geliyor, buralarda ziyâretgah’ları dolaşıp tekrar dönüyorlar. 
Tasarruf-u Zâhirî ve Cismâni devrinde, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Müceddid için, muasırı muarızları bile, “Süleyman Efendi hoş adam, hoşsohbet birisidir. Fakat, fazlaca müteşerrî’dir.” (Yâni Şer’i Şeref’ten aslâ zerre kadar ta’viz vermez,) derlerdi. İmam-ı Rabbânî Evlâdı’nın, bu Şer’i Şerif’e açık aykırılık teşkil eden bir durumu devam ettirmeleri aslâ düşünülemez. 
Öncelikle, yanlarında eşleri veya mahrem’lerinden birisi bulunmayan hanımların üç günlük bir mesâfe ki, günümüz ölçülerinde, takribî, 90 km.dir, yolculuk yapmaları kesinlikle önlenmelidir. 
Zâten, Haram-i Şerif, (Ka’bey-i Muazzama, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ (Beytü’l-Makdis)’in dışında, dünyada başka hiçbir yere masraf edilerek gidilmez. 
Tedrisat sisteminde de muayyen tanzimlerle bu mahzurlar giderilebilinir. Yeter ki, gerekli olan hassâsiyet gösterilsin. Bilinmelidir ki, Şer’i Şerife açıkça muhalefet ederek, Yüce İslâm dinine hizmet edilemez!...