KIRIM TÜRKLERİNDEN CEMİLE,
EUROVİSİON ŞARKI YARIŞMASI'NDA BİRİNCİLİK KAZANDI.
İsveç'in başkenti Stockholm'de bu yıl 61'incisi düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması'nı, ‘1944’ adlı şarkısıyla Ukrayna'yı temsil eden Kırımlı Türk sanatkâr Cemile kazandı.
Kırık Türklerinden Cemile, On altı bin kişilik Globen Arena'da gerçekleştirilen, ‘Avrupa'daki göçmen krizi'’ temalı yarışmanın finalinde 26 ülkenin temsilcileri mücâdele etti. Programın sunuculuğunu 2015 Eurovision Şarkı Yarışması'nı kazanan İsveç temsilcisi Mans Zelmerlöw ve Petra Mede üstlendi.
Yaşlığıma toyalmadım' / Gençliğime doyamadım
Aljazeera Türk'te yer alan habere göre, yarışmanın finalinde Ukrayna'yı temsil eden Cemile'nin, büyükannesi ile Kırım Türklerinin yaşadığı trajediyi anlatan, Türkçe nakaratında ‘Yaşlığıma toyalmadım = Gençliğime doyamadım’ sözlerinin yer aldığı ‘1944’ adlı şarkısı, 534 puanla birinci seçildi.
Yarışma, Amerika'da televizyonda ilk defa canlı yayınlandı. Program, Çin dâhil 50 ülkede canlı olarak seyredildi. Yarışmanın sonunda Justin Timberlake de mini konser verdi. 
Barış için seslendirdim…
Yarışmanın neticesi açıklandıktan sonra büyük sevinç yaşayan Cemile, 'Ben biliyorum ki şarkımı barış ve aşk için seslendirdim. Gerçekten herkese barış ve sevgi mesajı vermek istiyorum. Ayrıca, bütün herkese çok teşekkür ediyorum.’ diye konuştu.

1944 şarkısının sözleri:

Evinize gelirler, sizi öldürüp 
Suçlu biz değiliz, suçlu değiliz derler
İnsanlık ağlarken aklınız nerede?
Tanrı olduğunuz mu sanıyorsunuz?
Ama herkes ölüyor, ruhumu yutmayın

Gençliğime doyamadım,
Ben vatanımda yaşayamadım.

İnsanların hür olduğu, sevip sevildiği
Bir gelecek kurabiliriz.
En mutlu zamanlarda insanlık yükselirken
Kalbiniz nerede?
Tanrı olduğunuzu mu sanıyorsunuz?

Gençliğime doyamadım,
Ben vatanımda yaşayamadım. 



İSTANBUL’UN FETHİ
OĞUZ ÇETİNOĞLU
Sultan İkinci Mehmed Han, daha ilk hükümdarlığı sırasında, İstanbul’u fethetmeyi kararlaştırmıştı. Tarihin en önemli cihan devleti, bu kararın uygulanmasıyla şekillendi.  
Türk – İslâm Âlemi ve İstanbul... dünya durdukça bir arada olacak.  Bu beraberlik aynı zamanda bütün dünya güçlerinin ayırmak için seferber olduğu ve dünya durdukça seferber olacağı bir bütünleşmedir. 
29 Mayıs 1453’ten bu güne kadar batılılar bu niyetlerinden bir gün olsun vazgeçmediler.  Vazgeçmezler de... Bu gerçeği bilmek, ona göre hareket etmek mecburiyetindeyiz. 
*   *  * 
Fetih, yalnızca bir devrin kapanıp bir yenisinin açılması, bir coğrafya parçasının milletler arasında el değiştirmesi değildir. 1071’de başlayan Anadolu’nun Türkleşmesi, İslâmlaşması sürecinin son halkasıdır. Bu süreç, Peygamberimiz Hz. Muhammed  (sav)  Efendimizin müjdesinin gerçekleşmesi açısından da büyük anlam taşır.  İstanbul’un fethi ile aşireti devlet yapan süreç, devleti cihan devleti hâline getirerek devam etmiştir.  İstanbul’un fethi, çağ değiştirmenin yanında, pek çok ilkleri de ihtiva eder. Obüs topunun ilk kullanıldığı ve dünyaya tanıtıldığı savaştır. Yine dünya târihinde ilk defa bir donanma, dağlar aşarak bir denizden başka bir denize ulaştırılmıştır. Dünya, ilk defa devlet yönetiminde ve fetih taktiğinde göz kamaştıran mehteşem bir dehâ ile tanışmıştır. Bir ilk daha vardır: Dünya, kendisinden olmayan dinlere ve kültürlere saygı gösterilebileceğini ilk defa Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinden öğrenmiştir. 
Bu ihtişamı idrak etmek, sonraki nesillere intikal ettirmek mecburiyetindeyiz. Geçmişini bilmeyen, geleceklerde bilinmezlikler içerisinde kaybolur. Mahşerde atalarımıza bu kayboluşun hesabını veremeyiz. Çünkü candan aziz vatanımızın sahipleri, sadece vatan toprakları üzerinde yaşayan bu günün insanları değildir. Toprağın altında yatanların, bu topraklar üzerindeki hakları, biz yaşayanlardan çoook daha fazladır. 
*   *   *
Hıristiyanlar, fetihten sonra kiliseye doluşmuşlar, duâ ediyorlardı. Hayatlarının sonuna geldiklerine inanıyorlardı. Onları ancak Mesih kurtarabilirdi. Onları, Mesih değil, Fatih kurtardı. Dinlerini ve kültürlerini eskisine göre daha rahat yaşama imkânı buldular. Malları, canları, inançları ve gelecekleri teminat altına alındı. 
İnsanlığa örnek olan yalnız Fatih Sultan Mehmet Han değildi.  Hocası Akşemseddin Hazretleri, o âlim, o fâzıl, o mübârek zat, fetihten sonra, fethin ve dünya incisi güzelim İstanbul’un zevkini, saltanatını yaşamak hakkına sahipken köyüne dönmüş, Bolu’nun tenha ve küçük bir ilçesi olan Göynük’e yerleşmiştir. Vazifesini yapmış insanların iç huzuruyla ve bu huzuru kendisine bahşeden Yüce Rabb’ine şükranlarını ifade edebilmek için... Bu muhteşem ruh asâletini de bir başka millete mensup ilim adamında görmek mümkün değildir. 
*   *   *   
Mucizeler, peygamberlere mahsus olağanüstü özellikler ve mahâretlerdir. Kabul. Fakat Fatih’in İstanbul’u fethi, mucizelerle eşdeğerde tutulacak emsalsiz ve muhteşem başarıdır. 

İSTANBUL
BİR YANDA SESSİZ DUA, BİR YANDA ŞUH KAHKAHA
BİR YANDA PULA KULLUK, DİĞER YANDA ALLAH’A
SANMAM KOCA DÜNYADA EŞİN BULUNSUN DAHA

EY İSTANBUL İSTANBUL SENİN İKİ YÜZÜN VAR
BİR YÜZÜN GÜLERKEN DİĞERİNDE HÜZÜN VAR

İBÂDET SESSİZ SESSİZ, REZÂLET GÜMBÜRTÜLÜ
ÇİRKİNLİĞİN MEYDANDA, GÜZELLİĞİN ÖRTÜLÜ
SARARKEN UFUKLARI GURUBUN KIZIL TÜLÜ
GECELERİN KİMBİLİR NE GÜNAHLARA GEBE
TAKSİMDEKİ GÜNAHA EYÜPTE BÜYÜK TÖVBE

ÖRF, AN’ANE, GELENEK YERLE BİR AHALİDE
PADİŞAH MEZARINDA ÜRPERİR LALELİ’DE
HAYAL TACİRLERİNE RAĞBET BAB-I ÂLİDE

BU GİDİŞ HAYRA DEĞİL KALBİNE TAZE KAN BUL
KARANLIĞA YÜZ ÇEVİR GÜNEŞE DÖN İSTANBUL

NE YAZIK Kİ İNSAN SATILIR OLMUŞ MADDEYE
KOYUN KASAPTA SATLIK KADIN DÜŞMÜŞ CADDEYE
NASIL GELMEZ İSTANBUL’UM ÇATLAR HADDEYE

HER HÂLİ EDASIYLA ISTANBUL’UM BİR HOŞTUR
KADİRDE TAM MÜSLÜMAN NOELDE TAM SARHOŞTUR

VE İŞTE EKONOMİN NASIL GELMİŞ BU HÂLE
BİR YANDA TEFECİLER BİR YANDA TAHTAKALE
PEMBE GÖZLÜKLERLE BAKAMAM İSTİKBALE

SÖZ SENETMİŞ ESKİDEN ŞİMDİ SENET HİKÂYE
DOLANDIRMA ALDATMA OLMUŞ TİCARÎ GAYE

İŞ YERİNDE YABANCI KELİMEYE İTİBAR
KAFETERYA, BONMARŞE, BUTİK, ŞARKÜTRİ, BAR
BEYOĞLUNDA TÜRKÇE YOK DİĞER BÜTÜN DİLLER VAR

RÜZGÂR BATIDAN ESMİŞ FATİH’İN RUHU KAYIP
EY İSTANBUL İSTANBUL SANA YETER BU AYIP

EY ZAMAN ZÂLİM ZAMAN, GEÇ SÂNİYE SÂNİYE
T
EKNİKTE İLERLERKEN MÂNÂDA ÇÖKÜŞ NİYE
ÇAĞIRIRKEN ÎMANA FATİH, SÜLEYMANİYE

ÇEVİR YÜZÜNÜ PİSTEN KİRDEN ÇAMURDAN
KIBLEYE DÖN İSTANBUL FEYZ AL İLÂHÎ NURDAN

KARAKÖYDE GÜNAHLAR BÜRÜNÜR KALIN SİSE 
ÇAN ÇALARKEN TAKSİMİN GÖBEĞİNDE KİLİSE
AYASOFYA SUSUYOR BU NE GARİP İŞ İSE


İSYANIN YERİ YOKTUR EYÜP SABRA ÇAĞIRIR
MEŞHUR ZİNCİRLİ KUYU GEL DER KABRE ÇAĞIRIR

AHMET MÂHİR PEKŞEN

BÜYÜK KAFKAS SÜRGÜNÜ
Altın Orda Türk Devletinin çöküşü ile Çarlık Rusya'sı Kafkasya'ya saldırılara başlamış ve bu saldırı beş asır devam etmiştir. 1770 de Dağıstan'a, 1779 da Kabartay'a, 1784 de Çerkezistan'a saldırdılar. 
1783 de bir bildiri yayınlayan İmam Mansur, bütün İslam âlemini Moskoflara karşı cihada çağırdı. Bundan sonra İmam Mansur, 10.000 kişiyi bulan kuvvetleriyle Viladikafkas ve Mazdoku Bölgesini Ruslardan aldı. Kızlar Kalesini kuşattı. Rusları Terek Çayı’nın karşı kıyısına attı. 1786 yılında küçük Kabartay bölgesi ve Kuban bölgesi kurtarıldı. 1791'de Ruslar Anapa Kalesi’ni kuşattılar, 14 günlük bir savaştan sonra kale düştü ve İmam Mansur yaralı olarak esir edildi.
1829'da Gazi Muhammed, Ruslara karşı silahlı bir ayaklanma gerektiğini bildirdi. Gazi Muhammed ve Şeyh Şâmil Ruslara karşı savaşa başladılar. 1832 yılında Ruslarla savaşta Gazi Muhammed şehit oldu. İmam Hamzat Gazi Muhammed'in yerine geçti. 1834'de İmam Hamzat Hunzak Camiinde namaz kılarken arkadaşlarıyla beraber öldürüldü.
1834'de Şeyh Şâmil İmamlığa getirildi. Teşkilatçı, yönetici ve ilim adamı idi. Dağıstan'da tophaneler, baruthaneler, silah fabrikaları askerlik teşkilatı kurdurdu. 1839'da Şeyh Şâmil, Avarların ve Çeçenlerin önemli bir kısmını kendi yanında toplamayı başardı. 1848'de Şeyh Şâmil tarafından görevlendirilen Naip Muhammet Emin, Çerkezistan'a giderek Çerkezleri Ruslara karşı teşkilatlandırdı. Bu şekilde Ruslar, burada da ağır kayıplara uğratıldı. 1851 'de Hacı Murat, Şâmil'in emri üzerine 500 atlıyla Hazar Denizi kıyısındaki Haydak ve Tabasaran şehirlerinde bir gösteri harekâtı yaparak bura halkının Ruslara karşı ayaklanmasını sağlamakla görevlendirilmiştir.
Kırım Savaş’nın başlamasıyla Bab-ı Âli, Naip Muhammet Emin'e ‘Paşa’ rütbesi vererek Çerkezistan mücâdelesinde O’nu desteklemiştir. Naip, 1856 yılında Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa ile görüşmeler yaptı. Aynı yıl Serasker Rıza Paşa'nın emir subayı Kafkasya'ya giderek Abaza bölgesinde Naip Paşa ile görüştü. Devletin kendisini Ruslara karşı destekleyeceğini söyledi.
1853'de Kafkasya genel valiliğine Rus Prensi Baryatinsky tâyin edildi. Kırım’dan getirilen 250.000 kişilik bir orduyla Dağıstan çember içine alındı. Bundan sonra Rusların elde etmiş oldukları başarıda, modern yivli ve setli Birdanka tüfeklerini kullanmalarının büyük etkisi olmuştur. 
1858 yılında Rusların baskısı arttı. İmam Şamil'in direnmesi zorlaştı. 1859'da Şeyh Şâmil Türkiye'ye gitmek, kendisinin ve arkadaşlarının silahları alınmamak şartıyla Ruslara teslim oldu. Rusya'dan çıkmasına izin verilmedi. Çar, Şeyh Şâmil'i saygıyla karşıladı. 10 yıl sonra Hacca gitmesine izin verildi. Medine'de 1871 yılında gözlerini hayata kapadı. Cennet-ül Bâki'de yatmaktadır. Şeyh Şâmil'in aile efradı Türkiye'de kaldılar.
1859 yılında Şeyh Şamil'in yıllardır devam ettirdiği cihad sükût bulmuştu. Her şeye rağmen mücâdeleyi bırakmayan Ubıhlar ve diğer Adigeler 1861 yılı yazında Soçi vadisinde Büyük Hür Meclis adıyla bir meclis topladılar ve Rusya'ya karşı yeni savaş stratejilerini belirlediler. 1861-1862 yılları arasında Laba ve Belaya ırmakları arasındaki saha Ruslar tarafından işgal edildi. 1862-1863 yılları arassıda Abzeh bölgesini işgal eden Ruslar burada direnişle karşılaştılar. Abzeh, Şapsığ ve Ubıhların Ruslara karşı direnişleri bir yıl daha devam etti. 1863 yılının yazında baş gösteren kuraklık ve kıtlık sebebiyle Adigelerin direniş güçleri giderek tükendi. Abzeh, Şapsığ ve Ubıh kabilelerinden Osmanlı topraklarına kitle halinde göçler başladı.
Bölgeyi işgal eden Rus-Kossaklar tarafından sıkıştırılan ve Rus birlikleri tarafından kuşatılan Abazalar, imkânsızlık içinde 1864 yılı Şubatı'nda aileleri ve taşınabilir mallan ile birlikte ya Kuban boyunda kendilerine gösterilen noktalara yerleşmek veya Anadolu'ya göç etmek üzere son kişilerine varıncaya kadar yurtlarını terk etti. 6-16 Mart 1864 arasında Tümgeneral Heymann komutasındaki Çarlık Rus ordularının icra ettiği temizleme harekâtı, bölgedeki Şapsığ'ların tamamen Osmanlı topraklama göç etmesini sağladı. İlerlemeye devam eden Tümgeneral Heymann'ın Vubıh boyunu 19 Mart 1864'te mağlup etmesiyle Vubıhlar ve diğer Kafkasyalı boylar bağımsızlık konusundaki bütün ümidlerini kaybetmişlerdi. 
21 Mayıs 1864 günü, Karadeniz kıyılarındaki Tuapse yakınlannda yer alan Kbaade mevkiinde son Adige birliğinin de Rus ordusuna karşı kahramanca savaşarak yenilmesiyle, Batı Kafkaslarda devam eden Adige-Rus savaşları sona erdi.
Kesintisiz olarak 270 yıldan fazla bir süre devam eden Kafkas-Rus savaşları, Kafkasyalıların mağlubiyeti ve Rusya'nın Kafkasya'yı işgali ile sonuçlanırken 1.500.000'den fazla Kafkasyalı ata yurtlarından sürülerek Osmanlı topraklarına gönderildiler. Sürgün sırasında Dağıstanlılar, Osetler ve Çeçen-İnguşlar fazla bir nüfus kaybına uğramazlarken, orta Kafkasların sarp ve derin vâdilerinde yaşayan Karaçay-Malkarlılar dağlara çekilerek sürülmekten kurtuldular. Ancak sürgün Batı Kafkaslarda tam bir soykırım hareketine dönüştü. Karadeniz kıyıları ile Kuban ovalarını Adigelerden temizlemek ve bu bölgeyi Rus Kazakları ve köylüleri ile doldurmak isteyen Rusya, Adige kabileleri ile Abhazların büyük bir bölümünü ata yurtlarından sürerek Osmanlı topraklarına gönderdi. Şapsığ, Abzeh, Besleney gibi kabilelerin büyük kısmı sürgüne tâbi olurlarken, Rus hükümeti savaşlarda en fazla ve en uzun direnişi gösteren Ubıhların tamamını Kafkasya'dan sürerek Osmanlı Devleti’ne gönderdi.
Rusya'nın Osmanlı Devleti'ne karşı panslavist ve dinî isteklendirme politikasının zirve noktası olarak kabul edilen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar belirli bir tempoda aralıksız devam eden Kafkasya'dan göç hareketi bu tarihte yeni bir hız kazanmıştır. Bu savaşta Kafkasya Cephesi’nde daha önceki yıllarda Anadolu'ya göç eden Kafkasyalılardan Trabzon'a yerleşmiş olan 18.000 Kafkasyalı genç Osmanlı Ordusu bünyesinde yer almış ve savaş sırasında aynı vilayetten 3.000 gönüllü Kafkasyalı daha orduya katılmıştır. Yine bu esnada Kuzey Kafkasya ve Dağıstan'da aynı zamanda başlayan ayaklanma ve isyanlar Rus birliklerini zorlamış ve ancak birkaç Rus tümeninin sevk edilmesiyle kontrol altına alınabilmiştir.
‘93 harbi’ devam ederken 1877 Mayıs'ında Osmanlı Devleti Kafkasyalı göçmen birliklerinden oluşan yaklaşık 4.000 kişilik bir kuvveti Şuhum yakınlarında karaya çıkararak Kafkasya'dan Rusya'yı vurmak istedi. Bu sırada İmam Şâmil’in naiblerinden olan Abdurrahman etrafında oluşan mahallî direnişçilerin yürüttüğü çalışmalarla 9 Mayıs 1877'de Dağıstan'da ve 12 Mayıs 1877'de Kuban bölgesinde çıkan isyanlar yardım alınamadığı için bastırıldı.
Savaşta Osmanlı Devletinin yenilmesinden sonra Anadolu'daki göçmen Kafkasyalıların yaptıklarının ve Kafkasya'daki isyanların hesabını sorarcasına Kafkasya'ya yönelen ve bütün güçleriyle yüklenen Ruslar, henüz anayurtlarını terk etmemiş olan Kafkasyalılara karşı bir ezme harekâtına başlamışlar ve bunun sonucunda yeni ve büyük bir göç dalgası ortaya çıkmıştır. 
(Prof. Dr. Hilmi Özden. Yesevi Dergisi, Temmuz 2015, Sayı: 259)

KERKÜK’TE LEVİ KATLİAMI


04 Mayıs 1924 târihinde Kerkük’te, Asayişi temin ile görevli Asûri askerler, Kerkük’ün Eskiyaka Mahallesi’ndeki Büyükpazar adlı çarşıda, satıcılardan biri ile tartışırlar. Tartışma, çatışmaya, çatışma, katliama dönüştü. Askerler, sivil halka ateş ederek silâhsız ve suçsuz 200 Türk insanını öldürdü. Çoğu ağır olmak üzere yaralı sayısı: 54’tür.


Osmanlı Devleti’nin çöküşünden sonra, İngiliz işgaline uğrayan Irak sınırları içinde kalan Türkmenler, Misak-ı Millî sınırları dışında kalan diğer Türk toplulukları gibi başta İngiltere olmakla Avrupa devletlerinin türlü baskı, dehşet ve asimilasyon politikasına mâruz kalmışlardır. Türkmenlere uygulanan bu saldırgan politikanın ilki 4 Mayıs 1924 ' de Kerkük halkına karşı işlenen cinayetler târihe ErmeniNesturi veya Levi katliamı olarak geçmiştir. Irak genelinde (özellikle Kuzey Irak’ta) İngiliz politikasının temel taşını oluşturan Türkmenleri yok etmek maksadı, İngiliz ordusunda paralı askerlik yapanlara devredilmiştir. Daha önceden hazırlanmış bir plâna göre 1924 Mayıs’ının ilk günlerinde Kerkük civarında mevzilenen paralı askerlerin şehir içinde Türkmenlere karşı yaptıkları kışkırtmanın yanı sıra şehirde bulunan İngiliz yanlısı satılmışlar işgal ordusunca silahlandırılmışlardı. Haydutlar ağalarının emri üzerine 4 Mayıs 1924 Ramazan Bayramı arifesinde zorbalık yapan bir askerin büyük çarşıda bir şekerciden bir okka bedava şeker almağa kalkışması üzerine Türkmen bakkal buna izin vermemiştir. Aralarında çıkan tartışma kavgaya dönüşmüştür.  Silah sesleri duyulunca hazır durumda bekleyen diğer askerler harekete geçip Kerkük Kalesi’ne giden yolları tuttular. Diğer taraftan 20 İngiliz paralı askeri Türkmenlere saldırarak büyük çarşıyı baştanbaşa yaktılar ve önlerine gelen mâsum Türkmenleri kurşuna dizerek cinâyet dolu tarihlerine bir yenisi eklediler. Haberi alan Türkmenler ve civardaki köylüler silahlarına sarılarak İngiliz güçlerine karşı mücadele vermeğe giriştiler.  Bunun üzerine İngiliz hava kuvvetleri şehri bombalamağa başladı. Tam 12 saat süren katliamda Kerkük'ün önde gelenlerinden Şeyh Mahmut Oğulları başta olmakla 200 mâsum Türkmen şehit edilmiştir. Kerkük Kalesi ve civarındaki yağmalama hareketlerinden kurtulan ev veya iş yeri, yok denecek kadar azdır. Anavatan basınında büyük yankılar yaratan bu cinayete, her zaman olduğu gibi dünya sessiz kalmıştır.