Prof. Dr. Abdulvahap Kara

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 12 Ocak 2015’te Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ı 16 büyük Türk devletinin ordu kıyafetlerini giyen askerlerle karşılaması kamuoyunda çeşitli tartışmalar yol açtı. Siyasetçisinden akademisyenine, köşe yazarından sanatçısına kadar toplumun her kesiminden olumlu ve olumsuz görüşler ortaya kondu.
Olumsuz bakanların bir kısmı 16 Türk devletinin yanlış seçildiğini, kimi kıyafetlerin ve bayrakların gerçekleri yansıtmadığı, hatta uydurma olduğunu, bazıları da bunları tümden ret ederek yersiz bir tiyatro veya sirk gösterisi olduğunu dile getirdiler.
Olumlu bakanlar da dünyada buna benzer uygulamaların, yani günümüzden önceki dönemlerde yaşamış tarihi devletlerin mensuplarının kıyafetlerin törensel etkinliklerde kullanılmasının başta İngiltere, Fransa ve Moğolistan olmak üzere bir çok devlet de kullanıldığına işaret ettiler. Bu yüzden bunu yadırgamadıklarını, hatta bunu olumlu bularak gurur duyduklarını söylediler.
Biz de bir tarihçi olarak bu konuya başından itibaren ilgi duyduk; tartışmaları takip ettik. Hatta bu konuda bir Kazakça makale de kaleme alarak Kazakistan’ın önde gelen gazetelerinden Türkistan gazetesinde de yayınladık.
Çünkü, bu konu sadece Türkiye’yi ilgilendirmiyor, tüm Türk dünyasını ilgilendiriyor. Bunun sebebi bahse konu olan devletler sadece Türkiye’nin değil, tüm Türk dünyasının ortak devletleridir. Hatta bazı devletler, Altınorda, Babürlüler ve Timurlu devleti Türkiye Cumhuriyeti’nden çok Orta Asya devletlerinin selefleri olan devletlerdir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve daha sonra 15 Ocak 2015’te Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda 16 büyük Türk devletinin temsil eden kıyafetli askerle karşılama töreni dünyada da ilgi çekti. Bunların bir çoğu, doğal olarak, olumlu yaklaşmadılar. Doğal olarak diyorum, çünkü milli tarih ile ilgili gelişmeler genelde diğer milletlerin hoşlanacağı şeyler değildir. Hele o gelişmeler tarihteki başarılı ve büyük devletlerle ilgiliyse, hiç haz alınmaz.
Mesela, gazetelerin yazdığına bakılırsa, dış basında bazı gazeteler konuyla ilgili olarak şu başlıkları kullanmışlardır: Avusturya gazetesi der Standard “Abbas'ın ziyaretinde kostüm partisi”, Independent “Türkiye yabancı devlet büyüklerini aslında böyle ağırlıyor”, El Arabiya “Abbas'ı Erdoğan'ın sarayında savaşçılar karşıladı”, Bloomberg “Yeni devletin töreninde Erdoğan eski Türki İmparatorluklarının anılarını canlandırdı”, Guardian “Abbas, Türkiye'nin Başkanlık Sarayı'nda Erdoğan ve 16 savaşçı tarafından karşılandı.”
Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuklarını tarihi kıyafetle 16 Türk askeriyle karşılaması konusundaki gelişmeleri böylece kısaca özetledikten sonra şahsi görüşlerimizi ifade edebiliriz.
Bir tarihçi olarak bu olayı çok olumlu karşıladım ve heyecanlandım. Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek makamı olan cumhurbaşkanlığı makamında yabancı konuklarını karşılarken tarihi unsurlara yer vermesi bir Türk tarihçisini heyecanlandırmaması düşünülemez. Çünkü, tarihçinin görevi her şeyden önce toplumun tarihe olan ilgisini çekmek, böylece topluma tarihi sevdirmek ve bir tarih bilincini oluşturmaktır. Bu tarihçilik mesleğinin gereğidir. Konuya ilk olarak bu açıdan bakıyoruz.
Törenlerde 16 tarihi Türk askerinin kullanılması gerçekten yurtta ve dünyada Türk tarihine olan ilgiyi arttırmıştır. Bu önemli bir kazançtır.
İkinci kazanç törenlerde kullanılan tarihi malzeme aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti ve Türk halkının kendilerine olan güvenlerini pekiştirici mahiyette olmasıdır. Türkler en eski devirlerden günümüze 120’den fazla irili ufaklı devlet kurmuş dünyada tek millettir. Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldız da bu devletler içinde en önemlileri, bugünkü deyimle söylemek gerekirse küresel mahiyet arz edenler arasından seçilmiştir. Cumhurbaşkanlığı makamında yabancı devlet başkanları ağırlanırken büyük Türk devletlerinin temsili askerlerinin bulunması onlara Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük devletler kuran bir milletin günümüzdeki siyasi teşkilatı olduğunu hatırlatmaktadır. Dolayısıyla bu durum aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan devlet adamına da bir özgüven verecektir.
Üçüncü kazanç Türk toplumunda tarihteki Türk devletlerine ilgiyi arttırmış olmasıdır. Artık Türkiye’de Ocak ayının ortasından itibaren bu törenle ilgili yapılan haber yayınları ve tartışmalar toplumun 7’den 70’ye her kesiminin en eski Türk devletlerinden haberdar olmasını ve bu konuya ilgi duymasını sağlamıştır.
Bu konular belki bir çok insanımıza yabancıydı. Bu 16 devlet içinde bazılarının adlarını ilk defa bu tören vesilesiyle duyanların da olduğu muhakkaktır. Şahsım bu devletleri adını ilk defa bundan 30 yıl kadar önce 1986’da İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü Genel Türk Tarihi kürsüsünde lisans eğitimine başladığımda değerli hocam Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun derslerinde duymuştum. Rahmetli hocamın bu konuda uzun yıllar süren titiz araştırmaları sonucunda yayınladığı “Türk Milli Kültürü” kitabı ise İslam öncesi eski Türk devletleri ve kültürleri konusunda halen başka araştırmacılar tarafından aşılamayan bir çalışmadır. Dolayısıyla bu konuda bir baş yapıttır.
Ne yazık ki, Osmanlı devleti haricinde diğer Türk devletleri çoğu zaman toplumun ilgi alanın dışında kalmıştır. Sanki Osmanlı öncesi, buna Türklerin Anadolu’yu yurt edinmelerine sebep olan Selçuklular dahil, Türk devletleri sadece tarihçilerin ilgilenecekleri konulardır. Toplumun bunları okumaya, araştırmaya ve öğrenmeye ihtiyaçları yoktur. Oysa bu konular toplumun her katmanının, özellikle de aydınlarımızın, devlet adamlarımızın ve diplomatlarımızın mutlaka bilmesi gereken konulardır.
Bu konudaki ilgisizlik için sadece toplumu suçlayamayız. Bu konuda tarihçilerin çalıştıkları konuları topluma mal edememelerinin de elbette rolü var. Ayrıca, tecrübeler göstermiştir ki, tarihi konuların topluma mal edilmesinde, tarihçilerden ziyade edebiyatçılar, sinema ve televizyon sahasındaki yapımcılar daha etkilidir. Çünkü, bilimsel eserler en fazla bin tirajla yayınlanıyor. Yani en fazla bin kişi okuyor. Onlar da konunun uzmanları. Oysa roman on binler ve bazen yüz binlere varan adetlerle basılıyor. Eğer bir tarihi şahsiyet veya devlet bir sinema filmine veya bir diziye konu olmuşsa milyonlarca insana, hem de çok kısa bir zamanda ulaşıyor. Bunun en güzel örneği son aylarda Muhteşem Süleyman dizisi olmuştur. Bir tarihçi olarak muhtevasını beğenmesem de, Kanuni Sultan Süleyman’a ve Osmanlı tarihine toplumun ilgisini çekmekte büyük başarı kazandığı bir gerçektir. Hatta dizi yurt dışında çok sayıda ülkede bu başarıyı tekrarladı. Sonuçta bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ukrayna’dan Çin Halk Cumhuriyeti’ne, Türk dünyası ülkelerinden Arap ülkelerine kadar inanılmaz bir şekilde prestijini ve ülkeye gelen turist sayısını arttırdı.
Cumhurbaşkanlığındaki karşılama törenlerinde cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızı oluşturan büyük Türk devletlerini temsil eden askerlerle ilgili eksilik ve yanlışlıklar yok mu? Elbette var. Mesela 16 devlet çok iyi seçilmekle birlikte içlerinde tartışmalı olanları da vardır. Mesela, Batı Hun Devleti yerine bir başkası konabilirdi. Çünkü böyle bir devletin tarihte olmadığını ileri sürenler var. Ayrıca bu devlet, forstaki diğer bir yıldızı oluşturan Büyük Hun İmparatorluğunun devamı niteliğindedir. Mesela Göktürlerde de ilerleyen devirlerde Doğu ve Batı Göktürkleri vardır. Bu sebeple bu tip ikili devletlerin ikisini de de koymak yerine başka bir devletin konması yerinde olur. Ayrıca bir de Avrupa Hun devleti var. Böylece Hunlardan üç devlet olmuş oluyor.
Bunun dışında askerlerin kıyafetleri ve bayrakları da tartışma konusu oldu. Bazı eleştiriler bunların gerçekleri yansıtmadığı, hatta uydurma olduğu, bazıları da kullanılan kumaşların yanlış seçildiği şeklindeydi. Bu eleştiriler doğru olabilir. Çünkü bunlarla ilgili bilgiler, özellikle, eski devirlere gidildikçe yetersizdir.
Eğer bu eksiklikler konusunda illa bir suçlu aranacaksa, bunu, bence, cumhurbaşkanlığı makamında değil, tarihçilerde aramak gerekir. Çünkü, maalesef tarihçilerin araştırmaları eski Türk devletlerinin ordu kıyafetleri ve bayrakları konusunda eleştirilen noktaları bu güne kadar gün yüzüne çıkaramamıştır. Nitekim, bu konuda eleştiri yönetenler, daha açık ifadeyle, şu askerin kıyafeti veya şu devletin bayrağı yanlış diyenler, doğrusunu ortaya koyamamaktadırlar. Gazetelerdeki haberlere bakılırsa, törensel 16 asker için araştırmalar yapılmış ve tarihçilerden görüş alınmıştır. Ancak eldeki bilgilerle bu kadarı yapılabilmiştir.
Ancak yine de bu tartışmalar eski Türk devletleri konusunda bilgilerimizin yetersiz olduğunu ortaya koymuştur. Bu sebeple başta Türk Tarih Kurum olmak üzere üniversitelerimizin tarih bölümleri eski Türk devletleri konusundaki araştırma ve bilimsel toplantılara daha çok önem vermeleri gerekmektedir. Bu konuda araştırma yapacak akademisyenlere ve onların hazırladığı projelere gerekli mali destekler arttırılmalıdır. Maalesef Türkiye’de bilginin pahalı bir iş olduğu gerçeği yeterince anlaşılamamış görünmektedir. Kurumlar gerekli herhangi bir maddi ihtiyaç için, mesela, yeni bir bina yapımı, teknolojik bir makine alımı için milyonlarca dolarlık mali kaynakları hemen ayırabilmektedir. Ama söz konusu araştırma olunca bu yapılmamaktadır. Mali kaynak yok denilmektedir.
Türkiye’de ayrıca sosyal bilimlerde araştırma projelerine verilen destekler cezbedici olmakta uzaktır. Çünkü bu tip projelerde genelde kitap, kırtasiye, bilgisayar, seyahat masrafı ve fotokopi ihtiyaçları için mali destekler mevcuttur. Oysa sosyal bilimlerde, fen bilimlerinin aksine, esas destek teçhizat alımına değil araştırmacının emeğine olmalıdır. Mesela gelişmiş ülkelerde sosyal bilimlerle ilgili bir projede yer alan araştırmacılara düzenli olarak aylık ücretler ödenmektedir. Böylelikle araştırmacılar ek gelire sahip olmakta ve daha çok araştırma projesi üretmek için istekli olmaktadır. Yurt dışında bir profesör aldığı bir projede doktora ve yüksek lisans öğrencilerini katmakta, böylece projede ödenen aylık ücretlerle bu öğrenciler, eğer üniversitede araştırma görevlisi değilse, sahasının dışında, mesela yarı zamanlı işçi, kurye veya tezgahtar gibi işlerde çalışmak zorunda kalmamaktadır. Türkiye’deki araştırma projeleri araştırmacıya emek ücretini kapsamamaktadır. Oysa sosyal bilimlerde bir çok araştırmacı yıllar boyunca araştırdığı konuda kitap, makale ve diğer malzemelerini biriktirmiş, toplamıştır. Artık bilgi üretme aşamasına geçecektir. Bu sebeple bazı araştırmacıların kitap vs. alımına ihtiyacı yoktur. Elinde olmayan kitapları kütüphenelerden de temin edebilmektedir. Onun için tarih gibi sosyal bilimlerde teçhizattan ziyade düşünce üreten araştırmacıya ücret ödeme esas olmalıdır. Bu sebeple fen bilimlerindeki meslektaşları ile mukayese edildiğinde gelirleri az olan akademisyenler ek gelir için editörlük, tercüme veya danışmanlık gibi kendi araştırma sahasının dışında çalışmak durumunda kalmaktadır. Bugünkü araştırma projelerinde, bir diğer tuhaf uygulama da, proje bittikten sonra, araştırmacıdan proje kapsamında satın aldıkları kitapların geri istenmesidir.
Türkiye’nin en yüksek makamının törenlere tarihi Türk askerlerini katmasıyla, Türk tarihine eskisinden daha fazla önem verileceği bir döneme girdiğimizi ve tarih araştırmalarına ve araştırmacılarına olan desteklerin ilgili kurumlarca arttırılacağını ümit edebiliriz. Bu destekler sonucunda eski Türk devletlerinin siyasi ve kültürel tarihi konusunda elde edilecek yeni bilgilerle törenlerdeki askeri kıyafetler ve bayraklardaki yanlışlıkların da düzeltileceği muhakkaktır.
Günümüz bilgi ve kültür çağıdır. Bu çağda tarihi sembollerin önemi her zamankinden daha çok artacaktır. Hatta bazı tartışmaların günümüzde tarihi devletler üzerinden yürütüldüğüne de şahit olmaktayız. Bunun somut örneklerinden biri geçtiğimiz yıl Rusya ile Kazakistan arasında yaşandı.
Ağustos 2014’te Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bir gazeteciye verdiği demeçte “Kazaklarda daha önce hiç devlet olmamıştır” şeklinde konuştu. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev onun bu sözlerine cevap vermekte gecikmedi: “Bizim milletimizin, Kazak halkının başlangıcı Hunlara kadar gider. Hunlardan sonra Göktürkler ile devam eder. Ondan sonra tarih sahnesine Altın Orda çıktı. Böylece Kazak Hanlığı ve daha sonra zamanla bugünkü bağımsızlık dönemimize eriştik. Böyle büyük bir tarihimiz var. Gençlerimiz bunları bilmelidir. Biz daha dün ortaya çıkmış bir halk değiliz. Kazakistan, bahsettiğimiz Hunların da, Göktürklerin de, Altın Orda’nın merkezinin olduğu topraklardır.”
Kazakistan Cumhurbaşkanı Putin’e verdiği cevapta bununla da yetinmedi. 2015 senesini, 1465’te kurulan Kazak Hanlığı’nın 550. kuruluş yılı olarak ilan etti. Bundan dolayı Kazakistan’da bu sene içinde başta üniversiteler, okullar ve araştırma enstitüleri olmak üzere çeşitli kurumlar Kazak Hanlığı ile ilgili çok sayıda etkinlik düzenleyecektir. Kültür Bakanlığı da Kasım ayında Cumhurbaşkanı Nazarbayev'in talimatları doğrultusunda Ocak ayından itibaren çekimlerinin başlayacağı 20 bölümden oluşan bir tv dizisi için çalışmaların başladığını duyurdu. Ayrıca araştırmacılar ve araştırma kurumları Kazak Hanlığı ile ilgili çok sayıda araştırma projesi hazırlamakta, kitap ve makale yayınları konusunda çalışma yapmaktadır. Kazakistan hükümeti tüm bunlar için önemli ölçüde mali kaynak ayırmış bulunmaktadır.
Daha önce de Cumhurbaşkanı Nazarbayev “Kültürel Miras” ismiyle tarihi araştırmalar için bir destek program başlatmıştı. Bu programla araştırmacıların yurt içinde ve yurt dışında en eski devirlerden günümüze Kazak tarihi ile ilgili araştırma yapmalarını teşvik etmişti. Bunun için milyonlarca dolar kaynak ayrılmıştı. 2004 senesinde başlayan bu proje sayesinde bugüne kadar binlerce cilt tutarında kitap yayınlandı. Bunlar içinde dikkatimizi çekenler 100 ciltlik “Atalar Sözü”, 15 cilt “Kazak Dilinin İzahlı Sözlüğü”, 12 Ciltlik “Mustafa Çokay’ın Yazılı Mirası” ve 5 ciltlik “Kazak Halkının Etnografik ve Kültürel Değerleri Ansiklopedisi” eserleridir. Araştırmacılar yüksek maliyetlerle meydana gelen bu eserlerin Nazarbayev’in “Kültürel Miras” kapsamında verdiği teşvikler olmadan hayata geçirilemeyeceği konusunda hem fikirdirler. Ayrıca bu program ile Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya ve Türkiye gibi ülkelerden Kazak tarihiyle ilgili arşiv belgeleri ve yazma eserler gibi birincil kaynaklar Kazakistan kütüphaneleri ve arşivlerine kazandırıldı.
Son olarak cumhurbaşkanlığının yabancı devlet adamlarını karşılama törenlerinde 16 tarihi Türk devletini temsilen askerlerin kullanılması dış politika açısından bir takım değişikliklerin olacağının işareti olarak da değerlendirilebilir.
Bu törenlerle, bizim fikrimize göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin geçmişinde 16 büyük küresel devlet kurmuş bir milletin olduğunu dost – düşman herkese hatırlatmakta ve Türkiye’nin artık bölgede ve dünyada aktif bir politika izleyeceğinin işaretini vermektedir.
Ayrıca Erdoğan bununla cumhurbaşkanlığı sarayına gelen yabancı devlet başkanlarına Türkiye’nin binlerce yıllık geçmişi olan ve büyük devletler kurmuş güçlü bir milletin devleti olduğunu hatırlatmaktadır.
Öte yandan eğer törenle karşılanan devlet başkanı kardeş Türk Cumhuriyetlerinden birine mensup ise, o zaman bu 16 asker başka bir mana kazanmakta ve kardeş devlet başkanına Türkiye ile ülkesinin aynı kök ve ortak tarihten geldiği hatırlatılmaktadır. Böylelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikada bundan sonra Türk Cumhuriyetleriyle dostluk ilişkileri ve işbirliği imkanlarını daha da arttıracak politikalar izleyeceği mesajını vermek istediğini söyleyebiliriz.