Her insanın kendine yakın gördüğü, örnek aldığı şahıslar, kendi kahramanları vardır hayatında. Kahraman kelimesi içinde derin anlamlar barındırmaktadır. Kimlere kahraman denir sorusunun yanıtı, bu sözcüğün 3 farklı anlamında saklıdır:
1. Savaşta veya tehlikeli bir durumda yararlılık gösteren (kimse), alp, yiğit;
2. Bir olayda önemli yeri olan kimse;
3. Roman, hikâye, tiyatro vb. edebiyat türlerinde en önemli kişi.
Kahramanlar, bizi tüm hayatımız boyunca takip eder. Çocukken çizgi film kahramanları, masal kahramanları bizi derinden etkiler. Daha sonra okul, üniversite yıllarında kahramanlarımız değişir. Okul yıllarında bazen sevdiğimiz öğretmenlerimiz, roman kahramanları bizim kahramanımız olur. Üniversite yıllarında ise insanın ilgi ve bilgi alanından olanlar, bazen sporcular, bazen sanatçılar, yazarlar, bazen siyasetçiler, bazen bilim adamları vs. kahramanı olur. Hayata adım attığımız çalışma hayatına başladığımızda, evlenip çoluk çocuğa karıştığımızda kahramanlarımız yeniden değişir. Artık hayatın gerçek yüzü ile karşılaşırız. Ve hayatta önemli olan davranışlar bizi daha çok ilgilendirir. Onun için gerçek hayattaki insanlar arasından seçeriz kendi kahramanlarımızı.  
Tarihte birçok kahraman çıkar karşımıza. Onlar arasında tarihe yön veren siyasi liderler de bulunmaktadır. Döneminde dâhi ilan edilen bazı siyasiler gününüzde çoktan tarihin çöplüğüne atılmıştır. Diktatör, milyonların katili Stalin, Mao, Mussolini gibi isimler bugün kin ve nefretle hatırlanmaktadır. Bunun aksine tarihte iz bırakan, adlarını tarih sayfasına altın harflerle yazdıran kahramanlar da vardır. Tanınmış kahramanlar arasında devlet adamları, siyasetçiler, bilim adamları, yazarlar, sporcular vs. mevcuttur. Bu şahıslar büyük bir kitle tarafından bilinmekte ve sayılmaktadır. Bilhassa milli kahramanların adı nesilden nesle intikal etmektedir. Yıllar geçtikçe devleşen ve saygınlığı gün geçtikçe daha da artan, dünyaca tanınan şahıslardan birisi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’tür. Yüzyılda bir dünyaya gelen ender kahramanların yaptıkları işler kendilerinden sonra da uzun yıllar unutulmayacaktır, aksine büyük bir saygı ve sevgi ile anılacaktır. 
İnsanların hayatta para ile satın alamayacağı değerler vardır. Bu değerlerden birisi de saygı ve saygınlıktır. Hayatta öyle insanlar vardır ki, ne siyasetle uğraşır, ne yazar, ne şairdir, sessiz, sakin ve sıradandır. Ancak bu sıradanlığın arkasında kocaman bir saygı ve sevgi saklıdır. 
Gösterişten uzak, sade ve mütevazı bir hayat süren insanlar genelde pek anılmazlar. Fakat ailesinin, çevresinin, dostlarının ve yakınlarının belleklerinde asla silinmeyecek izler bırakırlar. Her ne kadar normal hayatta kahramanlığa pek yer yokmuş gibi gözükse de, aslında kahramanlığa her zaman yer vardır hayatımızda. Kahramanlar sırf savaştan çıkmıyor. Aramızda her daim cesur, mütevazı insanlar arasından çıkan kahramanlar az değildir. Onların yaptıkları yardımları gizli, sevgileri ise karşılıksızdır. Günümüz dünyasında yapılan yardımları şova çeviren insanlar, yaptıkları az bir işin karşılığını bekleyenler çoğunlukta olduğundan, yardımları gizli, sevgileri karşılıksız olan sessiz kahramanlardan pek fazla söz edilmez. Zaten kendileri de bunu istemezler. Zira bu sessiz kahramanlar insanlardan aldıklarıyla değil, verdikleriyle mutlu olurlar. Millet bu sessiz kahramanların omzunda yaşar… 
Her ülkenin, her milletin, her insanın kendi kahramanları vardır. Sizlere bugün Kazan Tatarlarının sessiz kahramanı Safa Devletşah’ı (1926–2013) tanıtacağım. Safa Abzıy (ağabey), Ankara’da yaşayan Kazan Tatarları arasında tanınan ve sevilen bir kişidir. Mevlana Celaleddin Rumi’nin “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.”, şeklindeki öğütlerini kendine hayat felsefesi yapan Safa Devletşah, tertemiz kalbi, samimiyeti ile akarsu gibi akar, etrafını güneş gibi aydınlatırdı. Hoşsohbet olan Safa Abzıy 7’den 70’e her kesim insanla büyük küçük demeden iyi anlaşırdı. Bu değerli insan bugün aramızda değildir, ancak yaptıkları işler, insanların kalbinde bıraktığı izler asla unutulmayacaktır. Safa Abzıy ve ailesiyle ilgili ilk izlenimlerimi ve bu ailenin üzerimdeki etkisini yıllar önce kaleme aldığım yazıda şu şekilde dile getirmişim: “ Türkiye’ye ilk geldiğim yıllarda 1996 yılının kış aylarında Ankara’da Safa ve Saadet Devletşah ailesine ailece misafir olarak gitmiştik. Kapıda, Tatar kadınlarına özgü olan tatlı dilli güler yüzlü Saadet Hanım karşıladı. İçeri geçtik, orada Safa Abzıy (ağabey) düzgün ve akıcı Tatarca konuşması ile dikkatimi çekmişti. Evin düzeni, kurulan sofra, sofradaki Tatar yemekleri, sımsıcak bir sohbet: memleket özlemi ile yanıp tutuşan beni çok etkilemişti. Evin içinde sanki memleket havası vardı. İster istemez aklıma Mehmüt Galeü’nin “Muhacirler” romanının kahramanları Safa ile Sacide geldi aklıma (roman kahramanları ile ev sahiplerinin adları da nerdeyse aynıydı), kendimi kitap sayfalarındaki kahramanların evinde gibi hissettim. Safa Abzıy ve Saadet Hanım’ın evlerine fırsat buldukça seve seve gidiyordum. Bu aileyi tanıdıkça onlara olan saygı ve sevgim daha da arttı. Safa Abzıy ve Saadet Hanım da Çin’in Haylar şehrinden 1950’li yıllarda aileleri ile göç etmişler, burada evlenip aile kurmuşlar, bu evlilikten bir oğul, bir de kız çocukları dünyaya gelmiş, şimdi ise torunları da vardır. Devletşah çifti gibi milli ruhlu Tatarlar var olduğu müddetçe Tatarlar ulus olarak yaşayacaktır.”(Kurban 2014: 192–193). 1 Devletşah ailesine ilk ziyaretim 1996 yılında olmuş ve Safa Abzıy başta olmak üzere eşi Saadet Hanım (1933), kızları Suzan (1958), oğulları Ziya (1959) ve torunları Nur’u (1997) aradan geçen yıllar içinde daha iyi tanıdım ve gönülden sevdim. Safa Abzıy, çevresi tarafından da çok sevilen ve sayılan birisidir. Safa Devletşah’ı Kazan Tatarları arasında kime sorarsanız, onun yardımseverliğinden, insanlığından söz ederler. Devletşah ailesini tanımadan önce eşim İklil Kurban’dan duymuştum Safa Abzıy’ın yardımseverliğini. 1980 yılında ailesiyle Türkiye’ye gelen eşim Safa Abzıy’ın yardımlarımdan sıkça söz eder ve her karşılaştığında ona “biz eski dostlar” derdi. Safa Abzıy, eşime ilk geldiklerinde kiralık ev bulmakta yardımcı olmakla kalmamış, evin boya badanasını bizzat kendi elleriyle yapmış, çocukların okula yerleştirilmesinde yardımcı olmuştur. Yani, eşim ve ailesine Ankara’da ilk yardım elini uzatan insandır Safa Abzıy. Onun yardımı bir tek eşime değil, muhtaç olan herkese yapılmıştır. “Bize soba yakmayı öğretti”, “bize yardım etti” sözleri Safa Abzıy için sıkça dile getirilen kelimelerdir. Safa Devletşah, yardıma muhtaç olanlara, düşkünlere, yoksullara iyilik ve yardım etmesini kendine görev bilen iyiliksever ve yardımsever bir insandı. Bunun dışında Safa Abzıy milliyetçi birisiydi. Uzun yıllar Türkiye’de yaşamasına rağmen Kazan Tatar Türkçesine Türkiye Türkçesini karıştırmadan konuşan yegâne insanlardan birisiydi. Safa Devletşah, Ankara Kazan Tatarlarının Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin üyesi ve 1975–1976 yılları arasında derneğin başkanlığını da yapmıştır. Safa Abzıy, çok sakin biriydi. Sesini yükseltip konuştuğunu hiç hatırlamıyorum. Bir şeylere itirazı olsa dahi bunu sakin bir ses tonuyla açıklardı. 2008 yılının Ağustos ayında Tataristan’ın başkenti Kazan Kremlin’in yanına bir hayırseverin heykelinin dikileceği haberine karşı, “heykel yapılmasın” diye imza toplamıştım. Doğal olarak Devletşah ailesine de uğradım, Safa Abzıy “benim çalıştığım yere sormam lazım, şimdilik imza atamam” dedi. Emekli olduğu halde bile çalıştığı yere bu kadar bağlı olan bu insana saygı duydum doğrusu. Safa Devletşah, adam gibi bir adamdı – ilkeli duruşu, yaptıkları, milletine, ailesine ve işine bağlılığıyla.   
Bu değerli insan 2013 yılının son gününde, yani 31.12.2013 tarihinde aramızdan ayrıldı. 2014 yılının ilk gününün sabahında telefon çaldı, arayan Kazan Tatarlarından diğer büyüğümüz Saide Akış’tı (1923). Saide Abla, “Safa Bey vefat etmiş, haber vereyim dedim. Sizin onu çok sevdiğinizi biliyorum, onun için habersiz kalmayın istedim” dedi. “İlk Türkiye’ye geldiğimizde soba yakmayı bilmiyorduk, Safa Bey öğretti, çok iyi biriydi”, diye ekledi. Aldığım haber karşısında yıkılmıştım… Hemen toparlanıp cenazeye gittik. Soğuk kış günü olmasına rağmen ailesi başta olmak üzere, Kazan Tatarları ve tüm tanıdıkları Emek Camii’nin avlusundaydı. Zira Safa Abzıy’a minnettardık ve onu son yolculuğuna uğurlamak üzere son görevimizi yerine getiriyorduk. İyilik et denize at, balık bilmezse halik bilir, atasözü Safa Devletşah’ın cenazesinde gerçek olmuştu. Cenazeye katılan herkes Safa Abzıy’ın iyiliklerinden söz ediyordu. Yaptığı iyilikler belki zamanında bilinmese dahi, vefatından sonra yapılan iyiliklerinden daha uzun yıllar söz edilecektir. Safa Devletşah, samimiyet, iyilik, yardımseverlik, millet sevgisi, vefa ve en önemlisi insanlığı bize miras bırakan sessiz bir kahramandır ve daima kalbimizde yaşayacaktır.  
Kaynakça:
1. Kurban, Roza, Biz İdil’den, Ural’dan…, İstanbul 2014.
2. Kuşçu, Ülkü; Kuşçu, Hüseyin, Atasözleri ve Deyimler, İstanbul 1989. 
3. Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 10.Baskı, Ankara 2005.
1 Konuyla ilgili daha geniş bilgi, Roza Kurban “Biz İdil’den, Ural’dan…” 2014: 180–194.