Son derece iç karartıcı olan ülke gündemimizi biraz ferahlatıp, gönlümüzü aydınlatan ve bizi umutlandırarak Liverpool galibiyetiyle tur atlayan Beşiktaş’ı kutluyorum. İyi şeylere o kadar hasret kalmışız ki...
Her gün medyaya düşen çok sayıda, olağanüstü vahşi ve korkunç nitelikteki “kadın cinayetleriyle”, her sektörde yaşanan işçi ölümleri ve facia boyutundaki madenci ölümleriyle, resmen bir nüfus planlama görevi haline gelmiş trafik cinayetleriyle, yıllardır süren bölücü katil şebekesi pkk terörüyle ve yine eli kanlı pkk’lı teröristlerin üniversitelerde çıkardıkları olaylarda üniversiteli gençleri öldürmesiyle, basına yansıyan usulsüzlük ve yolsuzluklarla, yargıda, emniyette ve önemli kamu kuruluşlarında hükümetin tabiriyle “paralel yapı (Devlet içindeki cemaat yapılanması)” nın yasa dışı kumpaslarıyla, TBMM’de milletvekili kavgaları, bazı siyasilerin tarihimizde önemli yeri bulunan şahsiyetlere, Cumhuriyetin ve Türk Milletinin değerlerine yönelik abuk sabuk sözleriyle, en ufak bir eleştirinin dahi tutuklanma sebebi olmasıyla, herkesin telefonlarının ve konuşmalarının dinleniyor olduğu baskısıyla, ruhumuz kararmıştı. Koskoca Koç Holding’in tepe yöneticisi ve ortaklarından olan bir işadamı bile “çocuklarımın geleceklerinden endişe ediyorum” diyorsa, gerisini varın siz hesaplayın...
İçerde durum böyleyken çevremiz tam bir cehennem. Irak’ta ve Suriye’de insanlıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan IŞİD terörü, islamı rencide eden vahşetini hergün tüm dünyaya canlı yayınla duyuruyor. Ellerindeki masum insanların kafalarını kesmeleri, şehir meydanlarında toplu infazları, bina tepelerinden insanları aşağı atarak, esir düşenleri diri diri yakarak öldürmeleri, Osmanlı’dan, Abbasiler’den kalma el yazması eserlerin de bulunduğu kütüphaneleri yakmaları, Müzelerdeki tarihi objeleri balyoz ve matkaplarla yok etmeleri, vs.vs. hepsi insanlığımızdan utandıran eylemler olarak tarihin karanlık sayfalarında yerini alıyor. Tabi üzücü olan, bütün vahşetin İSLAM adına yapılıyor olması!!!
Kendi adımıza özeleştiri yaparken, sanki Batı ülkeleri çok mu masum? Asla. Bence esas suçlu ve sorumlu onlar. Yıllardır Asya’yı, Afrika’yı, Ortadoğuyu sömüren, insan ticareti yapan ve köleleştiren, ekonomik çıkarları için doğal zenginliklerini mahveden, olmayan kimyasal silah yalanlarıyla ükeleri işgal eden, yüzbinlerce insanı öldüren onlardı...Bir anlamda ektikleri rüzgarın fırtınasını biçiyorlarsa da esas faturayı bölgenin masum ve biçare insanları ödüyor malesef. Bir anlamda Batı’ya taşeronluk yaptığını düşündüğüm terör örgütleri de silah üreticisi ülkelerin sanayilerinin ayakta kalabilmesi için gereken zemini oluşturuyor.
Beşiktaş’ın zaferi buralara getirdi bizi. “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak” sözünden aklıma geldi yazının başlığı...
İflasın eşiğindeki Batının şımarık çocuğu Yunanistan, açlıktan ölürken fütursuzca Ege Denizinde 16 adamızı işgal etti, bir itiraz duymadık hükümetten. MHP milletvekillerinin konuyu TBMM gündemine getirme çabaları da sonuç almaya yetmedi.
Aslında her şey taa 2003’te Talabani Peşmergelerinin rehberliğinde ABD askerlerinin Süleymaniye’de kafamıza çuval geçirmesiyle başlamıştı. Yani Perşembenin gelişi Çarşambadan belliydi. ABD, BOP eşbaşkanlığı vermiş olsa da yarım asırlık müttefiki Türkiye’nin geleceği ile ilgili olarak pek hayırlı şeyler düşünmediğini bu tutumuyla belli etmişti. Nitekim Ortadoğuda yeni müttefik olarak daha kullanışlı gördüğü Kürtleri sahneye sürerek hem İsrail’i rahatlatacak, hem de bölgenin söz dinlemez devletlerini hizaya getirebilecekti.
Türkiye ise kıraldan daha kıralcı davranarak Suriye konusunda aşırı derecede şahin bir politikayı hayata geçirdi. Daha önceden Başbakanımızın kankası olan Esad’ı bir gecede düşman ilan edip, adını ESED’e çevirdiğimiz Suriye kırizinin ilk günlerinde, halkımızın ruhunu okşamak amacıyla “Şam’daki EMEVİ CAMİSİNDE NAMAZ KILMAK” gibi bir iddia ortaya koymuştuk. Aradan geçen zaman, olayın hiç te zannedildiği gibi çantada keklik olmadığını gösterdi derin strateji uzmanlarına...
Savaşa girmediğimiz Suriye, uçağımızı düşürüp, pilotlarımızı şehit etti...  “Hiç kimse bizim sabrımızı test etmeye kalkışmasın” dedik, demesine ama söylediğimizle de kaldık. Yalnız onunla kalsak yine de şükredecektik. Irak’ta IŞİD tarafından Musul konsolosluğumuz basıldı, Özel Harekat Polisleri dahil tüm personel rehin alındı. Basına sansür koyup konuşulmasını yasakladık. Neyse ki aylar sonra Katar’ın yardımıyla takas yaparak diplomatlarımızı zor kurtardık. Dünya basının iddiasına göre elimizle beslediğimiz IŞİD teröristleri, Suriye’de bulunan  Türk toprağı  Süleyman Şah türbesine saldırmasın diye bir gece eşi emsali görülmemiş bir müthiş bir operasyon yapıp kahramanca toprağımız terkettik ve askerlerimizi geri çektik... Özetle, ŞAM’da namaza giderken evdeki  seccadeden olduk...Allah Türk Milletini beterinden korusun...