Saygıdeğer Önce Vatan Gazetesi okurlarım, ramazan ayını idrak etmiş bulunuyoruz. Bu mukaddes ay süresinde, bazı beslenme kurallarını yerine getirmemiz, sağlığımız açısından bizlere büyük yararlar sağlamaktadır. Biliyoruz ki, Ramazanda uzun süre aç ve susuz kalmak, metabolizmayı önemli ölçüde etkilemekte, bu nedenledir ki, oruç tutanların ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmaması için beslenme konusunda bazı inceliklere, bilimsel uyarılara dikkat etmesi gerekmektedir. Özellikle son yıllarda ramazan ayının yaz mevsimine denk gelmesi ve uzun süreli açlık bu sağlık problemlerinin ciddiyetini büyük ölçüde arttırmaktadır.
On bir ay boyunca günde 3-4 kez beslenmeye alışmış olan metabolizmamız, ramazan ayı boyunca, yani bir aylık sürede alışılmış öğünlerden farklı bir beslenme tarzı gerçekleşmekte, 15-17 saat süren bir açlıktan sonra; aralarında kısa zaman dilimi bulunan iftar ve sahurla bir ayı geçirmek durumunda olduğumuzun bilincinde olmalıyız. Bu zaman içerisinde, özellikle sindirim hastalıklarıyla karşı karşıya kalınmakta, kabızlık, mide yanması, reflü, hazımsızlık en sık karşılaşılan sağlık problemleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sıkıntıları en aza indirmek için iftar ve sahurda beslenmemize dikkat etmemiz kaçınılmazdır. İftarda çok yağlı, salçalı, kızartılmış, ağır hamur ve et yemeklerinden, ağır tatlılardan kaçınmamız gerekmektedir. Oruçlu olduğumuz günlerde iftarla sahur arasında 3-4 öğün beslenmeye çalışmalıyız. Böylece hem mideyi yormadan, hem de normal günlerdeki 6 öğün düzenini çok bozmadan ramazan ayını geçirmiş oluruz. İftarda mideye çok yüklenmemek, hızlı yememek gerekir. Hafif bir çorba, iftariyelikle ve bir dilim ekmekle başlayıp, yaklaşık 15 dakika aradan sonra ana yemeklerle devam etmeliyiz. Çünkü beynimizin hipotalamus bölgesinde bulunan açlık-tokluk merkezi yaklaşık 20 dakika içinde tokluk hissine ulaşabilmektedir. İftarda dikkat ettiğimiz gibi sahurda da beslenmemize özen göstermeliyiz. Sahur öğünü mutlaka yapılmalıdır. Özellikle ramazanın bu sene temmuz ayına denk gelmesi, uzun süreli açlık ve susuzluk vücudumuzun ihtiyaçlarını arttırmaktadır. Bu sebeple sahuru ihmal etmemiz gerekir. Sahurda da iftarda olduğu gibi ağır yemeklerden, yağlı, kızartılmış yiyeceklerden uzak durmalıyız. Daha çok kahvaltılık tarzı yiyecekler, tost, börek, çorba gibi seçenekleri tercih etmeliyiz. Bol sıvı alımına da özen göstermeliyiz. İftarda ramazan pidesi tüketilirken, sahurda tam buğday, çavdar veya yulaf ekmeği tüketmek, daha geç acıkmamızı sağlar. Riskli kişiler olarak adlandırdığımız grup, mutlaka hekimlerine danışmalıdır. Zira oruç tutmak sağlıklı müslümanlara farzdır; bu nedenle riskli grupta bulunanların mutlaka hekimlerinden izin alarak bu ibadeti yerine getirmeleri önemlidir. Kalp-damar ve yüksek tansiyon hastalığı olup ilaç kullananlar, diyabet hastaları, böbrek yetmezliği ve diyaliz hastaları, kanser tedavisi görenler, çocuk ve yaşlılar ile hamileler riskli grup olarak nitelendirilmektedir. Sahurla iftar arasındaki uzun süreçi aç ve özellikle de susuz geçirirken günlük yaşamın ve sağlığınızın etkilenmemesi için Ramazan’ın önemli gereklerinden birisi olan sahur öğününün yapılmasının önemsenmesi ve ihmal edilmemesi gerekmektedir. Bazı rahatsızlık durumlarda oruç tutmak sağlığı olumsuz etkileyebilir. Kronik rahatsızlığı olan ve buna bağlı düzenli ilaç kullanması gereken bireylerin bu düzeni bozarak oruç tutmaları sağlığı olumsuz etkileyebilir. Bunun dışında hamileler, emzikliler, gelişme çağındaki çocuklar, özellikle kalp ve böbrek hastaları, mide ülseri, safra kesesi iltihabı veya taşı olanlar, karaciğer yetmezliği olanlar ve ağır enfeksiyon geçirenlerin oruç tutması da sağlığı olumsuz yönde etkileyebileceği ifade edilmektedir.
Bu nedenledir ki, bu kutsal ibadeti yerine getirecek kişi çok bilinçli olmalı. Hatta kendi kendinin doktoru olabilmelidir.
Sağlıklı ramazanlar diliyor, saygılar sunuyorum.