Hazinede para kalmayınca, vezir padişahın huzuruna çıkar ve “hünkârım hazine tamtakır yeni vergi koymamız lazım” der.
Padişah kavuğun altından bakarak;
“Ne vergisi koyalım” diye sorar
Vezir;
“Padişahım her köprüye bir adam koyalım her geçenden iki akçe alsın” der.
Padişah kabul eder ve her köprüden her geçenden iki akçe alınmaya başlanır.
Padişah bir süre sonra vezire sorar; “Söyle bakalım tebaamdan şikâyetçi olan var mı?”
Vezir; “Yok hünkârım herkes düzenli ödüyor.”
Padişah; “Madem öyle iki akçeyi dört akçe yapın” der.
Vezirler emir buyururlar. Vergi toplayanlara her bundan böyle köprüden her geçenden dört akçe alına diye emir buyururlar.
Padişah bir süre sonra tekrar veziri yanına çağırır. “Söyle bakalım halktan şikâyet var mı?”
Vezir; “Yok sultanım herkes kuzu, kuzu ödüyor”
Derken on akçeye kadar çıkarır padişah.
Tekrar vezire sorar “Nedir durum?”
Vezir; “Hünkârım gayet iyi gidiyor” der. Padişah; “Vergicilerin yanına birde başka birini koyun. Vergisini veren herkese on sopa vurula” der.
Padişah, bir süre sonra tekrar vezire sorar. “Nedir durum” der.
Vezir; “Her şey yolunda sultanım. Vergisini ödeyen sopasını yedikten sonra evlerine gidiyorlar”
Bu duruma içerleyen padişah; “Benim bile kanıma dokunmaya başladı. Halkı toplayın birde onları dinleyelim” der. Meydanda toplanan halka padişah “Ey halkım varmı şikâyetiniz” diye yüksek sesle sorar. Fakat çıt yoktur tekrar sorar, aynı sessizlik.
Padişah hiddetlenir. “Ulan taş üstünde taş, omuz üstünde omuz koymam var mı şikâyeti olan hemen söylesin”
Arkalardan cılız bir ses çıkar. Padişah bir an ümitlenir hah der en sonunda bir itiraz var galiba diye düşünürken. Söyle bakalım nedir şikâyetin?
Adam çekinerek; “Sultanım o köprünün ortasındaki iri adam var ya”
Padişah; “Ee..ne olmuş ona?”
Akşamları çok kalabalık oluyor hünkârım. Zira kuyruk çok uzun oluyor. Sopa sırasının gelmesini beklerken eve geç kalıyoruz. Sopa atıcıların sayısını biraz çoğaltsanız hünkârım.
*    *      * 
İnsan, pis ve kötü bir ortamda uzun süre kalınca bulunduğu ortama uyum sağlamaktadır. Çalıştığı işyerindeki deri, kimyasal veya mezbaha olabilir. Bir süre sonra burada çalışanların artık bu kokuları algılamadığı görülmüştür. Bünye ortama uyum sağlamıştır. Kokular ilk günkü gibi ekmek parası uğruna katlanılan yerde kötü kokular alınamaz, rahatsız edici boyutlardan çıkmıştır. İçinde bulunulan ortama uyum sağlamadır, fiziki anlamda.
Düşünce bazında da uyum sağlayabilir mi insan... Maalesef evet. İçerisinde bulunulan sağlıksız, etik kuralların hiçe sayıldığı, vurgun, soygun, her türlü gayri ahlaki bir ortamda, aldırış etmeden yaşayabilmek... Özgürlüklerin yok olması, baskı zulmün devamlılığı, hukukun çiğnenmesi, birey haklarımızın kısıtlanması, tüm olumsuzluklara ve yozlaşmaya rağmen tüm bu atmosferi solumaktan rahatsızlık duymamaya doğal karşılamaya başlıyoruz. Hâlbuki ortam dışından bakınca, ne kadar berbat bir şartlarda yaşanıldığı ancak o zaman farkına varılabiliyor. Ortadoğu’ya bu noktadan bakınca ne görüyorsak biz gelişmiş demokratik ve hukukun üstün olduğu yerlerden nasıl görünüyor uzu düşünmemiz gerekmektedir.
Bilerek veya bilmeyerek bu koşulları yaratanlar, toplumun rüşveti, adam kayırma, yolsuzluk ve hile düzen siyasetinde uzun süre yaşayan milletlerin, ayakta kalamayacak olmalarıdır. Bu gidişe bir an önce bir dur dememiz, kurtuluşumuzun çaresi farkına varmak, hukuku hâkim kılmak, yaşadığımız şartların pis bir ortam olduğunu anlatabilmek ve mümkün olduğunca bir an önce temiz havayı soluyabileceğimiz imkânının var olduğunu, bakış açısını değiştirmekten geçtiği bilincine varmak. Kötü kokuların olduğu bir yerde yaşamak istemiyorum diyerek, ilk adımı her Türk vatandaşı atmalı attırmalıyız. Başka seçeneğimiz yoktur maalesef.
Kendimizi ve bakış açımızı değiştirmediğimiz sürece şartlarda değişmeyecektir.