Irak ve Suriye’nin Sünni bölgelerinde İngiltere büyüklüğünde bir coğrafyayı ele geçiren bir terör örgütü (IŞİD) 15 Mayıs Pazar günü Irak’ın Sünni bölgesi Enbar’ın Başkenti Ramadi’yi de alarak Irak’ın Suriye sınırındaki bölgeyi tamamiyle kontrolü altına almış oldu. ABD’nin Irak yönetimine verdiği askeri ve mali desteğe rağmen IŞİD’ın, Ürdün ve Suriye’ye uzanan yolların kavşak noktasında bulunan stratejik öneme sahip Ramadi’yi ele geçirmesi birbiriyle çelişen yorumların yapılmasına neden oldu. 17 Haziran’da başlayacak Ramazan öncesinde Musul’un geri alınması operasyonun başlatılması beklenirken, IŞİD’in Bağdat’ın 100 kilometre batısındaki Ramadi’yi ele geçirerek Irak’ın batı bölgesini bütünüyle kontrol altına alması Washington’u karıştırırken, Irak’taki ABD’li diplomatların, Bağdat’ın boşaltılması anlamına gelen “Acil Durum Planı”nı devreye sokarak, Amerika ve çok sayıda Batılı ülkenin diplomatik misyonunun bulunduğu Yeşil Bölge’de tahliye tatbikatı yaptıklarına ilişkin haberler duyuldu.  
ABD Başkan Yardımcısı J. Biden’ın Mesut Barzani’ye, “Kürdistan’ın bağımsızlığını görmeye ikimizin de ömrü yeter” dediği, IŞİD’ın Suriye’nin yarısını kontrol altına alarak “Kürt Koridoru”nu Akdeniz’e ulaştırdığı günlerde ABD’yi karıştırdığı söylenen  “Ramadi bozgunu”nu nasıl okumalıyız? 
DÜNYANIN KADERİNİ BİR TERÖR ÖRGÜTÜ MÜ BELİRLİYOR?
Dünyanın kaderini Ortadoğu merkezli operasyonlarla bir terör örgütünün çizdiği kabul edilebilir bir gerçek midir? 
Olguların değil, algı operasyonlarının belirleyici olduğu günümüzde, gazete sayfalarında ve televizyon ekranlarında anlatılan hikayelerin inandırıcılığı önem kazanmaktadır. Baştan beri, bir terör örgütü değil, bir devlet aklıyla hareket etmekte olan IŞİD’in Sünni Irak’ın Başkenti Ramadi’yi alarak Bağdat’a yürümesinin Washington’u karıştırdığı, Cumhuriyetçi Parti’nin Senatörü John McCain’in yaşanılan başarısızlıktan Türkiye’nin yardımını sağlayamayan Başkan Obama’yı sorumlu tuttuğu yazılıp çizilse de,  ABD’nin,  bölgedeki 22 ülkenin siyasi haritasını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu Projesi adım adım hayata geçirilmektedir. 
Ortaya çıktığı günden bu yana “acımasız bir İslami terör örgütü” görüntüsü altında Irak ve Suriye’nin Sünni bölgelerinde İngiltere büyüklüğünde bir alanı kontrol altına alıp devlet ilan eden IŞİD karşısında ABD’nin ve Batılı ortaklarının aciz ve çaresiz kaldıkları hiç de inandırıcı değildir. 1990’da, gaza getirilerek Kuveyt’e sokulan Saddam’ın yeni nesil silahlarla donatılmış düzenli ordusunu, oluşturdukları bir koalisyon gücüyle tepeleyen ABD ve Batılı ortaklarının bir terör örgütü karşısında aciz ve çaresiz kaldıkları düşünülebilir mi? 
IŞİD’ın petrol ve doğalgaz operasyonlarından sorumlu liderlerinden Ebu Sayyaf’ı eliyle koymuş gibi bulup bombalayan ABD’nin, Irak’ın bütünlüğü açısından stratejik öneme sahip Ramada’nın terör örgütünün eline geçmesi Washington’da, “bozgun”,  “geri çekilme” ve “Obama’nın IŞİD startejsinin çökmesi” olarak yorumlansa da, asıl amaç, ABD’nin ve Batılı ortaklarının, Libya örneğinde olduğu gibi, bölgeye bir “kurtarıcı” olarak daha güçlü dönmelerine  gerekçe oluşturacak koşulların oluşmasını sağlanmasıdır. 
Kükürt oranı sıfır olan “tatlı petrollerini” yağmalamak için, kaosa ve iç savaşa sürükledikleri Libya’yı “kurtarıcı” olarak işgal eden, ülkeyi ikiye bölen Batılı ortakların IŞİD karşısındaki “çaresizlikleri” (!), Ortadoğu’daki ülkelerin siyasi haritalarının yeniden çizilmesi tamamlanana kadar süreceğe benziyor. Çünkü, bölgede devlet vicdanıyla, uluslararası hukukla açıklanması mümkün olmayan katliam, yağmalama, tecavüz, insanlık mirası eserlerin tahrip edilmesi gibi operasyonlar IŞİD eliyle gerçekleştirilmektedir.
ORTADOĞU’DAKİ GELİŞMELERİN SORUMLUSU OBAMA VE TÜRKİYE MİDİR? 
Gelişmelerin ilginç yanı, bölgede olan bitenden Obama ile Türkiye’nin sorumlu tutulması.. 
Peki, nedir Obama’yla Türkiye’nin ortak yanları?
Cumhuriyetçi Parti Senatörü McCain şöyle açıklıyor bu ortak yönleri:  
“Obama yönetimi 2011’de Irak’tan erken çekilme kararı aldı ve sadece IŞİD’e odaklanıp İran’ın desteklediği Esad Rejimi’ni ve İran’ın bölgede artan etkisini es geçti.  (…) ABD, Beşar Esad yönetimi altındaki Suriye Rejimi’ni hedef almada isteksiz olduğundan, Suriye rejimini IŞİD’den daha büyük bir tehdit olarak gören NATO müttefiği Türkiye de, kuvvetlerini yollama ya da IŞİD’e karşı savaşa yardım etme konusunda isteksiz. Eğer ABD Türkiye’nin işbirliğini kazansaydı, Kuzey Suriye için Türkiye’nin üslerini kullanabilir ve ABD uçakları böylece yaklaşık beş saat uçuş tasarrufu sağlayabilirdi. Maalesef Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan olmak üzere İran’ı dört ülkede görüyorken bizim odağımız sadece IŞİD.”
Yalnızca McCain’in değil, Pentagon da aynı görüşte; “IŞİD’e karşı mücadelede Türkiye’nin üslerinin koalisyon kuvvetlerine açılmasının askeri açıdan büyük fark yaratacağını, fakat bu konuda şimdiye kadar Türk hükümetinden olumlu yanıt alamadıklarını” belirten bir Pentagon yetkilisi, “Bu işbirliği olsaydı koalisyona önemli katkı sağlardı.  McCain’in işaret ettiği, ABD ve Türkiye arasında Esad Rejimi’ne bakış konusundaki farklılıkları hala devam ediyor” diyor. 
ABD’NİN IŞİD’İN ARKASINA SAKLADIĞI HEDEFLERİ
Dikkatlice irdelediğimizde, ABD’nin çeşitli gelişmelerin ardına gizlemeye çalıştığı asıl amacının BOP’u ve bu bağlamda en önemli hedeflerinden biri olan “Kürdistan Koridoru”nu hayata geçirmek olduğu anlaşılıyor. ABD, 1990’daki I. Körfez Savaşı sonrasında 36. Paralel buyunca böldüğü Irak’ın kuzeyini ana gövdeden koparıp burada çekirdek bir Kürt devleti kurma çalışmalarını başlatmıştı. Irak’ın işgalinden sonra, Arap Baharı rüzgarlarıyla kaosa, iç savaşa sürüklenen Suriye’nin kuzeyinde, IŞİD eliyle gerçekleştiren operasyonlarla Ayn-el Arap (Kobani) ve çevresindeki Arap ve Türkmenlerin kovulmasıyla Kürt ağırlıklı bir bölge oluşturuldu. Irak’ın kuzey parseliyle Suriye’nin kuzey parselinin birleştirilmesi, yani “Kürt Koridoru”nun tamamlanması gerekiyordu. İran ve Rusya’nın Esad’a güçlü destek vermeleri, Obama’nın Esad’ın vurulması konusunda ayak sürümesi nedeniyle planın hayata geçirilmesi gecikti. TSK da baştan beri Türkiye’nin izlediği Suriye politikasında komşusunun içişlerine karışmamak taraftarıydı.
Obama neo-conlar tarafından devredışı bırakıldı, kaptan köşkünde daha çok Başkan Yardımcısı Joe Biden görünür oldu. ABD’nin “terör örgütü” olarak nitelediği IŞİD operasyonlarına devam etti. Yayınlanan son haritalarda da görüldüğü gibi, Irak’ın üçte biri ve Suriye’nin yarısı IŞİD’ın kontrolü altında. Yani, Irak’ın kuzey parselinden başlayan “Kürt Koridoru” Suriye’nin kuzey parselinden Akdeniz’e uzanmış durumda.  
ABD BAŞKAN YARDIMCISI BİDEN NE DEMEK İSTİYOR?
“Ramadi bozgunu ABD’yi karıştırdı” yorumları aklınızı karıştırmasın, IŞİD operasyonları üzerinden Batılı dostlarımızın ulaşmak istedikleri hedef, ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın Barzani’ye söyledikleriyle netleşmiştir: “Sayın Başkan müsterih olun, ikimizin de ömrü Kürt devletini görmeye yetecektir.” 
Türkiye’yi zor günlerin beklediğini söylemeye gerek yok. Bu toprakları vatan kabul eden herkesin çok dikkatli olması, Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da olan bitenden dersler çıkarması gereken bir süreçten geçiyoruz. Şunu asla unutmayalım: ABD’nin Türk’ü ya da Kürt’ü mutlu etmek gibi bir kaygısı yoktur. 
11 Eylül 2001’deki İkiz Kuleler şoku sonrasında Afganistan’ın işgal emri verildiğinde, “Haçlı Seferleri Başladı!” diye çığlık atanların Müslümanlara ne gözle baktıkları bellidir. Yüzyıllar süren Haçlı Seferleri boyunca sıradağlar gibi yanyana duran Kılıçaslan’ları, Selahattin Eyyubi’leri geçip “Kutsal Topraklar”a ulaşamayanların, ancak PKK eliyle çıkarttıkları kardeş kavgası sonrasında Irak’a girebildikleri gerçeğini asla unutmayalım..