40 bin öğrencinin sorgusuz sualsiz  İmam Hatip Liselerine kayıt yapılması ile  "restorasyon dönemi" tam gaz devam ettiğini gösteriyor. Hiç de etik olmayan bu uygulama, dünya eğitim- öğretim yaşamındaki gelişmelerle ne derece örtüşüyor.
Son yıllarda yürütülen çalışmalarla alışıla gelmiş eğitim politikalarının ne denli yanlış olduğunu gözler önüne sermiştir. Dünya bu yeni metotla uğraşırken biz ise 12 senede 70 bin İmam Hatip öğrenci sayısını 700 binlere çıkarmışız! Tam on kat artmış. "Dindar Gençlik" politikası ancak böyle olur. Ben bildim bileli maarif politikası adeta yaz-boz tahtası gibi.. Bu defa ki daha da başka! Memlekette o kadar çok imam ve hatip açığı var ki okul sayısı 450 den 950'ye çıkarıldı.
Halbuki dünya, bu 180 derecelik geri dönüşlerden öte eğitimdeki başarıyı nası daha artırırız gayreti içerisinde. Kreşten ta üniversitelerdeki eğitime kadar tümünü içine alan bir uğraşı, bir büyük araştırma... Örneğin, yapılan bir araştırma öğrencileri derslerde pasif bir dileyici konumuna indirgememek gerektiğini ortaya koyuyor. Üniversitede bir hocamız vardı. Amme Hukuku dersi hocası Ord.Prof. Recai Galip Okandan, kitabı çok kalın ve 2 tane idi. Hoca bir anlatırdı aç kitabını takip et. Kendi kitabıydı zira. Çoğumuz uyuklardı, o ise kesintisiz anlatırdı. Dikkatimizi bir türlü derse veremiyorduk.
Küçük çocuklarda odaklanma ve dikkat dağılması konusunda, yuva çocuklarının dikkatinin dağılmaması için sınıfların nasıl döşenmesi gerektiği araştırılmış. Duvarları resimlerle süslü bir sınıf ile duvarları boş bırakılmış sınıflarda ders gören öğrenciler karşılaştırılmış. Duvarları boş sınıflarda okuyan çocukların derslere daha çok odaklandığı ve dersi daha iyi anladıklarını ortaya çıkartmıştır.
Öğrencilerin, bir eğitmenin yol göstermesi ile değil, kendi başlarına bazı olguları keşfetmeye çalışmaları olarak tanımlanan "keşfederek öğrenme" yöntemi son yıllarda çok moda. Velilerin okulda çocuklarının  çok fazla zorlanmasına pek sıcak bakmasalar da, çocukların bir miktar zorlanmasına ve hata yapmasına izin vererek, bu şekilde hem daha iyi öğrendikleri, hem de daha verimli oldukları gözlemlenmiştir.
Yüksek okullarda fen bölümü öğrencileri sınıflarda pasif dinleyici (bizdeki gibi) oldukları zaman dersi anlamakta zorlanıyor. Halbuki aktif öğrenme adı verilen yöntem ile öğrenciler tartışarak, araştırarak, sorular sorarak dersi daha iyi anlama şansına kavuşuyor. Aktif öğrenme yönteminin tanındığı sınıflarda öğrenciler pasif olarak dersi dinlemek yerine soruları yanıtlıyor, problem çözüyor, çözümleri aralarında tartışıyor ve konu hakkında muhakeme yürütüyor. Bütün bunları yaparken de öğretmenlerinden düzenli olarak geri bildirim alabiliyor.
Zekice kotarılmış sorular düşünmeye sevk eder, daha gelişmiş bir anlayış düzeyi gerektirir, basit bir ezberden çok temel kavramların iyice anlaşılmış olduğunu gösterir. Sınıfın çoğunluğu soruyu yanlış anlamış ise öğretmen öğrencilerinden kendi aralarında tartışmalarını ister. Bu arada öğretmen bu tartışmaları dinler ve öğrencilerini anlamadıkları noktalarda aydınlatır. Bu yöntemde öğretmen zamanın büyük bir kısmında konuşmakla geçirse bile öğrenciler öğrenmeye hazır oldukları için daha dikkatli dinlerler; konunun niçin önemli olduğunu ve hangi sorunların çözümünde kullanılabileceğini kavrarlar. Sonuçta konu, anlamsız olgu ve verilerden oluşan bir bütün olmaktan çıkar, anlam kazanır.
İşte böyle! Dünya eğitimde nerelere ulaşmış, nelerle uğraşıyor, biz ise yine yeniden ezberci eğitime nasıl döneriz; onun uğraşı içerisindeyiz. Yazık!