NPT antlaşması başlangıçtan itibaren hileli bir antlaşma olarak yürürlüğe girmiştir. Antlaşmanın başlangıcında; tam bir silahsızlanma antlaşmasına bağlı olarak, nükleer silahların yapımının durdurulmasını, mevcut bütün nükleer silah stoklarının ortadan kaldırılmasını ve ulusal askeri depoların nükleer silahlardan arındırılmasını ve bunların atıcı araçlarının ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla ifadesi kullanılmış, nükleer silah tekeline sahip ülkelerin de nükleer silahlardan arınacağı, hatta tam silahsızlanmadan söz ederek konvansiyonel silah yapımının durdurulacağı vaat edilmiş anlaşma BM üyesi birçok devlete imzalattırılmıştır. Antlaşmanın 1. Maddesi şöyledir: 

Andlaşmaya taraf nükleer silah sahibi her devlet, nükleer silahları veya diğer patlayıcı nükleer araçları ya da bu gibi silahların veya diğer patlayıcı araçların kontrolünü, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kime olursa olsun, devretmemeyi ve nükleer silah sahibi olmayan herhangi bir devlete, nükleer silahları veya diğer nükleer patlayıcı araçların kontrolünü elde etmesi için herhangi bir şekilde yardım, özendirme veya isteklendirmede bulunmamayı üstlenir. Antlaşmanın birinci maddesi nükleer silaha sahip ülkelere daha başlangıçtan itibaren tekel kurma hakkı vermiştir. Antlaşmanın 2 ve 3. maddesinde nükleer silahlara sahip olmayan ülkelerin sorumluluğundan ve nükleer silah elde etmemesini garanti altına alan ifadeler yer almaktadır. Antlaşmanın 10. maddesinin 1. fıkrasında: Taraflardan her biri, ulusal egemenliğini uygulayarak, Antlaşmanın konusuna giren olağan üstü olayların ülkesinin yüksek çıkarlarını tehlikeye düşürdüğüne karar verirse, Antlaşmadan çekilme hakkına sahip olacaktır; denmesine rağmen anlaşmaya taraf veya antlaşmadan çekilen hiçbir ülkeye bu hak verilmemiştir. Nükleer teknolojiyi barışçıl amaçla geliştirmeye çalışan ülkeler bile tehdit edilmiştir.

Bu yüzden K. Kore krizini değerlendiren İran Cumhurbaşkanı Ruhani, "Bugün Kuzey Kore kendi varlığı için ve tehditlere karşılık bu yolu seçmiştir. Washington sürekli Kuzey Kore’yi tehdit edince, Pyongyang da karşılığında yeni bombalar deniyor" demiştir.

1970 NPT Antlaşması, hukuki metin olarak sakat doğmuş bir antlaşmadır. Hileli bir antlaşmadır. Nükleer tekele sahip ülkelerin ellerindeki nükleer silahları hangi tarihte ortadan kaldıracakları, bunu nasıl yapacakları ile ilgili herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Hatta Antlaşmanın kendisinin süresi 25 yıl olarak belirtilmiş olmasına rağmen nükleer silahların topyekûn ortadan kaldırılması ile ilgili herhangi bir hüküm ve süre konmamıştır. Bu yönüyle bu antlaşmayı ilk 5 büyük devlet (Nükleer silah tekeline sahip devletler: P-5) ihlal etmiştir. 

NPT Antlaşmasıyla; atom silahına sahip ülkelere karşı, diğer ülkelerin ulusal çıkarlarını korumak, kafa tutmaya teşebbüs etmek büyük tehlike haline getirildi. Bu yönüyle bu antlaşma öteki ülkelerin içişlerine karışmayı temin eden, barışçıl nükleer teknolojiye erişmeyi de engelleyen bir muhtevaya bürünmüştür.

Bu antlaşmanın mantığına göre: "Atom silahı elde etmiş ülkeleri tehdit etmek tüm dünya için çok büyük bir tehlike demektir" Antlaşmaya göre “Onların elindeki silah stoku tehlike olarak görülmediği gibi öteki ulusları baskı altına almanın aracı olarak görülmektedir.” Hem antlaşmadan çekilme hakkı vermekte hem de çekilen ülkenin nükleer enerji/silah yapım faaliyetleri BMGK tarafından cezalandırılabilmektedir. Yani antlaşmaya taraf olmamak, serbest kalmak anlamına gelmemekte, aksine nükleer silah elde etmemek yükümlülüğü devam etmektedir.

Silahlanma, bir devletin ya kendi güvenliğini sağlamak ya da diğer ülkelerle arasındaki silah dengesini kendi lehine değiştirmek için askerî teknolojisini ve sahip olduğu silah miktarını artırmasıdır.

Varlığını sürdürmek, çıkarlarını korumak, ideolojiyi yaymak, silah endüstrisini ayakta tutmak ve askerî teknolojiyi desteklemek gibi sebepler silahlara sahip olma gerekçelerinden sadece birkaç tanesidir.

Taraflar arasında hiçbir düşmanlık olmasa bile bir devlet diğer devletin silahlanmasının kendisi için bir güvensizlik olduğunu düşünür. Böyle bir durum, tarafları karşılıklı silahlanmaya itmektedir.

Çünkü artık taraflardan birinin ilk vuruşla diğerinin tüm gücünü ortadan kaldırma durumu söz konusu değildir. Karşı tarafın hasar açma kapasitesi caydırıcılığın temel taşıdır. Taraflardan biri karşı tarafın kökünü kazıyacak kapasitede silah gücüne sahip ve karşı tarafın da mukabele gücü yoksa güçlü olan tarafın tehditleri keyfi ve denge gözetmeden yapılabilecektir. Irak ve Libya’ya müdahale, Afganistan’daki zulüm böyle bir savaş mantığına dayanmaktadır. Akıllı devlet güvenliğini hasmın iradesine teslim etmeyen devlettir. Tarih boyunca zayıflara hiçbir zaman acınmamıştır.

Silahsızlanma; kavram olarak savaş materyallerinin sınırlanması, denetlenmesi, azaltılması ya da tamamen ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir.

Uluslararası barış ve güvenliği sağlamaya yönelik çabaların içinde mutlaka silahsızlanma da olmalıdır. Tek başına barışı sağlaması zor olsa da silahsızlanmayı uluslararası barış ve güvenliği sağlamaya yönelik çok sayıda girişimin bir parçası olarak düşünmek gerekir. Silahsızlanmanın başarılı olması için; karşılıklı, dengeli ve adil olmalıdır. Ellerinde Dünyayı birkaç kere yakacak nükleer silah kapasitesi varken, öteki ülkelerin elindeki taşı silah saymak uluslar arası güvenliği tehdit eder, gizli silahlanmanın yolunu açar, beklenmedik sürprizlerle karşılaşarak (ummadık taş baş yarar) tarihten çekilip giderler. (K. Kore’de böyle yapmaktadır.)

2012 itibarıyla dünyadaki toplam askerî harcamalar 1,7 trilyon doları bulurken ABD’nin tek başına askerî harcamaları 700 milyar dolara ulaşmıştır. ABD dünyadaki toplam askerî harcamaların yüzde 40’nı gerçekleştirmektedir. ABD’den sonra 166 milyar dolarla (yaklaşık % 10’u) Çin gelirken, Rusya’nın 90 milyar dolar, Fransa, İngiltere ve Almanya’nın askerî harcamaları ise 60 milyar dolar dolayında seyretmektedir. Türkiye ise 18 milyar dolar ile ilk 15 ülke arasında yer almaktadır. (Bu gün bu rakam toplam 2 trilyon dolar ve ülkeler arası dağılım hemen hemen aynıdır.)

NPT Antlaşması; ABD ve BMGK’nin diğer 4 daimi üyesine nükleer silah elde bulundurma-tehdit etme ve küresel kabadayılık rolünü vermektedir. 5 daimi üye bu rolden fazlasıyla memnun bulunuyor. Hindistan-Pakistan ve Bengaldeş’i içine alan 2 milyar nüfus, İslam dünyasını temsil eden 2 milyar ve Afrika’nın 1 milyarı aşan nüfusu BMGK’inde ne bir ağırlığı vardır, ne de temsil gücü vardır. Bu durum böyle gitmeyecektir. K. Kore bir kıvılcımdır. Adaletsizlik zirveye çıktığında bütün sistemler çöker. NPT antlaşması 10-15 yıl içinde çökecektir. BMGK’nin icra ve yasal gücü giderek aşınacak, yeni bir BM yapısı kurmak gerekecektir.

Devam edeceğiz