Düşman bellediği takımın cenaze namazını kılanlar…(Hayal ürünü değildir)

Maçın sok dakikasında sahaya atlayıp hakemi tekme tokat dövenler…

İstemediği neticelerle karşılaşınca camı, çerçeveyi, koltuğu kırıp kendisine ve çevresine zarar verenler…

Daha da ileri gidip, takımı şampiyon olamadı diye intihar edenler

Sahadaki top koşturanların da insan evladı olduğunu unutup, parayla izlediği adamlara tanrısal misyon yükleyenler…

Sonra da bu adamlara, en ufak hatalarından dolayı soy sop bırakmadan enteresan küfürler savuranlar…

Oyuncusundan antrenörüne, masöründen malzemecisine, aşçısından şoförüne koskoca bir takımı taşıyan otobüse silahlı saldırıda bulunanlar…

Evine ekmek, çocuğuna çikolata götürmek yerine kazandığı parayı kumara yatıranlar…

‘’Sarı mavi yeşil meşil fark etmez /Yürüyoruz aynı yolda biz/ Futbol şiddettir futbol holiganlıktır/Futbol adam bıçaklamaktır’’ gibi -ironi olduğunu varsayarak hayata tutunduğumuz- ofansif besteleri çıldıra çıldıra haykıranlar…

Hatta yukarıda ‘’motto’’sunu belirttiğim nevrotik taraftar felsefesini eyleme döküp sportif terörizmin baş muhafızı olanlar…

Futbolun; ekstrem paraların döndüğü, hızla büyüyen, büyüdükçe de şekil ve amaç değiştiren kapitalist bir endüstri haline geldiğini göremeyenler…

Futbolu hayatın bir rengi olarak değil, ölümsüz bir dava, bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadele olarak görenler…

Tüm bu …ler ya da …lar, psikiyatrların yakından ilgilenmesi gereken patolojik vakalardır. Çözümleme aşamasında derine inilmesi gerekir. Problemlere kişisel bakmaktan ziyade toplum sistematiğinin derinliği ve onu şekillendiren etmenler irdelenmelidir. Olaylara yüzeysel bakmak, kestirme çareler aramak sorunu yalnızca ileri iter.

Çünkü kaba tabirle beyin, belirli müdahalelerle kontrol atına alınıp, sosyal düzeni bozucu -ya da çıkarlara set koyucu- aşırılıklardan korunabilir. Fakat ahlak ve erdem gibi olgular yaptırım sistemiyle biçimlendirilemez. Bunlar içgüdüseldir.

Yani küçük çaplı veya göstermelik cezalar kitlesel anormallikleri kökünden kazımaz. Yahut her olaydan sonra içi boş TV yayınları yapıp, birilerini, bir şeyleri yalandan kınamak beklenilen verimi sağlamaz. Ne de olsa bu işin yorgan altı; ‘’Reyting Haşmetmeabları’’nı kirli ellerle avuçlamaktır. Bu nedenle toplumsal normlarda radikal değişiklikler hâsıl olmaz. Hepten de yok sayılamayacak bir etki söz konusu olsa bile sosyal dinamikler sebebiyle etkinlik süreci kısıtlıdır.

Bu yüzden bütün suçu memleketimin tuhaf insanlarına atmayalım.

Bu dekoru kurgulayanların ve bu dekorun yıkılmaması için toplumsal pratiklere bin bir kanaldan şekil vererek insanların bilinçaltına nüfuz edenlerin hiç mi suçu yok?

Futbolu toplum üzerinde uyuşturucu olarak kullananlar, futbola çeşitli siyasi görevler yükleyip onu politik bir perde haline getirenler çok mu masum

Sürekli temiz ve adaletli oyundan dem vurup futbol kapitalizminden nemalananlar, kiminin ekmek teknesi kiminin de hafta sonu keyfi olan bir sporu gereksiz rakamların döndüğü olağanüstü bir israf endüstrisine çevirenler çok mu iyi niyetli?

Milli sporu triatlon olanların da dediği gibi ‘’22 adamın bir topun peşinde tepindiği anlamsız ve banal bir spor(!)’’ olan futbolu; basit bir eğlence, tatlı bir rekabet, göreli bir gurur kaynağı olmaktan çıkarıp insanları deli divane eden, anarşizm pompalayan, rant odaklı evrensel bir proje olarak yapılandıranlara ne söyleyeceğiz peki?

Velhasıl, ülkece iyi değiliz. Kafamız allak bullak. Birbirimizle savaşmamızı istiyorlar biz de savaşıyoruz. Hem de mesele ayırt etmeden…

Kullanılıyoruz, deliriyoruz ama görmezden geliyoruz.