İnsan kendi kendine normalde konuşamayacağı gibi, tek başına hayat sürmesi de pek mümkün değildir. Hele bu saatten sonra olacak iş değil! İyi, güzelde; nasıl bir yaşam?
İki gün öncesi yani 17 Ekim sabahı Maltepe muhtarlarının kahvaltılarına katıldım. 3-4 muhtar katılmasa da epeyi bir çoğunluk vardı. Küçükyalı da denize nazır bir mekanda olan kahvaltı çok neşeli bir atmosferde geçti. Yenilen-içilenden ziyade orada anlatılanlar beni o prenses adalarına götürdü, getirdi. Hem de defalarca! Hem imrendim, hem de hayıflandım derinden!
7-10 Ekim 2014 tarihlerinde bu değerli muhtarlarımız, Maltepe Belediye Başkanı sayın Ali Kılıç'ın daveti üzerine Almanya'nın Münih şehrine ve Avusturya'nın Tuzdağı'na ziyarete gitmişler. Sayın başkanın bizzat onlarla çok yakından ilgilenmesinden ziyade, gezip gördüklerini, şaşkınlık ve hayretler içerisinde anlatışları bayağı dikkat çekici geldi bana! Örneğin Münih şehrinin 1,5 milyon nüfuza sahip çok modern bir şehir olmasına rağmen % 75'nin yeşil alanla kaplı olması. Bunları dinlerken haliyle bugün ki hızla beton müzesi konumuna düşürülen güzel İstanbul'umun hali insanın yüreğini burkuyor. Uyuşturucu ve engelliler için için yapılan intizamlı rehabilitasyon merkezleri de bir hayli ilgi çekiciydi. 20 binin üzerinde istihdam yaratan Münih Enternasyonel Fuarı'nın ayrı bir yeri vardı bu sohbette.
Ali Kılıç başkanında Maltepe de aynısını yapmayı planladığı bu fuarı her gün binlerce insan akın akın ziyaret ediyorlarmış. Böyle bir fuarın Maltepe ilçesinde düşünülmesi insanı bir hayli heyecanlandırıyor. Fuarın bazı sektörleride tetikleyeceği aşikardır. Turizm ve onun ayrılmaz parçası oteller zinciri. En az 20 bin insana iş, bunu en az aile olarak çarp 4 ile 80 bin kişiye aş. Yerel yönetimin gücünden de bahsedildi. Orada kaymakam ve muhtar yok. 25 kişiden oluşan semt meclisleri var. Alınan kararları bir üst merciye bildiriyorlar, işi hallediyorlar. Şehir imar planları tamamen merkezi yönetim tarafından yapılıyor. İlçe belediyeler bu imarın dışına kesinlikle çıkamıyor. Herkes kendi kafasına göre orayı burayı yıkıp yapamıyor! Her çalışma disiplin altına alınmış yani sistem oturmuş, tıkır tıkır çalışıyor. Avusturya da tuz dağında bir yandan tuz elde ediliyor, diğer taraftan turizm hizmeti veriliyor.
Gerçekten anlatılanları dinledikçe insan kendinden geçiyor. Biz bunlara layık değilmiyiz? Neden sistemli bir yaşama geçemiyoruz? Biz ne zaman adam olacağız? Bugünleri gördükçe bunun bir hayalden öte gidemeyeceğine kanaat getirmiş durumdayım! Öyle ki çok büyük bir derdimiz var. Şimdi bunları ortadan kaldırmaya çalışıyoruz! Bu dertlerden biri Atatürk, bir diğeri de Cumhuriyet...
90 yılın sonunda geldiğimiz şu duruma bir bakın; bir de son 30 yılda nerelere gelmiş bir Güney Kore'ye bakın! Bir kaç yıl öncesi bir araştırma yazısında okumuştum. Bu Koreliler 15 günde bir gün tatil, yılda ise sadece 7 gün izin yaparlarmış. Boşta gezen yok. Üretime katkı topyekun herkes dahil. Böyle zenginleşmişler. Bizimle mukayese ettiğimizde ise durum şöyle: 55-65 yaş nüfusa baktığımızda Türkiye ve Kore eşit, bu yaş gurubunun % 10'u üniversite mezunu. 25-35 yaş nüfusa baktığımızda ise fark çarpıcı: Kore'de bu yaş gurubunun  %70'i , Türkiye de ise sadece %17'si üniversite mezunu. 12 yılda eğitim başarısız! 12 yılda inşaata ayrılan paranın yarısı öğretmen yetiştirmeye ayrılsa idi bugün başka bir ülkede yaşıyor olacaktık.
Rant peşinde koşan bir ülkede hangi sistemi kuracağımız ki? Halimizi çok iyi anlatan bir ihaleden örnek vereyim: Yeni yapılan Mersin Oto Garı’nda 76 yazıhane bir tuvalet etmedi! İhaleye çıkan tuvalet (WC), KDV ve stopaj hariç 600 bin lira bedelle satıldı. Sistem böyle bir işle kurulur ancak!...