Emekli Din Görevlisi NECATİ DÖNMEZ HOCAEFENDİ  ile,
RAMAZAN, ORUÇ VE BAYRAM Üzerine Sohbet…

Oğuz Çetinoğlu: ‘Ramazan’ kelimesinin anlamı ile sohbetimize başlayabilir miyiz?
Necati Dönmez: Ramazan ayı hicrî takvime göre, başka bir deyişle ‘Ay Takvimi’ne göre dokuzuncu ayın adıdır.
Çetinoğlu: Hicrî takvim hakkında bilgi verir misiniz?
Dönmez: Hicri takvim; ‘Müslüman takvimi’ veya ‘İslami Takvim’ olarak da anılır.  
1 yılı 354 veya 355 gün olarak kabul eden ve 12 kameri aydan oluşan bir takvimdir.
Bu takvim; Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (sav) Efendimiz’in,  Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç yılı / birinci yıl kabul eden ve ayın dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim sistemidir. İslam Devleti’nde, Hz. Ebubekir (ra)’den sonra başkan olan Hz. Ömer (ra) döneminde ve Hicret’ten 17 sene sonra toplanan bir konsey tarafından, Hz. Ali’nin (kav) önerisiyle Hicretin gerçekleştiği yıl 1 kabul edilerek oluşturulmuştur. Bundan önce yıllar rakamla değil o yıl gerçekleşen önemli olayların isimleriyle anılmakta idi. Mesela: ‘Fil senesi’, ‘Fil senesinden iki sonraki sene’, Kâbe'nin tâmirinin yapıldığı ‘tâmir senesi’, ‘sel senesi’ gibi…
Çetinoğlu: Hocam, Hicrî takvimdeki diğer ayların isimlerini de sayar mısınız?
Dönmez: Diğer aylar ise şunlardır: 1- Muharrem, 2- Safer, 3- Rebiülevvel, 4- Rebiülahir, 5- Cemaziyelevvel, 6- Cemaziyelahir, 7- Recep, 8- Şaban, 9- Ramazan, 10- Şevval, 11- Zilkade, 12- Zilhicce.
Bu ayların en saygın ve değerli olanı, Ramazan’dır.
Çetinoğlu: Sebebini de açıklar mısınız?
Dönmez: Ramazan ayının diğer aylara göre büyük bir yeri vardır. Çünkü Ramazan ayı on bir ayın sultanıdır. Çünkü Kur'an-ı Kerim bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Ayrıca bin aydan daha hayırlı olan ‘Kadir Gecesi’ bu ay içerisindedir ve oruç ibâdeti de bu ayda yapılmaktadır.
Çetinoğlu: Ramazan’ın kelime anlamı nedir?
Dönmez: Ramazan kelimesinin anlamı hakkında iki farklı görüş vardır:
Birincisi; Ramazan’ın, Allah'ın isimlerinden biridir.
İkinci görüşe göre Ramazan; Recep, Şa'bân, Muharrem gibi özel bir ayın adı olmasıdır.
Ramazan kelimesi; günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, yakması gibi anlamlara gelen ‘ramad’ mastarından türetilmiştir. Bu şekildeki kelime anlamı sebebiyle, Ramazan’ın, ‘günahları yakıcı, yok edici’ anlamına geldiği de ileri sürülmektedir.
Çetinoğlu: Yalnızca ‘Ramazan’ denilmesinin kullanılmasının uygun olmadığı belirtiliyor. Sebebini açıklar mısınız?
Dönmez: İleri sürülen bu düşünce, ‘Ramazan’ kelimesinin; Cenab-ı Allah’ın sıfatlarından biri olduğu görüşünden kaynaklanmaktadır. Bu görüşün savunucuları; ‘Ramazan ayı’ denmesinin uygun olduğunu belirtirler.
Çetinoğlu: ‘Şehr-i Ramazan’ tâbiri ne anlama geliyor?
Dönmez: ‘Ramazan ayı’ anlamındadır.
Çetinoğlu: Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler’de Ramazan kavramı nasıl yer alıyor?    
Dönmez: Ramazan kelimesi Kur'an'da tek yerde, Bakara Sûresi 185. Âyet’te geçmektedir. Meâlen şöyledir: ‘(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.’
Ramazan kelimesi, pek çok hadiste yer almaktadır. Rasul-ü Zişân Efendimiz şöyle buyurmuştur: ‘Her kim imanı sebebiyle ve sevap umarak, Ramazan'da oruç tutarsa; geçmiş günahları kendi lehine bağışlanır.’ (Buhâri, İman, 28)
 Çetinoğlu: Ramazan ayının anlam ve önemi hakkında okuyucularımıza bilgi verir misiniz?
Dönmez: Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibâdetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibâdet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibâdet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer. Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibâdet etmelidir. Allah-ü Teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahreti kazanmak için fırsat bilmelidir.
Kur'an-ı Kerim, Ramazanda indi. Kadir Gecesi, bu aydadır. Ramazan-ı şerifte, iftar için acele etmek, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulullah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.
İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısıyla her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.
Çetinoğlu: ‘Oruç ibâdeti bu ayda yapılır’ Demiştiniz. Oruç hakkında da bilgi lütfeder misiniz?
Dönmez: Oruç, Müslümanlığın beş şartından biridir. Bu ibâdet; İmsak vaktinden iftar vaktine kadar yemek, içmek ve cinsî münasebetten uzak durmak suretiyle edâ edilir. İmsak vakti, başka bir deyişle oruç yasaklarının başlama vakti, fecr-i sâdık, yani tan yerinin ağarmasıdır. Bununla yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda sahurun sona erip, orucun başladığı vakittir. İftar vakti ise, oruç yasaklarının sona erdiği, güneşin batma vaktidir. Bu vakitle birlikte akşam namazının vakti girmiş olur.
Akıllı, buluğ çağına erişmiş Müslüman'ın Ramazan orucunu tutması farzdır. Ancak oruç tutamayacak kadar hasta olanlar ile yolculukta bulunanlar oruç tutmayabilirler. Hastalar iyileştiklerinden, yolcular da memleketlerine döndükten sonra tutmadıkları oruçları kaza ederler. Hasta olan kişinin iyileşme ihtimali yoksa tutmadığı her gün için bir fidye verir. Yani bir fakiri bir gün doyurur. Bayanlar özel günlerinde oruç tutmayıp daha sonra gününe gün kaza ederler.
Ramazan orucunu kasten ve isteyerek bozan kişi, bozduğu orucu kaza eder ve keffaret öder. Orucun keffareti, iki ay üst üste oruç tutmak, buna gücü yetmezse 60 fakiri doyurmaktır.
Adak oruçların tutulması ile bozulan nafile oruçların kaza edilmesi vaciptir. Bunların dışında kalan ve mekruh olmayan oruçlar ise nafile oruçlardır.
Ramazan Bayramının birinci günü ile Kurban Bayramının dört gününde oruç tutmak tahrimen mekruhtur. Muharrem ayının sâdece onuncu gününde, yalnız Cuma veya cumartesi günlerinde oruç tutmak, yılın tamamını oruçlu geçirmek ve akşam iftar etmeksizin günleri birleştirerek oruç tutmak ise tenzihen mekruhtur.
Çetinoğlu: Bayram namazının; farz, vâcib veya sünnet olduğu konusunda tereddüdü bulunanlara rastlanıyor…
Dönmez: Hanefi mezhebine göre, Cuma namazı kılması farz olan kimselere için bayram namazının kılınması vâcibtir.
Çetinoğlu: Hocam, yarın Ramazan Bayramı’nın birinci günü. Müslümanların bir kısmı, senede iki defa bayram namazı kılıyorlar. İmamlar, namaza başlamadan önce Bayram Namazı’nın nasıl kılınacağını târif ediyorlarsa da; yanılanlar, bâzı rükûnları unutanlara, çok az da olsa rastlanıyor. Bayram namazının nasıl kılınacağını akılda kalacak şekilde inceden-inceye anlatır mısınız?
Dönmez: Dinimizde Ramazan ve Kurban Bayramları, sabah güneşin doğmasından az bir zaman sonra kılınan bayram namazı ile başlar.
Cemaatle kılınan Bayram namazı iki rekâttır. Bu namazı diğer iki rekâtlık namazlardan ayıran en önemli özellik her rekâtta yapılan fazladan üç tekbirdir.
*Cemaat düzgün sıralar halinde imamın arkasında yer alır ve ‘Niyet ettim Allah rızası için Ramazan Bayramı namazını kılmaya, uydum hazır olan imama’ diye niyet eder.
*İmam ‘Allahu Ekber’ deyip ellerini kulak hizasına kadar yukarıya kaldırınca. Cemaat de, sessizce ‘Allahu Ekber’ diyerek ellerini kulak hizasına kaldırıp göbeği altına bağlar.
*Hem imam, hem de cemaat gizlice ‘Sübhaneke’yi okur. Bundan sonra üç kere tekbir alınır. Tekbirlerin alınışı şöyledir:
*Birinci Tekbir: imam yüksek sesle, cemaat da onun peşinden ancak kendisinin işitebileceği kadar alçak sesle ‘Allahu Ekber’ diyerek (ilk tekbirde olduğu gibi) ellerini kulak hizasına kadar yukarıya kaldırıp sonra aşağıya salıverirler. Burada üç defa ‘sübhanallah’ diyecek kadar beklenir.
*İmam, ikinci defa ‘Allahu Ekber’ diyerek eller kulak hizasına kadar yukarıya kaldırılıp yine aşağıya salıverilir ve burada da birincide olduğu kadar durulur.
*İmam, üçüncü defa ‘Allahu Ekber’ diyerek ellerini kulak hizasına kadar yukarıya kaldırır ve bu defa, ellerini iki yanına salıvermeksizin göbeği altında bağlar. Cemaat de aynı hareketleri yapar.
*Bundan sonra imam, gizlice ‘Euzü Besmele’  çeker. Cemaat de içinden Euzü Besmele çeker.  İmam, sesli olarak Fatiha suresini ve bir sure daha okur. Cemaat bir şey okumaz, imamı dinler.
*Rükû  ve secdeler yapılarak, ikinci rekâta başlamak üzere ayağa kalkılır. Ve eller, göbeğin altında bağlanır.  İkinci rekât için ayağa kalkılır ve eller bağlanır.
*İmam gizlice besmele çeker. Cemaat de sessizce besmele çeker. İmam, sesli olarak Fatiha suresini ve bir sure daha okur.  Sure bitince imam yüksek sesle, cemaat da içinden birinci rek'atta olduğu gibi üç kere daha tekbir alır. Burada ilk rekâttan farklı olarak üçüncü tekbirden sonra eller bağlanmadan, dördüncü tekbir ile rükua varılır, sonra da secdeler yapılarak oturulur.
*Son oturuşta İmam ve cemaat, Ettehiyyatü. Allahumme salli, Allahumme barik ve Rabbena atina... duasını sessizce okuyarak önce sağa, sonra sola selam verirler.
*İmam minbere çıkarak hutbe okunur. Bayram namazı, imam’ın okuduğu hutbeden sonra nihayete ermiş olur. Hutbe bitmeden camiden çıkılmaz.
Tekbir getirme bayram günleri yapılan en önemli ibadetlerdendir. Hem namazlardan önce hem de namazlardan sonra tek olarak ve cemaatle birlikte tekbir getirilir. ‘Allâhu ekber Allâhu ekber, lâ ilahe illâllahu vellâhu ekber. Allâhu ekber ve lil-lâhi'l-hamd’ şeklinde yapılan bu tekbirler Bayram namazlarına heyecan ve coşku katar.
 



NECATİ  DÖNMEZ:
27 Temmuz 1944 tarihinde Bolu’ya bağlı Göynük İlçesinin Kaşıkçışeyhler köyünde dünyaya gelmiştir. İlköğretimini köyde tamamlayıp orta ve lise ve yüksekokul eğitimini İstanbul tamamlamıştır. ‘Dolmabahçe Camii’ olarak da bilinen Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii imamlığından emekli din görevlisidir.




  Hicret:  Hz. Muhammed ve arkadaşlarının ,Müslümanlığı kabul etmek istemeyen zâlimlerin saldırganlıkları sebebiyle  Miladî 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç etmeleri olayı.
  Kâbe:Mekke’de, ‘Mescid-i Haram’ denilen Camii Şerif’in ortasında yaklaşık 13 metre yüksekliğinde, 11-12 metre eninde taştan yapılmış dört köşeli bir binadır. Namaz kılan Müslümanlar bu binayı ‘kıble’ olarak belirlerler. Kâbe; ‘el-Beyt-i haram, el-Beytü’l-Muharrem, el-Beytü’l-atik, el-Beytü’l-mâmur,, Beytullah / Allah’ın evi isimleriyle de anılır. Kur’an-ı Kerim’de Kâbe’nin Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından yapıldığı bildirilmiştir.
  Kadir Gecesi: Bin aydan daha hayırlı olduğu, Kur’an-ı kerim’de bildirilen bu gece, Ramazan ayının son 7 gecesinden birindedir. Ramazan ayının 27. Gecesinde olduğu genel kabul görmüştür.
  Zikir: Cenab-ı Allah’ı anmak ve hatırlamak.. Zikir, Allah’ın yüceliğini dile getirmek ve mânevî yüksekliğe ulaşmak maksadıyla yapılır. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ı zikredenlerden övgü ile söz edilmiş ve kendilerine büyük mük3afatlar vaat edilmiştir. ‘La ilahe illallah’, ‘Allah-ü Ekber’ ve ‘Suphanallah’ gibi sözler, zikirdir.
  Bulûğ çağı: Bir kimsenin, çocukluk çağını bitirip ergenlik çağına ulaşmasıdır. ‘Akıl bâliğ olmak’ şeklinde de söylenir. Ergenlik yaşı, iklim şartlarına göre değişir. İslam hukukuna göre bulûğ çağının alt sınırı erkekler için 12, kızlar için 9 yaş olarak belirlenmiştir.
 Fidye: Bâzı ibâdetlerin edâ edilememesi veya edâsı sırasında birtakım kusurların işlenmesi hâlinde yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerdir. Oruç tutmak gibi dinî, fakir doyurmak veya doyuracak kadar para verilmesi gibi mâlî yükümlülük olabilir.
 Keffaret: Kur’an-ı Kerim’de, ‘günahları örtmek’ anlamında kullanılmıştır. Allah (cc), kullarının işledikleri hatâ ve günahları çeşitli vesilelerle affetmektedir. Affa mazhar olabilmek için yapılan ibâdetler keffâret olarak değerlendirilir. Fidye kelimesinin açıklamasında olduğu gibi, keffâret mâlî yükümlülük şeklinde de olabilir.
 Adak orucu:  Kulun bir isteğinin Cenab-ı Allah tarafından karşılanması halinde yerine getirilmesi için taahhütte bulunulan mükellefiyetlerden biridir. Mesela; Şu hastalıktan kurtulursam, 10 gün oruç tutacağım sözü… gibi. Adağın yerine getirilmesi vâcibtir.
 Vâcib: Dinimizin, yapılması kesin ve bağlayıcı şekilde istediği fiiller. Din âlimlerinin çoğunluğu farz ile vâcib arasında fark olmadığını belirtirler.
 Mekruh: Dinî bir kavram olarak, âlimlerin çoğunluğu tarafından kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda yapılmaması istenen fiil demektir. Hanefi'lerde mekruh, tahrimen mekruh ve tenzîhen mekruh olmak üzere ikiye ayırırlar.
Tahrimen mekruh, âlimlerin çoğunluğuna göre kesin olarak yapılmaması istenen şeydir. Bu yasak aslında, haram gibi yapılmaması kesin ve bağlayıcı olarak istenmiştir. Ancak, bu talep haber-i vahit gibi kesin olmayan bir delile dayandığından veya delaletindeki bir kapalılıktan dolayı haramlığı kesin olarak sabit olmamıştır.
Tenzîhen Mekruh ise, yapılmaması yapılmasından daha iyi olan davranıştır. Bu tür fiilleri işlemek ceza ve kınamayı gerektirmez. Ancak bunlardan kaçınmak, övülmeyi ve sevabı gerektirir.
 Rükûn: ‘rikn’ olarak da söylenir. İibâdetlerin ve akitlerin aslî unsuru anlamındadır.  
 Tekbir:  ‘Allah-ü Ekber’ cümlesi. Bu cümle, Allah’ı saygı ile anan, yücelten en açık ifâdedir.
  Sübhâneke:  Namazda okunan dualardan biridir. Anlamı: ‘Allahım! Sen bütün kusurlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle kusursuz kabul eder ve yüceliğini her zaman dile getiririm. Senin adın mübarektir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka tanrı yoktur.’ Bu duanın her zaman okunmasında mahzur yok, fayda vardır.
14 Euzu besmele:  ‘Eûzu billahi mineş-şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm’ şeklinde söylenen sözdür.
15 Rükû:  Namazın rükünlerinden biridir. Kıraatten sonra elleri dizlere koyarak eğilmek demektir.