“Hocam! Her zaman verdiğin fikir:
          'İnsan kolay kolay; olamaz münkir
          İstemez kimse böyle mânevî bir kir'
          Oysa hocam! En yakın arkadaşlarım
          Diyorlar: (Hâşâ) 'Yok Yaratan Maratan diye bir şey!
          Neymiş öyle şu helâl bu haram?
          Böyle gelmiş böyle gidecek her şey tastamam!' ”
          “Kardeşim! Onlar aslında inanmıyor değil
          İnanmadıklarını sanıyorlar sadece
          Yoksa inançsız olmak âlemde
          Çok zor bir iş
          Hem de ne zor ona doğru gidiş
          Sen onlarla tekrar karşılaştığında
          Tam da iş bu raddeye geldiğinde
          Sor onlara bir de şöyle:
          'Olur mu bir iğne Ustasız?'
          'Olur mu bir köy Muhtarsız?'
          'Ya bu saray gibi kâinat
          Olur mu Mühendis ve Mimarsız?
          Olur mu hiç Ustasız; bir san'at?'
          Devam et sen sormaya:
          'Olur mu fiil Fâilsiz?'
          'Nakış nakşedilebilir mi Nakkaşsız?'
          'Resim yapılır mı Ressamsız?' ”
          Sonraki karşılaşmada genç heyecanla:
          “ 'Hocam Hocam' diyerek geçti karşıma
          Sizin dediğiniz gibi sordum arkadaşlara:
          'Köy Muhtarsız, iğne Ustasız olur!'
          Diyemedi kimse, sorularıma.”
          “Evet kardeşim! Çokları
          Sanı, zann ve şüphe içinde
          Sanıyorlar ki
          İş gerçekten öyle
          Sen sen ol
          Ne hemen inan
          Ne de hemen reddet
          Duyduğunu, okuduğunu zihninde
          Dinlendir bir müddet
          Çok zor inan
          İnanınca da
          Bırakma bir an.”
          Nitekim ne diyor Bediüzzaman:
          “Ben söyledim diye
          Hemen inanma
          Mihenge vur
          Bakırsa yüzüme çal
          Altınsa durma al.”