Genel kanunlar tâbiri de, inkâr edicilerin dâvâları için tesadüf sözü gibi mânâsız kalır. Gerçekte yıldızlar için genel kanunlar vardır. Ama tam bir akıl ve hikmetle konulmuş olan, akla uygun genel kanunlardır. Ki mutlak hakîm bir Allah'ın, san'atla yaratıcı en büyük olan bir Allah'ın varlığına; her şeyden çok şahit ve tanık olurlar. Öyleyse genel kanunları ortaya koyup düzenleyen kimdir?

Meselâ, çekme ve itme kuvvetini kim koymuştur? Sıcaklık ve elektirisiteyi kim düşünüp içlerine  yerleştirmiştir? Her cisimde gerekli olan atomların miktarını kim tayin etmiştir? Kuvvetlerini, yerlerini, birbirinden uzaklık ve yakınlıklarını ve düzenlerine bozukluk gelmemek için hızlarını kim  tespit etmiştir?

Göklerde (s. 20) ışık saçan yıldızları bir arada tutan kimdir? Parlak zerreleri, yoğun bir şekilde bulunan yıldız ve gezegenleri bir arada tutan kimdir? Işıksız zerreleri birbirinden kim ayırmış? Kim düzenlemiş? Kim hayret verici bu büyük intizamı kim meydana koymuştur?

Çekim kanunu, sıcaklık ve diğer mevcut maddelerin; akılsız ve kendilerini idareden âciz olduklarını, inkârcılar da tasdîk ederler. O hâlde, bu akılsız ve idareden âciz olan yıldızlar ve maddeler; bu büyük düzeni ortaya çıkarmak için ne yaptılar? Nasıl oldu da, her birine lâzım olan zerre ve atomları ve kuvveti fark edip ayırdılar?

Nasıl oldu da, her biri kendilerine gereken sür'ati aralarında taksîm, tâyin ve tespit ettiler? Hangi akıl ve dil ile aralarında bu şekilde karar verdiler? Ki meselâ dünyaya bu kadar atomlar, ağırlık ve sıcaklık verelim.

Ta ki yirmi dört saatde bir defa, senede diğer bir hareketle dönebilsin...Güneş ve diğer yıldız ve gezegenlere bu atomlar ve bu kuvvetler verilsin de, muayyen zamanlarda, hem eksenlerinde hem eksenleri dışında ve kendilerini çekenlerin etrafında durmaksızın hareket etsinler. Bu büyük intizam ve uyuşmayı korusunlar.

Bunları işiten veya inadından işitmek istemiyen inkârcı kişi, iyice düşünmeden bunları tabiat yapmış tâbiriyle akılsızlığını göstermiş oluyor. Kendini ısrarlı bir şekilde berbat eyler. Kendini güç durumda bırakır.

Bütün bunları yapan; güç, kuvvet verdikleri ve her şeyi ondan sandıkları tabiat mı? Tabiat / doğa ne demek? Hangi tabiat? Bu tabiat / doğa; Anka kuşu gibi vehmedilen, kuruntudan ibaret bir hayvan mıdır? 

Yoksa tabiattan maksat; yıldız ve gezegenler; yani taş, toprak, deniz, rüzgâr, hava sıcaklık, soğukluk, çekim kanunu, itme kuvveti ve bu gibi durumların ve maddenin farklı farklı / başka başka veya tamamı bakımından; bütün bu saydıklarımızın toptan, hepsinin ismi midir?

Eğer tabiat / doğa dediğimiz şey; bütün bu durum ve tüm maddelerin ismi ise, yalnız isimleri değil, vücutların hepsi de akılsız ve idrâksizdir. Akılsız ve idraksiz oluş ise, hiçbir vakit ittifakı / uyuşmayı ve düzene koymak gibi bir şeyi bilemez.

Bırakın genel kaide ve kuralları, özel kuralları bile ortaya koyamaz. Tabiatı / doğayı “bilir”, “eder” dâvâ edenler; akılsız ve idraksiz olan cansız maddelerden bile daha akılsız ve daha idraksizdirler.

Aklı olmayan madde; emir almadan, hiç bir vakit düzgün ve akla uygun bir şey meydana getiremez.

Tabiat, varlıkların ve mevcudatta görülen hâllerin sıradan bir ismidir. Kendiliğinden akledecek ve faaliyete geçecek durumda değildir.

(Abidin Paşa'nın (1843 – 1908) “Terceme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerif” adlı eserinden sadeleştirilerek alınmıştır.)