O bir Çevre dostu…
O bir Çiftçi…
O sımsıcacık kalbi ile…
Bir Eğitmen, BirÖğretmen…
Obir Güzellik Kraliçesi
Hem de ülkemizde sık rastlanmayan Avrupa Güzellik Kraliçesi…
O…
Nazlı Deniz Kuruoğlu,


Nerede, neler yapıyor duyumlar aldım bu muhteşem kadını ziyaret ettim sizlere haberlerini getirdim.
Ancak söyleşiyi toparlamam uzun sürdü. Hatırlarsanız köşe yazıma aşağıda ki gibi girş yapmıştım.

…Kuşadası Caferli Köyünde ki  çiftlğinde çeşit çeşit hayvanları ve bitkileriyle yaşıyor.
Ancak Nazlı Hanım, anneannesinin teşvikiyle katıldığı bu yarışmadan sonra, bu durumunu hiç değerlendirmeyip hatta yarışmadan sonra katıldığına bile pişman olarak asıl sanatına, balerinliğe geri dönmüş. Opera da ki görevine devam etmiş. Ancak birgün havada çift troner hareketi yaparken dizi dönünce  sakatlanmış. Ama O, o kadar paylaşımcı, ve üretken olduğu için hiç durmamış. Dansa olan tutkusunu bu kez yeni teknikler geliştirerek öğrencilerine aktarmış. Konservatuarda dersler vermiş.
O yıllardan sonra O’nu hiçbirimiz basında göremedik. Özel ve güzeldi. Hiç kokoş olmadı…Paparazzilere malzeme vermedi.
Efendimmm…sonracığıma…
Nazlı Deniz, yıllar sonra İstanbul’un kalabalığı ve dertlerinden yorulunca soluğu Kuşadası Caferli Köyü’nde almış. Çok kısa zamanda orada ki çiftliğinde işlerini yoluna koyup bu kez Caferli Köyü’nü ve köylüsünü bilinçlen- dirmeye başlamış.
Kuşadası Caferli Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği’ni kurup, eline herkes gibi fırçayı alıp evleri beyaza, çöp kutusu, su deposu,  çanak anteni rengarenk hatta peynir tenekelerini, araba lastiklerini  bile boyayıp çiçek dikmiş.
(Köye girer girmez renkler içini açıyor insanın...)
İş sosyal bir sorumluluk olunca Avrupa Güzeli ünvanını bile tekrar gündeme getirmeyi kabul etmiş.
Halen Caferli’yi sanat ve kültür köyü haline getirmek için var gücüyle çalışıyor, köyün mevcut doğasını bozmadan hem de…
Caferli’nin Köylülerine iş imkanı yaratabilmek için, varını yoğunu bu yola baş koymuş.
O’na “Hayat paylaşınca güzel” sloganı tam yakışır…

….
Nazlı Deniz Butik Otel’in bahçesinde ekolojik yetiştirdiği ürünlerle köylü kadınların yaptığı yiyecek ve içeceklerle yaptığımız sohbeti aktarayım.
Ben masada O’nu hiç yanlız bırakmayan dostlarıyla birlikte, buğday tarlasına düşmüş aç tavuk gibi tıkınmaktayım. Ama böyle doğal sohbette daha iyiymiş. Kimse kasmıyor. Nazlı Hanım üzerinde ki salaş kıyafetine ragmen Osmenlı Saray’larından çıkmış gibi…Gerçi daha sonra öğreniyorum ki kökü Osmanlı bu hatunun. Ah bale…ne müthiş bir sanatsın sen yıllar sonra bile insanı sahnede tutar gibi dimdik tutarsın. Kadının oturuşu konuşması tecrübeleriyle öyle bir disiplini yakalamış ki hayran olmamak mümkün değil…

Haftasonları Butik Otel’de kahvaltı veriyorsunuz herhalde ?


Masa donanmış tabii ilk sorular doğal yiyeceklere yönelik…

Evet haftasonları kahvaltı veriyoruz. Çevreden duyan geliyor. Kuşadası’ndan çok geliyorlar. Geçen hafta Kuşadası Eğitime Destek Verenler Derneği’nden geldiler. Aşağı yukarı kırkbeş  kadındılar .

Zınk düşünmeye geçtim…

Mini mini bir otel ve bu minik bahçe… düşünüyorum… yürekler geniş olunca kırkbeş  kişi de ağırlanır yüz kişi de. Sonradan gördüm ki sponsor bekleyen arka alanla birlikte sanat aktivitelerinin yaygınlaşmasını sağlayacak enfes bir komplexe dönüşecek burası yakında…

Etrafımızda gördüğüm hamur tahtası etrafında bişi yapan kadınlara bakarak soruyorum…

Kırkbeş kişi ağarlamak zor olmuyor mu ?


Oluyor tabii. Kadınlar bu köyden. İş istihdamı sağlıyorum onlara.  Bildiklerimi öğretiyorum. Yemek yapmayı biliyorum seviyorum ama ben sadece özel bir ekmeğim var onu yapıyorum. Onlar bildiklerini yapıyorlar. Bu daha doğal oluyor. Tecrübe işletme için değil köy kadınlarında ama doğallığı da beraberinde getiriyor. Kendi becerilerini sergiliyorlar. Güzelleştirma Derneği’mizin bünyesinde güzel bir ruhla çalışıyorlar.

Ekmek deyince tabii işin içine un maya giriyor?


Unu Germencik’ten alıyorum. Tahıllı un kullanıyorum. Çok pahalı ama katkısız. Nohut mayası kullanıyorum. Tam tutmadığı için kuru maya da kullanıyorum.

Ay tam apartman çocuğu kaldım. Nohut Mayası hımmm daha sık köye gelmeliyim….

Bir tatlı nohut mayası ile ilgili soru geldi masadan?
Nazlı Hanım bu mayayı biz sipariş üzerine yapıyoruz dedi. Ellerinde kalmaması içinmiş. Ve pahalıymış. Tanrım ben dersimi Nazlı Hanım’ın geçmiş dans ve güzellik üzerine çalışıp gelmiştim. Mel bakıyorum. Geçiştirmek için de sürekli doğal turşuya saldırmaya başladım. Bu kadın da nerden çıkarttı tatlı nohut mayasıymış. Soruları ben soruyorum siz dinleyin bizi…Ben tekrar geldiğimde bakalım tatlı maya neymiş acısı nasıl olurmuş …hay Allah bu misafir sussa da ben kafamı yoğunlaşsam…
Bir ara yakalayıp atlıyorum.
Taa Taaa…branşım

Nazlı Hanım bale… neler oldu o cenapta?


Bale de aşil tendonum uzun olduğu için çok güzel zıplardım. Bir seferinde temps leve hareketi yaparkene sakatlandım. Ağrılarım oldu. Dizimi bir müddet kıramadım. Menisküs ameliyatı oldum. Bacağım inceldi. Tedavi için Almanya’ya gittim. Psikolojim bozuldu. Korku geldi. Uzaklaştım bir müddet.

Sonra hayatınızda bale nasıl vardı?


Operada çalışmak zordur. Klasik bale vardı o zamanlar. !982-1983…1984 yılları. Sakatlanmanın arkasından o gücü kendimde bulamadım. Ancak bir yıl daha kalabildim. Modern Baleyi seviyorum. Ve o yıllar da oldukça zor. Yeni yeni girmiş döneme. Aysun Aslan’ı bilirsin onunla çalıştım bir müddet. Koreografi zor, çalışmalar yetersiz. Eski gücüm yoktu.

Sonra eğitimler verdiniz. Nasıl gelişti o dönem?


Streching veren bir bayan vardı. Esneme ile yavaş yavaş bedeni geliştirmek. O dönemde aerobic ten başka spor da yok. O bayan o işi yapmayacakmış.  Birini eğitip devredecekmiş bu işi. Ben çalışmaya başladım. Anatomi bilgimi geliştirdim. Alexandr tekniği ve yoga- maditasyonu da katarak bir çalışma oluşturdum. Bir stüdyo açtım. Duyan geliyor. Çok iyi bir dönemdi. Pilates yok düşünsenize beden ve ruh dengeli bir çalışma…O dönem Mimar Sinan’da ücretli dersler verdim. Dört senedir de o işi yapmıyorum.
Hayatımda hep var olan Caferli daha öne geçti. Burada bir müddet Naci Akdoğan Okulunda öğrencilere ders verdim. Derneği’mize katkıda olsun diye…

İstanbul’lusunuz değil mi? Caferli neden?


15 yıldır Caferli’deyim. Ondan önce de ailemle Güzelçam’lı da yaşıyorduk. 6 ay İstanbul 6 ay Kuşadası…Doğayı çok sevdiğim için burada hep kalmayı tercih ettim. Yıllar önce köylülerin yazın bakmadığı atların bakımını üstlenir denize, pazara hep atla giderdim. O yüzden Milli Park’ı ve ormanları çok iyi bilirim.

Vay be karşımda ki kadın harbi Osmanlı iradesinde…Kendimi öyle sanırdım ve meydan okurdum Nişantaşı kadınlarına…İyi ki gelmişim çıtamı yükseltmem gerek. Farkındalığı var bu işin seviyorum lennn bu mesleği seviyorum…

Bir Avrupa Güzeli olmak herkesin rüyası iken siz elinizin tersiyle bu ünvanı ittiniz. Nasıl oldu bu?


Benim zaten o etiketlere hiç ihtiyacım yoktu. Anneannemin zoruyla girmiştim yarışmaya. O meraklıydı Se-Su Güzellik Salonu vardı anneannemin. İki kardeşindir, Se-Su ağda bantları… Yarışmadan sonra insanlar sizden çokşey bekliyor. Süslen püslen herkes bir yere çekiyor. 19-20 yaşında ağaçlardan inip güzel olmuşum düşünsenize… Sonra Nazlı’yı kaldırdım. Bir senedir Caferli ‘yi Güzelleştirme Derneği’ni tanıtmak için ilk kez tekrar kullanıyorum.

Motosiklet tutkunuz var. Biraz bahsedelim mi?


Etiler’de ilk motosiklete binen kadın herhalde bendim yıllar önce…At motosiklet…Çok seviyorum. At olmasaydı insanlar Caferli’yi tanımıyordu. Ya çiftçiler ya da turistler biliyordu.

Nazlı Hanım çok sık gülmüyor. İçinde bir hüzün hissediyorum. Kendi iç dünyası ile mi ilgili yoksa aldığı dans ve aile disipliniyle gem vurduğu mu bilmem.  Arada bir tebessüm atıyor, Caferli motosiklet offroad kelimeleri geçtiğinde. O dakika üniversite yıllarında hepimizin keyifle baktığı tebessümü oturuyor yüzüne…

Kuşadası’ndan Caferli’ye gelirken garajda minübüsçülerden  kimse burayı tam bildiğini söylemedi. Zora koştular beni. Taksiyle geldim. Taksici de bilmiyormuş. Daha çok duyurulması gerek bildirişimlerin galiba?


Evet maalesef insanlarımız böyle. Alışkanlıklarını değiştirmek istemiyorlar. O konularda biraz zorlanıyoruz. Köyün içinde de bu sorunlarla karşılaşıyoruz. Yeni bir anlayışı Kabul ettirmek oldukça zor. Hemen reddediyorlar.

Doğal ekim ve ürünler olgusunun gelişmesi mi onları rahatsız eden?


Sayılır. Reddeden de var Kabul eden de… Kendi köylümüz ilaç şart diyor. Tohum Takas Derneği’nin bir aktivitesine katıldık. Sağolsunlar çok ilgilendiler. Fide istedim. Tohum verirseniz dikmezler fide verin dedim. Doğalı kabul etmek zor. Firesi çok çünkü. Benim zeytin ağaçlarım var çiftliğimde. Ormanım var . Doğallık girdi mi işin içine hayvan da beslemek zorundasınız. Koyunum keçimi tavuğumun gübresini de değerlendiriyorum.

Allahım ne keyifli Hadi gel köyümüze geri dönelim şarkısını söyleyesim geliyor. Tezek evler dünyanın toprakaltı-topraküstü dengesi…Tam bir ekolojik denge kurmuş bu hatun yaw…

Zeytin ağaçlarınız derken?


Hiç ilaç kullanmıyorum yetiştirirken.

Ağaçları arapsabunuyla yıkadığını duydum lafının bir yerinde…Doğru doğaldır arapsabunu.

Erken sıkma yapıyorum. Çok yeşilken. Sıkma makinesi aldım. Tüm zeytinler bir hafta alıyor sıkımda. Eylülde sıktırıyorum ve soğuk sıkma oluyor.. Genelde siyahlaşsın diye bekliyorlar. Yeşil zeytinin vitamini de fazladır. Ben yeşil sıkarım Böceklisi böceksizi ayrı sıkım…Zeytinyağım çok kıymetli ama tabii pahalı oluyor. Firem çok çünkü. Ama yeşil ve soğuk sıkım yapınca asit değeri de düşük oluyor. Ben de 0.1. Yağmurlar başlamadan sıktırırım. 15 senedir deneye deneye, hatalar yapa yapa öğrendim. Son sıkma da  biraz  temiz zeytin yaprağı atıyorum. Nefis aromatik bir koku geliyor.

Bu arada hatırlatma; Sıkma işlemi unutanlara ve bilmeyenlere; zeytinyağı için oluyor…Yabancısıyım ama ben bu konulardan gariptir hiç sıkılmadım.

Zeytin Sıkma olayı eskiden nasıldı biraz bilgilendirir misiniz?


Eski sıkma taş sıkmaydı. Taşı kalın iplikleri olan taşlarla eşekler dönerek sıkıyordu. Hatta ayakla bile sıkılıyormuş. Tabii hijyen olayı artık çok önemli. Burada Hasan Tombul Zeytim Müzesi var. Olayı çok detaylı anlatıyor. Gidip görmenizi tavsiye ederim.

Bir  doğaçlama gak guk gabalak… Şu soruya geçmek üzereyken;

İnsanlar doğa turizmi yerine lüks otelleri tercih ediyorlar. Yapay teknolojik dünya…


Masada ki kadın gazeteci olmaya merak saldı yine.
Köy turizmleri de çok gelişti diye kesti önümü.
Ben bilmiyorum sanki… şeerli kadın deel mi gösterecek kendini…Röpdayım hatun dur hele bir sazanlaşma…
Allahtan olgun bir tavırla Nazlı Hanım devam ediyor.

Bu iş Bodrum’dan çıktı. Oranın halkı Turizm için giden büyük şehirlerden gelenlerin doğal tercihi oluyor. Bizim köylü gerçekten doğa ve sahtesini ayırtetmiyor. Bu fikri bilmedikleri için. Dergiler var, dernekler var tabii duyumlar için. Ben tüm ekolojik dergilere üyeyim. İlaçlamıyorum gelin görün olmaaz diyorlar. Biz yapamıyoruz. Baştan red. Emek vermiyorum siz 3 e satarken ben 5 e satıyorum. Ekolojik- Ekonomik ilişki…

Sohbet çok hararetliydi. Masada kalan el yapımı son doğal lahana turşusunu yerken arkayik bir gülümseme içindeydim….

Bitti.

TEŞEKKÜR
Çok keyifle ettiğimiz sohbetimiz, verdiği bilgilerden ve  unuttuğum doğal tatlardan ağzıma çaldığı baldan, gösterdiği misafirperverlikten dolayı Nazlı Deniz Kuruoğlu’na ve Caferli Köyü Sakinlerine çok teşekkür ederim.