ALPER ALP


Alper Alp: Geçtiğimiz günlerde Mesam’dan istifa ettiniz…
Orhan Gencebay: Ben Mesam üyeliğinden istifa ettim, yönetim kurulundan değil… Mesam üyeliğinden istifa ettim, yani şu anda ben Mesam’lı değilim. Etmemin nedeni… Şimdi birçok kişi bundan etkilenebilir. Ama ben tecrübeli biriyim. Niye yaptığımı söyleyeyim. Mesam’ın şu anki yönetimi ile Mesam iyi olamaz. Yönetimin değişmesi lazım. Orada bir Arif Sağ yönetimi var. Arif Sağ benim çok eski dostum biliyorsun. Ama bu yönetimin değişmesi lazım. Kesinlikle değişmesi lazım. Konuya yeterince vakıf değiller ve bir de şuana kadar yaptıkları çalışmalar yeterli değil. Ve üstelik bu son genel kuruldan önceki genel kurulda, olağanüstü genel kurulda görevden azledildiler, dolayısıyla mahkeme kayyum atadı. Kayyum, bu yeni son genel kurulu yaptırdı. Bu genel kurulda da ibra edilmediler. Faaliyetleri de ibra edilmedi. Yani yönetim kurulu olarak da ibra edilmedi. Denetim raporu da kabul edilmedi. Yani ibra edilmedi demek, üyeler onaylamadı demektir. Yani onların faaliyetlerine ve yaptığı çalışmalara karşı demektir. İbra edilmemenin anlamı budur. Şimdi bunu birçok kişi farklı anlayabilir. Sonra seçimde teknik olarak çok büyük yanlışlıklar vardı. Bu seçim, genel kurul iptal edilebilir. Çünkü yanlışlıklar vardı. Bu yanlışlıklara göre yaptıkları seçim, sağlıklı bir seçim kesinlikle değildi. Çünkü onlar kulis yapmışlardı ve onların yaptığı kulis neticesinde onlara oy veren kişiler, daha ziyade getirilmişti. Ve Anadolu’dan birçok sanatçı kardeşimiz geldi. Konuya tam anlamıyla vakıf değillerdi. Ve onlarda onlara, kendilerine oy vermeleriyle ilgili faaliyetlerini sürdürdüler. Yani kulis yaptılar. Bu kulis neticesinde onlardan; eski yönetimden altı kişi seçildi. Yeni gelen beş kişi vardı. Ben de bu beş kişinin arasındaydım.  Netice de gaye Mesam’dır. Gaye Mesam’dır, ama asıl Türk Sanat’ıdır. Kültürüdür, sanatçısıdır ve üretimdir.
 A: Yakından takip ettiğim kadarıyla, bilinçsiz bir yönetim var. 
O: Şu anda şunu söylemek istiyorum. Peygamberimizin bir sözü vardır. Çok güzel bir söz. Onun her sözü güzel zaten de… “Yönetenler, bilenlerden ve doyumlulardan olsun” der. Çok anlamlı, çok güzel bir söz. Şimdi ben bu arkadaşlarımızın konuya ne kadar vakıf oldukları konusunda ısrarcı değilim ama çoğunun bilmediği kanaatindeyim. Bilselerdi durum böyle olmazdı. Şu anda çok kötü durumda her şey. Ayrıca yalnız Mesam kötü durumda değil; sektör, müzik endüstrisi çok kötü durumda. Asıl mesele bu. Türk müzik endüstrisini kurtarmak lazım. Şu anda almamız gerekenin birini alıyoruz. Almamız gereken ellidir. Yani ellide birini alıyoruz; yüzde birini alıyoruz, telif mecralarına göre bu boyutlarda alıyoruz. Bunun düzelmesi lazım. Bunu düzeltmemiz için projeler lazım. Düşünmemiz lazım. Maalesef bunu hiç kimse düşünmüyor ve görmüyor, üzülüyorum. Bunu düşünen birkaç kişi ya var ya yok. Maalesef neden biz böyleyiz. Niye sektör çöktü. Niye üretim yok. Beste üretimi yok, albüm üretimi yok, yeni elemanlar gereği gibi gelmiyor. Bakın… Basında, medyamızda 20 – 30 - 40 kişiden bahsedilir sürekli. Hâlbuki on binlerce sanatçı var. Aileleri de yüz binin üstünde. Ve bundan ekmek yiyen yüzbinlerce insan var. Hepsi zor durumda. Yüzde doksan dokuzu sefil durumda demiyim ama zor durumda. Son derece zor durumdalar. Sefil olanlarda çok var. 
A: Bununla ilgili çalışmalar var mı?
O: Ben bunun nereden çözüleceğini biliyorum. İşte bu yeni yönetimde yer almak niyetindeydim ama şunu söyledim arkadaşlara, eski arkadaşlara. Arkadaşlar bırakın, çekilin çünkü siz denediniz yıllardan beri üç dört yıldan beri düzelmedi. Düzelmesi de mümkün değil. Yeni yapacağımız çalışmalar var. İlk başta sistemi elden geçireceğiz dedim. Ben birçok şeyleri söyledim teknik olarak ama hayır, yok, olmaz dediler. Bunu Arif Hoca ile de konuştuk. Olmaz dediler bende şunu söyledim. O zaman benim şu anda şu ortamda bulunmam yanlış. Olmamam gerekiyor ben ayrılacağım dedim.  Ve toplantılara girmeden ayrıldım. Ayrılma nedenim tamamıyla budur. Ben ne başkanlık derdindeyim, ne yönetim kurulu üyeliği derdindeyim. Benim için bunlar hikâye, hiç önemli değil. Yirmi yıldan beri başkan olmam konusunda, her konuda birçok telif birliklerinde olsun birçok yerde söylerler bende her zaman şunu söylerim. Ben hiçbir yerde başkan olmak istemiyorum. Yönetim kurulu üyesi dahi olmak istemiyorum. Ama camia nasıl düzelecekse ben dışardan da olsa gayretimi yaparım. Mesela ben üç, üç buçuk yıl evvel yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldım Mesam’ın. Fakat o zamandan beri çalışmalarımı sürdürüyorum. Yeni yasa çıkacak. Bu AB müktesebatına uyum yasası olacak. Yani Avrupa hukukuna uyum yasası olacak. Bu yasayı biliyorum ben. Çalıştım çünkü bakanlığımızla çalıştık. Fakat, maalesef bu yönetim iki yıldan beri bundan habersiz. Onlar kendilerine göre bildiğini sanıyorlar. Bir yazmışlar… Yani yazıyla gönderdik falan. Hayır öyle bir şey olmaz. Bizzat konuyla yakın ilgilenecekler, yapacaklar ama bilmiyorlar ki… Bilmedikleri için yasaya katkıları olması mümkün değil. Sadece bildiklerini sanıyor bazı kişiler. Hayır öyle olmaz o… Yani şimdi görevlerini gereği gibi yapıyorlar mı? Hayır. Büyük soru işareti. Yapmıyorlar o zaman oradan çekilmelerini ben bekledim. Yani ibra edilmedikleri için de ayrıca bu etik ahlaktır. Çekilmelerini bekledim. Çekilmediler. O zaman Mesam kaybediyor.
A: Geçen gün telefon konuşmamızda “Alper’cim müzik sektörü çökmüştür” dediniz…
O: Asıl mesele bu. Bu sektörün her tarafı çökmüştür. Müyap da iyi değil Msg de iyi değil Mesam da iyi değil Müyor da iyi değil, yani daha iyi olmamız lazım. Biz şu anda almamız gerekenin ellide birini yüzde birini alıyoruz. Dünyaya baktığımız da korkunç diplerdeyiz felaket bir yerdeyiz. Bu Türk kültürünü, Türk sanatını böyle götüremeyiz. 
A: Peki bunun için neler yapılması lazım sizce… 
O: Neler yapılacağına teknik olarak girmek istemiyorum ama yapacağımız çok şey var… Çok şey var yapacağımız... Bunların hepsini düzelteceğimiz çarelerimiz projelerimiz var… Bunları hep beraber gerçekleştirmek istiyorum tabi. Yasanın bize büyük gücü olacak. Mesela birinci derecede başlık olarak yapılması gereken yerlerin düzelmesi gereken yerlerin bir tanesi internettir. İnternet düzenlenmelerine ihtiyacımız var. Yeni yasada bu var. İkinci, bizim tüm meslek birlikleri içerisinde yeni yönetmeliklerle yeni biçimlere girmemiz halkça gerekenleri yapmamız lazım. Asıl üye kriterlerini iyi belirlememiz lazım. Çünkü şuan da ben Mesam’daydım mesela, Mesam’daki yöneten arkadaşlar bizim haklarımız gereği gibi koruyamıyorlar, koruyamazlar. Çünkü yeterli bilgiye sahip değil. Üstelik asıl üye kriterlerine yeteri kadar sahip değiller. Asıl üye olmayan orada olamaz. Asıl üye ne demek... Yasamıza göre asıl üyeler yönetimde olacak. Asıl üye kriterleri bu yeni yasada daha iyi olacak. Öyle herkes önüne gelen yönetimde yer alamaz. Çünkü hiçbir üretimi olmayan kişi gelip, asıl üye olarak yönetimde yer alabiliyor. Senin üretimin ne diye sorarlar insana var mı üretimin. Yok. O zaman senin burada ne işin var… Canı yanmayan bir adamın yahut konuya vakıf olmayan bir adamın orada yeri yok. Hem kızıyorum hem üzüntüm şudur ki Mesam masasında yönetim masasında birçok arkadaşımız huzur hakkı almak için orada bulunmak istiyor. Huzur hakkı ne demek… Her hafta toplanıyor Mesam yönetim kurulu üyeleri… Bir para alıyor. O parayı almak için toplanıyor çoğu… Ben buna hem kızıyorum hem üzülüyorum. Şimdi kızıyorum. Kızmam şöyle ki burada bu para için oraya gelen o masaya oturan kişi Mesam’a ihanet eder, çünkü on binlerce kişi ondan Mesam’a katkı bekliyor. Mesam’ın daha iyi olmasıyla ilgili çare bekliyor… Bu arkadaş bilmiyorsa hiçbir çaresi hiçbir katkısı olamaz.  Şimdi o arkadaş da geliyor yönetim kurulunda o masada o beş yüz lira için oturuyor. Salı günleri o beş yüz lirayı almak için oturuyor. Kızıyorum. Onun için bilmeyen birinin orada oturması Mesam’a en büyük ihaneti yapmış oluyor. Öbür taraftan şuna üzülüyorum o masaya bu para için oturmak isteyen bir sanatçı arkadaşımın bu duruma düşmesine de üzülüyorum. Demek ki sektör çöktüğü için bu… Bu durum iyi olsa o arkadaş oraya o parayı almak için gelmek istemez. İşte ben bunu çözmeye çalışmak istiyorum aynı zamanda yani biz yüzde bir, elli de bir alıyoruz hakkımızı. Elli de elli, yüzde yüz alsak hakkımızı sanıyorum hiçbir arkadaş o masaya o parayı o huzur hakkını almak için oturmak istemeyecek. Daha rahat edecek. Benim derdim bu ben bunu anlatmak istiyorum. Bunu da bilgiyle yaparız tecrübeyle yaparız. Benim büyük tecrübem var büyük de bilgim var bu konuda. Onun için bu arkadaşlara diyorum ki sizler görevi yaptınız. Çekilin, yeni çarelerle gerekeni yapacağız. Ama bunlar çekilme niyetinde hiç değiller… Bir kulis yaparak buraya geliyorlar. İbra edilmemelerine rağmen hala orada durmaları etik ahlaka ne kadar uyuyor bilmiyorum… Şöyle ki yani mesleğin kriterlerini oluşturan bir yer değil… Burası tamamıyla mesleğimizin içerisindeki tüm meslek sahibi müzisyen arkadaşlarımızın, eser üreten arkadaşlarımızın eserlerinin kullanımından doğan hakları arayıp, bulup ona teslim eden bir yer. Burası bir hizmet birimi… Burada kim ne kadar emek verdiyse, eserleri ne kadar kullanılırsa o kadar hak alacaktır. Burası Darülaceze değil, iane yeri değil, burası bir okul değil burası bir hizmet birimi yasamız öyle diyor. Topluca hak arama yetisine sahip özel hukuk statüsündeki telif birimidir. Topluca hak arama yetisine sahip. Yani camiamızda besteci, aranjör, söz yazarı olan bütün arkadaşların eserleri, emekleri ne kadar kullanıldıysa onları listelerle tespit edip, onları tasnif edip, ondan sonra onu sahibine verme yeri burası. Burası bağış yeri değil. Burada kimsenin hakkı kimseye verilemez. Ve bu Mesam’ın karşılığı dünyada çok kuruluşlar var. İki yüz civarında. Hepsi böyle çalışır… Bunun haricinde dünyanın hiçbir yerinde hiçbir kuruluş farklı çalışamaz. Geçenlerde Arif Sağ bir şeyler dedi ya. Biz burada herkese, herkes buradan alan aldı. Alanlar kim, alanlar şu kadar aldı bu kadar aldı. Biz herkese eşit dağıtacağız. Öyle bir yer değil burası. İane yeri değil burası. Burası hak ettiği kadar alacak. Burası böyle bir yer. Eşit dağıtacağız derken, o zaman Mesam’ın bir anlamı kalmaz. Üstelik bunu yurt dışında duysalar iki yüz ülke anında protesto ederler Mesam’ı. Ve buradaki koruma haklarını vermez Türkiye’ye. Sen böyle nasıl düşünüyorsun… Burada hak eden hak ettiğini alacak. Çalışan, eser üreten, kullanılan alacak. Şimdi belki onun eseri kullanılmıyor olabilir ama beş sene sonra öyle bir eser yapar ki herkesin önüne geçer. Ben artık Mesam’dan, Mesam üyeliğinden ayrıldım. Sebep budur, bu arkadaşlardır. Yirmi yedi seneden beri Mesam’a emek verdim. Yasalarda bulunduk, çok büyük emekler verdik. Hem siyasal alemde… Bu arkadaşlar yüzünden ben Mesam üyeliğinden ayrıldım. Ve bu Mesam’dan bu şekilde hiç bir şey olmaz. 
A: Bu saatten sonra hedefiniz nedir. Yani Mesam’dan ayrıldınız. Sizin ayrılmanız bence büyük bir çöküş.
O: Üzülerek söylüyorum ama ben şu anda mecburen ayrıldım. Bu arkadaşlarla benim çalışmam mümkün değil. Bu arkadaşlar benim haklarımı gereği gibi koruyamazlar. Buna inanmıyorum onun için ayrıldım. 
A: Yani tüzükle alakalı veya Mesam’ın alt yapısıyla alakalı büyük bir detaya sahip değiller o zaman…
O: Yeterli olmadıkları için, hakları da yeterli bir şekilde toplayacaklarına kesinlikle inanmadığım için benim hakkımda bu şekilde burada korunamaz diye ayrılıyorum. Yani hakkın boyutu önemli değil. Hak bin lirada olur, bir milyon lirada olur, yüz bin lira da olur fark etmez. Önemli olan hakların gereği gibi sahibine teslim edilmesi lazım. Mesam’ın görevi bu. Hakkın gereği gibi teslim edilmesi. Ama bunu bu arkadaşların yapacağına inanmadığım için ayrılıyorum. Denilmiş ki, görevi bırakın gidin denilmiş bunlara… Bunlar bırakmamışlar… Israrla burada bulunma çabası… Ben şimdi şunu anlayamıyorum… Defalarca ibra edilmemiş faaliyetleri, yönetim kurulu ibra edilmemiş kişilerin genel kurul tarafından ısrarla oraya yine getirilmesi, ya bu hangi yasada var biliyorum onu da; bu yasa dünya yasalarında da var mı bilmiyorum. İbra edilmemiş, beğenilmemiş sonra tekrar kulis yaparak bazı şeyleri yapmaya çalışmış, bu da ne kadar etik ahlaka uyar uymaz bilmiyorum. Ben üzülüyorum buna… Benim çok sevdiğim arkadaşlarım var içlerinde ama… Fakat ben haklarımın bu şartlarda korunacağına, doğru korunacağına inanmıyorum. Bu arkadaşlardan dolayı.
A: Peki tepki verdiler mi siz istifa ederken…
O: Yok hayır... Yönetim kurulu başlamadan ben ayrılacağımı söyledim. Konuşuldu tabi ama bunlar. Ben kalmam konusunda ısrar edilmesini de beklemiyorum. Onlar da ısrar etseler de etmeseler de benim için önemli değil. Ben bu şartlarda haklarımın korunacağına inanmıyorum. Bunun için ayrıldım.
A: Mesela ayrıldılar diyelim… İbrazı yaptılar. Biz gidiyoruz dediler, geri döner misiniz?
O: O zaman oturulur, Mesam hepimizindir. Kimsenin babasının malı değildir. Kimsenin emrinde değildir. Mesam bütün yaratıcı müzisyenlerin geleceğidir. Mesam Türkiye’nin çok önemli bir kurumudur. Müzik alanında çok üreten en önemli kurumlarından biridir. Bunu adilane, halkça ve dünya hukukuna uygun bir şekilde adaletli bir şekilde bu görevini yapması gereken hizmet birimi olarak en iyi şekilde yeniden yeni projelerle yapmak gerekir. Bende burada o zaman görev alırım. Ben bu şekilde olan bir Mesam’ın böyle yürümesindense kapanmasından yanayım açıkçası…
A: Peki böyle bir kurum kurulabilir mi?
O: Şu anda onun kuralları var, yasaya göre fakat bunun haricinde şöyle kurulabilir. Yasaya göre değil de şirket kurarak, büyük bir şirket kurarak üyeler haklarını ona devreder, o şirket üyelerinin haklarını korur. Mesam’ın yaptığı şeyin belki çok daha iyisini yapabilir. Tüm dünya böyle onu da söyleyeyim. Şu an Almanya’da, Fransa’da, Amerika’da ve daha pek çok yerde çok büyük ölçüde böyledir. Orada şirket kurmuşlardır, şirkete yaratıcı sanatçılar, hak sahipleri, haklarının devrini vermişlerdir. O şirkette onların adına yasaya göre hareket eder. Bizde de bizim yasamızda buna müsaade ediyor. Bu olur daha da iyi olur hatta. Şu anda bu konuda maalesef demiyim de, bazılarına göre de maalesef; şu anda bugün bir toplantı var. Bilmiyorum ama bununla ilgili bir toplantı var. Birileri yapıyor, yeni şirket kurma çalışmasındalar. Sanıyorum birden fazla da şirket kurulabilir. Onu da belirtiyim. Sonra ne olur. Ne olacağını şu anda kestirmek mümkün değil, ama şirketler kurulmaya başladı. Bu… Mesam olsa ne olur, olmasa ne olur.
A: Ama sizin önderliğinizde böyle bir kurum bence daha çok başarılı olacaktır.
O: Şöyle ki ben şu anda bekliyorum, bakıyorum. Benim fikrime göre gözlemci olarak bakıyorum. Ben Mesam ıslah olursa yeni baştan yeni bir yapılanmaya girerse böyle bir şirkete gerek kalmayabilir. Ama yeniden yapılanmaya girmesi lazım. Bugün ben onun için orada yokum, benim gibi sanıyorum bundan sonra birçok kişi de ayrılabilir. Mesam’a zarardır bu. İstemem böyle bir şeyin olmasını ama bu arkadaşların yüzünden Mesam büyük zarar görüyor. Kim ne hak ediyorsa onu alacak… Ama onlar diyorlar ki burada herkese eşit verelim şunu verelim bunu verelim. Biz insan olarak eşitlikten tabi yanayız. İnsan olarak… Ama burada emek denildiği zaman, yetenek, çaba çalışma herkese ayrı…
A: Diyelim birinin yirmi tane eseri var başkasının yüz tane eseri var şimdi nasıl aynı olabilir?
O: Yok hepsi de kullanılırsa, senin bir tane bile olabilir. Ama öyle bir kullanılır ki hepimizi sollar ya o zaman hak ettiğin neyse onu alacaksın. Hak etmek meselesi. Ne anlıyorlar bilmiyorum ki… Hepimiz insan olarak eşitiz… Sanatçı olarak… Sanatçı başlığı olarak eşitiz. Ama faaliyet olarak farklıyız. Bu farklılıklar sınıf farklılığı anlamına gelmiyor. Emek farklılığı... Çalış yap senin de olsun… Var ya öyle bir söz. Sende üret senin de olsun… Bu böyle…
A: Bu konu çok konuşulacak, sizin bu tepkiniz beste üretenlere ışık olacak…
O: Bir de şu var dünyada Mesam örneği 200 civarında kuruluş var. Üstelik Mesam 180 küsur ülkeyle anlaşma yapmıştır. Yani bunun anlamı şudur. Türkiye’de yalnız Türk müziği üretenleri değil Türkiye’de yabancı eserlerde kullanılıyor ya Fransız, İngiliz, Alman ne varsa… Doğu, Batı ne varsa... 180 civarında ülke bu eserlerin, kullanılan bu eserlerin o ülke vatandaşları tarafından o ülkeyle Mesam anlaşma yapmış. Böylece şunu demiş oluyor. Ey ülke ben Türkiye’de senin eserlerinin senin vatandaşlarının müzisyenlerinin eserlerinin kullanıldığı zaman o hakları toplayıp sana vereceğim. Bunu 180 ülkeyle yapmış. Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına yapmıştır. Böylede bir sorumluluk var. 1951 yılında Türkiye, Bern’de bütün dünya ülkeleriyle bir anlaşma yapmış şunu söylemiştir. Ben uluslararası hukuka, uluslararası telif hukukuna insan haklarına uyuyorum. Uluslararası ne uygulanıyorsa ben de aynen imza atıyorum demiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yap demiştir bunu. Biraz önce söylediğim gibi 180 civarında ülkeyle anlaşma yaparak sizin sanatçılarınızın bizim ülkemizde hakları varsa onları toplayacağız size iade edeceğiz diyerek anlaşma yapmıştır. Şimdi demek ki yalnız Türk müziği üreten değil Türkiye’de Fransızca, İtalyanca, İngilizce, İspanyolca, Almanca ne varsa hangi eser varsa kimin eseri varsa o eserler toplanacak oraya gönderilecek. Ama Mesam bunu ne kadar yapabiliyor. Ve üstelik batılılarda bize korsan diyor işte. Türkiye Cumhuriyeti Devletine korsan diyor. Yani batılılar demeyim de o yabancılar için Türkiye dünya çapında bir korsan ülke… Şu an ben ondan bir Türk olarak utanıyorum…
A: Telif hakkına bilinçli miyiz?
O: Biz daha telif bilincinde değiliz. Şimdi aynen internette bak. Dijital platform. GSM’ler, internette düğmeye basıyor indiriyor hiçbir şey ödemeden. Bu aslında yanlış. İnternet harika bir yer ama son derece hakları gasp eden bir yer. Onun için internet düzenlemesi lazım. Düzenlemeleri lazım. Bu yeni yasa geliyor.
A: İnternet yasası sizce çok şeyi düzeltecek mi?
O: Yasada geliyor. Avrupa’da Fransa, İngiltere, Almanya, Amerika yeni yasaları uyguluyorlar. İnternette ceza veriyorlar. Ben söyleyeyim şimdi. İzinsiz indirmenin ucunda 2.000 TL ile 50.000 TL arasında para cezası var. Tabi ki. Öyle olması lazım. Bir de paylaşım siteleri olmaz. Bizlerden izin almadıkları gibi onların bunu yapmış olmaları bizlerin yapmış oldukları yatırımların gaspıdır. Gasp edilmesidir. Yani manevi olarak kendilerine göre güzel bir şey ama maddi olarak ve yine manevi olarak da izinsiz olduğu için bizleri son derece üzüyor.
A: İnternet, şu an kullanılan en büyük ağ ve üretenlere büyük kayıp veriyor. 
O: En büyük kayıp internetten geliyor şu anda yüzde yetmiş, yüzde seksen. Ve albüm satışları yok. Dikkat edin. Albüm satışları bitmiştir. Şimdi internetten download indirimi vardır. İ-Tunes’la. Ama bir iş yapamıyorlar çünkü bedava olduğu için. İ-Tunes download satıyor. E tabi kiralayanlar, streaming yapanlar var. Turkcell var, Ttnet var, Avea var, Vodafone var. Ama bunların kendi içinde bir dolu portalları var. Belli para...  Onlar da düzensiz son derece ve ödemiyor çoğu. Her bu indirim ve indiren bilsin ki, bu izinsiz indirim ve ödentisiz indirim sanata bir darbedir. Kültüre bir darbedir, sanatçıya bir darbedir, üretime bir darbedir. En büyük darbeleri böyle yiyoruz. Birinci derecede. Sonra diğer telif alanlarından geliyor. Telif ödemiyorlar yahut ödedikleri miktar çok cüzi. Dünya ölçüleri var. Gelişmiş ülkelerin ölçüleri var. Biz kendi ülkemize göre bazı ölçüleri oluşturduk, oluşturuyoruz. Daha da iyi olması lazım tabi. Maalesef ödeyen çok az. Onun için sanat darbe yedi. Şu an üretim yok. Bak yeni üretim, bak bin tane albüm yapılmış geçen sene aşağı yukarı. Fransa’da kırk, elli bin tane yapılmış. Her yerde otuz, kırk, elli bin, altmış bin tane yapılmış. Bizde beş, on bin eser kullanılmış. Aramızda muazzam bir fark var. Bizde geçen yıl on, on beş milyon Euro telif alınmış, hak alınmış. Almanya’da bir buçuk milyar Euro alınmış. Bizim yüz mislimiz. Yunanistan’da yüz yirmi, yüz otuz milyon. Bizim on mislimiz on iki mislimiz. Yani biz buralardayız. Bitmiş Türkiye bu konuda. Dolayısıyla buradaki üreten sanatçı şu anda olağanüstü zor durumda. Hatta mesleği bırakmayı düşünüyor bir imkânı olsa başka iş yapsam diye. İnternetten her indirim, izinsiz indirim, para ödemeden, hak ödemeden indirim bilin ki korsanlıktır. Fakat az da olsa çok az da olsa bazı gençlerimizde görüyorum. Gururlanıyorum, hoşuma gidiyor. Parayla indirmeye çalışıyor. Ben ne yapabilirim diye soruyor. Hoşuma gidiyor. Aferin. Helal olsun. Haktan yana. Böyle olması lazım. İnternet kullanılmadan olmaz. İnternet tabi ki kullanılacak ama interneti hakça kullanacağız ve dışarıdaki gibi aynen o uygulamalar bizde de yasayla gelecek. Önümüzdeki zamanlarda.
A: Bu internet yasası sizce faydalı olacak mı diyorsunuz müzik camiasında?
O: Büyük ölçüde. Teknikte şöyle de bir şey var. İsterse güvenliğimiz, polisimiz bir tane bile izinsiz indirdiği zaman onu bulur. Bir tane bile. Yani bunu da internet kullananlar bilsinler ki. Yani isterlerse bir tane bile olsa bulurlar. Artık teknik konuda son derece üst düzeyde gelişmişlik var. Polisimiz içinde de son derece gelişmişlik var. Yasa çıktıktan sonra sanıyorum onlar da görevlerini bu şekilde yapacaklar.
A: Peki siz geçen sene çok güzel bir albüme imza attınız. Piyasaya hareket getirdiniz istediğiniz verimi aldınız mı?
O: Şükürler olsun, şükürler olsun. Bizim gönül dostlarımız çok ve şu anda yine böyle gönül dostluğumuz devam ediyor uzun yıllardır, kırk altı senedir. Bu albümün başarısı çok değişik bir albümdü. Ve tabi ki biz bu değişik, bu başarıyı 32 arkadaşımızla, kardeşimle yaptık. Hepsi bana bir eser yorumu hediye ettiler. Benim eserlerimi okudular, bir yorum hediye ettiler. Bu başarı hepimizindir ve bununla da gurur duydum ben onlara ayrıca çok teşekkür ettim. Bu dünya çapında bir projeydi. Çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde bir bestecinin 33 bestesini 32 sanatçı seslendirmemiş bir albümde. Biz bunu yaptık. Bir albümde… Albüm aslında iki taneydi ama biz bütün olarak gördük. Bir albümde böyle bir olayı ilk defa gerçekleştirdiğimiz için dünyada ilke imza atmış olduk. Buna rağmen hala büyük bir ilgi, sevgiyle bahsediliyor. Ben de bundan gurur duyuyorum. Bunu yaparken biz bunun maddi yönünü hiç hesap etmedik. Yani maddi yönü aslında, korsan olmasa, bu şey olsa bu acayip bir şey olurdu da yani… Biz bunun manevi hazzını yaşamak için yaptık. Ben demiştim ki elli bin takım satarsa eğer yani yüz bin tane; Polat da dedi yüz bin tane satar yani iki yüz bin tane. Bunlar masrafı karşılamıyordu ama önemli değil. Böyle bir albüm yapmanın onuru, şerefi var. Ondan haz alacağız, manevi haz diye yaptık. Bir anda acayip bir ilgi oldu. Mevcuda göre çok büyük bir tiraj elde ettik. Olması gereken yasalın çok daha üstünde olması lazım da. Ama şu an ki camiaya bir hareket geldi. Camiaya çok önemli bir maddi manevi hareket getirdik. Bu da ayrı bir mutluluk. Bir dolu laflar söylendi hepsi palavra. Böyle bir başarı var ortada. Bizim bunun maddi getirisine de ihtiyacımız zaten yoktu ayrıca da bunu da söyledik. Biz bu manevi hazzı yaşamak istedik. Umduğumuzun üstünde bir tiraj yaptık. Bize çok gurur verdi. Yani bununla mutlu olduk açıkçası.
A: Peki yeni bir albüm yapacak mı  Orhan Baba?
O: Şimdi yeni bazı çalışmalarım olacak benim. Onu tam olarak açıklamayayım da önümüzdeki zamanlarda onu konuşuyoruz çünkü oluşturmaya çalışıyoruz. Dört, beş başlıklı büyük bir projemiz var. Bunun içinde sahnede var. Belli sayıda on tane. Konser, stadyum konserleri. Yurtiçi, yurtdışı…
A: Orhan Baba sahneye çıkıyor demek ki? 
O: Ama on, on beş tane. On tane diyoruz da on beş olabilir, yurtiçi yurtdışı. Bunun içinde kitap var, belgesel nitelikli sinema diliyle yahut film var. Ondan sonra hem yurtiçinde çıkan hem yurtdışında çıkan üç, dört albüm var. Yeni albüm olacak.
A: Orhan Baba’nın sürprizleri geliyor diyelim yani.
O: Gelecek inşallah.
A: Sizin bu albümden sonra bir takım yine albümler çıktı. Müslüm Baba’nın da yapıldı ve çok konuşuldu bu konu hakkında ne söylemek istersiniz?
O: Çıkmış. Fazla takip edemedim ama bir hayli tribute. Biz buna tribute diyoruz. “Ustaya Saygı’’ fakat burada bir şey var takıldığım. Böyle bir albümün çıkması için bazı şartlar gerekiyor. Bakıyorum ki çok kişi böyle bir albüm çıkarmaya çalışıyor… Bana göre bu şartları oluşmamış… Mesela böyle bir albüm niye çıkar? Böyle bir albüm eser sahibi olacak. Yıllarca bu eserler kullanılacak ve üstelik özellikle benim durumumda olan birisi gibi olacak. Şimdi benim, benim durumum neydi? Ben kendi bestelerimi okudum. Kırk altı seneden beridir ben kendi bestelerimle varım ve bu bestelerimden başka ben başka bir beste de okumadım. Benim bestelerimi ben okudum ben aranje ettim, ben yönettim. Kırk altı yıldır bunu yaptım. Sonunda tribute denen albümde 32 kardeşimle, evladımla, dostumla benim eserlerimden oluşan bir albüm yaptık. Benim daha evvel lanse ettiğim, anlattığım, halkımızın çok sevdiği bu eserleri bu defa ben okumuyorum, arkadaşlar okuyor ama benim eserlerimi okuyor, benim lanse ettiğim eserlerimi okuyor. Farklı yorumlar var. Bu bir tribute için on numara olması gereken şartların var olduğunu gösteriyor. Fakat sonrada bazı arkadaşlar bazı çalışmalar yaptılar. Hepsini bilmiyorum ama baktığımda bazı arkadaşlar sadece yorumcu. Eseri yok, bestesi yok, sözü yok, aranjmanı yok ama sadece yorumcu. Ona tribute yapıyorlar. Olmaz. Yani bana göre olmaz. E, ustaya saygı ama ustaya saygıyı daha ziyade üreten birinin olması lazım. Yani üreten biri olduğum için. Üretmeyen birisi için böyle bir tribute yapılmaz. Ondan dolayı üretmeyen birine yapılan tribute, tribute denmez bence. Bütün dünyada böyle bakıldığı için söylüyorum. Aysel Abla’ya yapıldı. Aysel Abla çok harika bir söz yazarı ama besteci değil. Yorumcu da değil. Böyle bir şey olmaz ki. Sadece harika sözleri var.
A:  Herhalde sizden sonra Selami Şahin olabilir.
O: Selami olabilir, Kayahan olabilir. Şimdi aklıma gelmiyor ama… Sezen Aksu vardır. Gibi yani Serdar’da olabilir vardır ama biz bunun bir ilkini yaptık. O zaman anlam bütünleşiyor tribute anlamıyla. Bu şartların varlığına sahip birisinin tribute yapmakla tribute yaptı denilebilir. Bazı ticari düşünceler, bazı kavramların değerini de zedeliyor. Buna dikkat etmek lazım. Ben tribute olması gereken biriyim. Benim şartlarıma haiz olan birisi de tribute yapmalı. Bu saydığımız varlıklardan. Ama tribute kolay bir iş değildir. Selami yapar, yapsın da. Selami’nin çok güzel besteleri var, çokta sevilen besteleri var. Sesi de canavar gibi… Selami’ye her şey yakışır. Selami, tribute yapmaya birinci derecede hak kazanan sanatçılarımızdandır.
A: Peki Orhan Abi kırk altı sene oldu değil mi? Bu kadar sene zirvede olmak nasıl bir duygu?
O: Kırk altı sene. Halkımız beni tanıdığı süreç. Ondan evvel benim sanatçılığım… Altı yıl… O ayrı… Katmıyoruz onu. Yani her zaman söyledim, benim eserlerimin büyük çoğunluğu gerçek olaylara dayanır. Beni o olaylar etkilemiştir. O zaman daha farklı oluyor. Tabi bir de olmasını istediğim odaklar vardır. İnsana yakışan, sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, yaşamı anlatan olaylar vardır. Onları da anlatmışımdır yine hayat tecrübemle, duygumla. Ben bir sanatçıyım, ben bir tercümanım dolayısıyla insanın duyarlılığını anlatmaya çalışıyorum. Hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz ama hepimiz aynı şekilde ifade edemiyoruz. Ben sanatçıyım, ben bestelerimle ifade etmeye çalışıyorum. Bunu yaptığım zaman birçok insan aynı duyguya girip benimle gönül dostluğu kuruyor. Dolayısıyla seviyorlar bizi ve bütünleşiyoruz o zaman o eserin içeriğiyle, duygusuyla bütünleşiyoruz.
A: İnsanlar sizi kendi ailesinden gibi görüyorlar
O: Bunu hissetmeleri beni son derece mutlu ediyor. Geçen sene çok ilginç bir şeye şahit oldum, çok mutlu oldum. Birçok ilginçlikler hep yaşıyorum da… Türkbükü’nde bir dostun mekânın da oturuyordum. Tabi gelen geçen bana geliyor, baba selam diyor, resim çekiyoruz falan. Derken genç bir adam geldi, yanında da iki yaşında oğlu var. Orhan Abi dedi, benim oğlumla bir resim çektirir misin dedi. Tabi dedim. İki yaşında çok tatlı bir erkek çocuğu. Resim çektirdik, sana bir resim göstereceğim dedi, bir resim gösterdi. Yine iki yaşında bir çocukla benim seneler önceki… Meğer o imiş. Otuz sene evvel çekildik dedi. Ben şu anda otuz iki yaşındayım dedi. Şimdi iki yaşındaki oğlumla çekiliyorsun dedi. Arada otuz sene fark var. Sen değişmedin biz değiştik dedi. Çok etkilendim, çok mutlu oldum. Yani otuz yıl sonra geliyor bana ilk çocuğuyla, iki yaşında çocuğuyla. Bir gün yine yürüyorum. Yine genelde de Türkbükü’nde karşılaşıyoruz tatile gelenlerle. Çok genç, çok güzel bir kız hanım. Sarışın, mavi gözlü bir hanım. Bana doğru koştu, geldi, sarıldı. Beni öptü yanaklarımdan. Böyle kaldım. Güzel bir hanım tarafından öpülmek mutlu ediyor da… Valla dedim, seni tanımam lazım çok güzelsin dedim ama tanıyamadım nereden tanıyorum dedim. Dedi ki Uludağ’da iken ben beş yaşında iken beni çok severdiniz dedi. Ben dedi şuyum dedi. Aaa sen O’musun? Bu defa ben sarıldım. Çocuk halini biliyorum onun. Sen o zamanda çok güzeldin şimdi de çok güzelsin yavrum benim diye… Son derece mutlu oldum mesela. Böyle ilginçlikler çok hoşuma gidiyor benim. Ben çocukları çok sevdiğim için, küçükken nereye gitsem yani küçük çocukları çok seviyorum. Kız çocuğu, erkek çocuğu. Kızları biraz daha fazla seviyorum çünkü bizde erkek çok olduğu için kızlar… 
A: Belki Altan’dan bir tane kız çocuk olur belli olmaz.
O: Olsa deliririz tabi de… Ama Efe’miz büyüdü artık. O bizim yavrumuz. Hayat o, ömür o… böyle… Çocukları çok seviyorum. Nerede çocuk gördüysem mutlaka onu sevmişimdir, mutlaka o da büyüyünce beni unutmamıştır. 
A: Ama babacan tarafınız var çok sıcaksınız…
O: Bir de sanki alnımda şey yazıyor, ben sizi çok seviyorum yazıyor. Çocuklar da onu okuyor gibi geliyor. Ben çocukları çok seviyorum, yavrum, onlar yaşamın temeli, onlar insanın temeli. Onların mutlu olmaları lazım. Mutlu büyümeleri… Onlar hep sevilmeliler… Sevgiyle, ilgiyle, mutlulukla büyümeli onlar. Bilgiyle büyümeli onlar. Ben çok seviyorum. İşte sonrada böyle karşıma çıkıyorlar. 
A: Çok film yaptınız bir dönem. 
O: Otuz altı tane… Gösteriliyormuş tv’de dostlar söylüyorlar. Şimdi telifin anlamı ne biliyor musun? Bir ticarethanede, bir iş yerinde ticaret yaparken ticarete katkıda bulunan hangi unsurlar varsa o unsurların ticarette bir hakkı vardır. Bir payı vardır… Ya biraz daha açarsak, bir ticarethane iş yaparken müzik kullanıyor mu, film kullanıyor mu, kullanıyor… O zaman ondan telif ödeyecek… Ticaret yaparken yapıyor bunu… Kendi keyfi için evinde, arabasında dinler o başka bir şey… O keyfi için dostlarıyla dinler. O ayrı konu… Kullanır ayrı konu… Orada ticaret yok… Ama ticarethane de iş yaparken ondan kar amacı varsa orada o zaman o ticarette eserlerin payı vardır. Maalesef 1995 yılına kadar yapılan bütün Türk filmlerinin eser sahibi olarak, şirketler, film şirketleri görünüyor. Bu vicdani değil.. Bu insani değil.. Bu hukuki değildir… Ama böyle görünüyor bu… Dolayısıyla o filmin içerisinde kim yer alıyorsa hak alamıyor… Çünkü eser sahibi şirket sahibi görünüyor… Ama ondan sonra değişmeye başladı… Genelde 95’e kadar da Türk sinemasında yapılacak ne varsa yüzde 99, 98 yapıldı… Dolayısıyla fakat bu anayasa mahkemesine de gitmiş… Oradan da çok sorunlu olaylar olabilir diye hep muallakta kalmış… Yalnız Yargıtay bir karar vermişti sanıyorum ki geçen sene, evvelki sene burada, eser sahibi, senarist, yorumcu, başrol oynayanlar icracılar… Hala içinden çıkılmayan bir şey de icracılarla ilgili… Çünkü başrol oyuncusuna mı verecek yalnız, yardımcı oyuncuya verecek mi, karakter ve figürasyona verilecek mi gibi aşılamayan, kolay aşılamayan sorular var. Ondan dolayı hala netleşmiyor. Yargıtay, burada bunların haklar vardır diye bir karar vermiş yalnız detayına girilemiyor işte ama tabi ki hak sahibi, eser sahibi olarak yönetmen ve senaryo sahibidir hak sahibi. Yalnız buralardan bir gün daha iyi bir yere gelecek bunlar. Şu anda maalesef bu nedenlerle gelmedi. Şimdi bu konulara girmedim özellikle çok teknik konular ama bunlar da aşılacak, aşılması lazım.
A: Sizin tarihe çok büyük ilginiz var biraz bunlardan da bahsedelim mi?
O: Yalnız tarih değil ben evren bilim, gökbilimle ilgilenen biriyim. Astrofizikle, arkeolojiyle hem tarihle bir de depremle de ilgilendim. Depremlerle de… İstanbul depremleriyle ilgili bilgim var. Jeoloji ile ilgiliyim, bilgim var… Yani sevdiğim konular… Müziğin sanatın haricinde… Amatörce tabiki… Amatörce ilgileniyorum… Fakat hobileri olan çok sanatçı kardeşimiz vardır.
A: Mesam’la ilgili söylemek istediğiniz son sözler nelerdir?
O: Başlık olarak… Bu sektör maalesef… Müzik sektörü çökmüştür. Bu şartlarda düzelmesi de imkânsızdır. Bu şartlarda kaldığı sürece düzelmesi de mümkün değildir.  Başlık budur… Mesam’ın yeniden yapılanması lazım… Her şeye yeniden başlaması lazım… Bu şekilde bu şartlarda devam etmesi halinde bir hiçbir zaman iki olmayacaktır. Ve haklarımızda hiçbir zaman bu şartlarda korunamayacaktır. Evet, eser sahipleri de bunları bilsinler… Mesam’ın yeniden yapılanması lazım… Şu durum terkedilmeli yeni bir düzen gereklidir. Camia içinde aynı şeyi söylüyorum… Yalnız Mesam için değil… Bütün camianın yenilenmesi lazım… İşte bundan dolayı sektör çöktüğü için albümde yapılamıyor… Eserde çıkmıyor… Yeni sanatçılarda çıkmıyor… Gelişmiş ülkelere göre Türkiye’de maalesef çok feci bir durum söz konusudur. Düzeltmek yine bizlere düşüyor… Ben söyleyeceğimi söyledim zaten… Ben tüm sanatçı kardeşlerime saygı duyuyorum ama bazı konularda bilgi sahibi olmadıkları için bu bilgileri onlara veriyorum. Düzelmesi mümkündür… Ama şuan ki ortamın tamamıyla terkedilmesi lazım…