“Türk Toprağı”ndaki türbede yatan Kutalmış Oğlu Süleyman Şah, milli kimliğimizin oluşmasına yaptığı katkılarıyla ve hepsinden önemlisi, bu coğrafyada bize bir vatan armağan eden bir Türk büyüğü olarak, tüm Türk Dünyası’nda her zaman saygıyla anılan bir kişiydi. O nedenle, 1075 yılında Ortadoğu’da yeni bir Türk yurdu oluşturan Süleyman Şah’ın türbesinin simgesel anlamı, yalnız Anadolu Türkleri açısından değil, tüm Türkler açısından çok önemlidir. Türk tarihinin Batı’ya akışının en önemli simgelerinden biri sayılmaktadır. Bugün Şah Fırat operasyonun toplumun her kesiminde tartışılıyor olmasının nedeni, türbeye yüklenen anlamdır; Kutalmış oğlu Süleyman Şah türbesinin bulunduğu yer “Türk Toprağı”dır, “vatan”dır.

Osmanlı’nın Balkanlar’daki sorunlara yoğunlaştığı bir dönemde bakımsız kalan türbe, 1889’da, II. Abdülhamit’in Halep Valisi Cemal Paşa’ya gönderdiği 50 bin kuruşluk ödenekle, Türk  türbe mimarisine uygun olarak yeniden inşa edilmişti.

1. Dünya Savaşı sonrasında, 20 Ekim 1921’de, Fransızlarla yapılan anlaşmayla (Ankara İtilafnamesi) Süleyman Şah’ın Caber Kalesi’nde bulunan türbesi “Türk Toprağı” olarak kabul edilmiş ve koruması Türk devletine verilmişti. 1923’te yapılan Lozan Anlaşması’nda da bu konu ayrıntılı olarak kayda geçmişti. Cumhuriyet döneminde de türbenin bakımına özel ilgi gösterilmişti.

1939’da yeri değiştirilen Süleyman Şah’ın türbesi, 1975’de Suriye’nin Fırat üzerinde Tobka Barajı inşa etme kararı alması üzerine sular altında kalmaması için, anlaşmalı olarak sınırımıza 37 km uzaklıktaki Münbiç/Karakozak’a taşınmıştı.

2000 yılında yine Suriye’nin Teşrin Barajı inşaatına karar vermesiyle Süleyman Şah türbesinin nakli gündeme gelmişti. Yapılan incelemeler sonrasında türbenin taşınmasına gerek duyulmamış, yalnız rutubetin olumsuz etkilerine karşı güçlendirme uygulamaları yapılmıştı. Konuyla ilgili16.10. 2003 tarihli yasa tutanağındaki ayrıntılı bilgilerden de anlaşılacağı gibi,  türbe içindeki bütün düzenlemeler, 260 metrekarelik karakol binası Türk devleti tarafından, türbeyi Halep-Haseki anayoluna bağlayan yol çalışmaları Suriye devleti tarafından yapılmıştır.

KUTALMIŞ OĞLU SÜLEYMAN ŞAH’IN TÜRBESİ EŞME’YE NEDEN TAŞINDI?


ABD’nin I. Körfez Savaşı (1991) sonrasında uygulamaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi’nin en önemli hedeflerinden biri de Irak’ın kuzey parselinden Akdeniz’e uzanacak  “Büyük Kürdistan”dı. İşgal sonrasında Irak’ın kuzey bölgesinde oluşturulan “Büyük Kürdistan”ın çekirdek devletini Akdeniz’e bağlama operasyonu, İran ve Rusya’nın Esad’a güçlü destek vermeleri, Suriye Kürtleri lideri Salih Müslim ile Barzani’nin rekabeti nedeniyle Suriye parselinde tıkanmıştı. Suriye’de körüklenen iç savaşta yüzbinlerce masum insan hayatını kaybetti.

ABD ile Rusya arasındaki rekabet Karadeniz’in kuzeyine sıçrarken, Ortadoğu coğrafyasında Arap Baharı rüzgarları yerine devlet aklıyla hareket eden IŞİD fırtınası esmeye başladı. Irak ve Suriye’nin Sünni bölgelerinde İngiltere büyüklüğünde bir toprak ele geçiren IŞİD devlet kurdu, hilafet ilan etti. Irak ve Suriye fiilen bölünmüş oldu. Ortadoğu’nun siyasi haritası BOP’un hedefleri doğrultusunda değiştiriliyor.

Türkiye-Suriye sınırının öte yakasında IŞİD var. Hayatı Selefi anlayışa göre düzenleyen ve yorumlayan IŞİD militanlarına göre, heykel gibi türbeler de haram, putlaştırma sayılıyor. O nedenle Irak ve Suriye’de pek çok türbe yok edildi.

Türbedeki Binbaşı Oğuzhan Şimşek komutasındaki 38 askerimiz 8 aydır değiştirilemiyordu. Kaygımız, “Türk Toprağı” olan Süleyman Şah türbesi’nde de Musul Başkonsolosluğumuzda yaşadığımıza benzer bir durum yaşama olasılığıydı.

ŞAH FIRAT OPERASYONUNUN GERÇEKLERİ


Medyamızın bir bölümü Şah Fırat’ı bir zafer olarak ilan ederken, diğer bölümü bir hezimet olarak değerlendiriyor. Başbakan Davutoğlu, Kimseye danışmadık, kimseden yardım almadık” derken, Kobani YPG Komutanı Dijvar Xebat, operasyondan 4 gün önce haberdar olduklarını ve stratejik noktalarda Türk askerleriyle birlikte mevzilendiklerini” anlatıyordu. “Kobani Kantonu Dışişleri Bakanı” İdris Nassan da Türkiye ile yaptıkları anlaşmayı anlatıyor ve “Eşme bir Kürt köyüdür ve türbe sonsuza kadar burada kalmayacaktır” diyordu.

Şah Fırat operasyonun gerçekleri neler olabilir?

Ortadoğu denklerinin çözümünde sonuç, hiçbir zaman tek değildir. O nedenle Şah Fırat operasyonun perde arkasını irdelerken konuya çok değişik açılardan bakmak gerekir.

Eğit-Donat anlaşması bağlamında Türkiye, ABD’nin oluşturduğu IŞİD karşıtı koalisyon ortağı olarak “Suriyeli muhaliflere” destek verilmeye başladığında, bir kısım IŞİD militanı Süleyman Şah türbesini hedef alabilirdi. Bu durumda Türkiye istemediği bir adımı atmak zorunda kalabilirdi. Şah Fırat operasyonu eğit-donat bağlamında Suriye içlerinde yapılacak operasyonun ön hazırlığı olabilir.

Şah Fırat operasyonu, yoğun olarak Irak ve Suriye topraklarında yaşanmakta olan ateşli çatışmaların Ortadoğu geneline yayılma olasılığına karşı alınmış bir önlem olabilir.

Süleyman Şah türbesini taşımakla, Türkiye topraklarından vazgeçmemiş, emanetlerini koruma altına almış olabilir.

Ortadoğu denkleminde giderek etkisiz eleman durumuna gelen Türkiye’nin “Ben buradayım!” mesajı olabilir.

Fakat bütün bu iyi niyetli yorumlar, I. Körfez Savaşı’ndan bu yana “Büyük Kürdistan” hedefi adım adım hayata geçirilirken, binlerce yıllık Türk yurdu olan Ortadoğu coğrafyasından Türk varlığının silinmek istendiği gerçeğini değiştirmiyor. Irak’ın işgaliyle birlikte, Ortadoğu’nun demografik yapısının değiştirilmesine yönelik bilinçli operasyonların yapıldığına ilişkin yazılarımızı okuyucularımız hatırlayacaklardır.

Obama’nın 2015 tarihli Milli Güvenlik Stratejisi, Çin’i çevrelemeyi, Rusya’yı Çin’den uzaklaştırmayı, Ortadoğu’da kaybedilen çıkarları dengelemeyi, IŞİD merkezli hamleler yapmayı hedefleyen bir stratejidir. 3 yıllık olması nedeniyle, yalnız Obama’yı değil, Obama sonrasını da kapsayan bu milli strateji belgesi ABD’nin, küresel liderliğini Ortadoğu enerji kaynakları üzerinden devam ettirme konusundaki kararlılığını ortaya koymaktadır.  Ortadoğu’daki bütün gelişmeleri öncelikle bu strateji bağlamında değerlendirmek gerekir.

DIŞ BASINDAN YANKILAR


Askeri ve stratejik açıdan baktığımızda, Şah Fırat operasyonundan duymak istediğimiz gurur bir takım soru işaretlerinin gölgesinde kalıyor.

Türbenin yerini değiştirmek için yapılan Şah Fırat operasyonun bir cenaze seremonisinin ötesinde hangi gerçekleri içerdiğini görebilmek için, konuya  biraz da dış basın penceresinden bakmak yararlı olabilir:

Independet gazetesi Ortadoğu Uzmanı Robert Fisk, “Şimdi Atatürk’ün ordusu IŞİD’istan’a giriyor. Kalıntıları yeniden gömmek için için çıkarıyor ve türbeyi “İslami Halifelik” püritanlarının aynısını yapmalarını önlemek için tahrip ediyor. Elbette bir anlaşma. Karşılığında daha fazla Türk petrol uzmanı için mi?”
Corriere della Sera gazetesijeostrateji uzmanı Guido Olimpio, Şah Fırat’ı yorumlarken, “Türkler IŞİD’le ‘savaş sebebi/casus belli’ olabilecek türbeyi, yerinden kaldırdı. Bubinaenaleyh güç gösterisinden çok, bir zaaf işareti ” diyor.
La Stampa’nın ABD muhabirlerinden Maurizio Molinari ise söz konusu operasyonu “Ortadoğu’da cereyan eden değişikliklerin meyvesi” şeklinde değerlendirmiş.
Kudüs’ten yazan La  Stampa muhabiri Molinari operasyonu BOP bağlamında değerlendirerek, “Türkiye için kolektif kimlik simgesi” diyor. Süleyman Şah türbesinin boşaltılmasını, Türkiye’nin, Sünni İslam’ı temsil ettiği için destek verdiği IŞİD’le olası bir çatışma gerekçesinin yok edilmesinin çok ötesinde bir gelişme olduğunu belirten Molinori, “Ortadoğu’da değişen ve halihazırda yeniden çizilmekte olan sınırların işareti” olarak değerlendiriyor:
“Türbenin Eşme’ye taşınması, Türk ordusunun belli alanları El Bağdadihalifeliğine bırakırken; Kuzey Suriye’de bizzat denetimi altında tutacağı bir alan tanımı yaptığını gösteriyor. Yanı sıra ayrıca Türk ordusunun Suriye’ye Kürt peşmergelerin IŞİD’den kurtardığı Kobane’den girmesi de Ankara’nın nicedir düşman bellediği Kürt gerillalarıyla bir anlaşmaya vardığına delalet ediyor. Ankara dolayısıyla bu operasyonu; Kuzey Suriye’de Türkler, Kürtler ve cihatçı IŞİD’çiler arasındaki sınırları fiilen belirlemek için kullanıyor. Bunu, Beşşar Esad rejimininegemenliğini çiğneyerek yapıyor. Şam’ın operasyona bu kadar öfkeyle karşılıkvermesinin nedeni bu.”
 La Stampa yazarı Molinori yazısını şöyle noktalıyor: “Suriye’ye İsrail güneyden, cihatçılar doğudan, Türkler kuzeyden giriyor. Bu şu demek: Artık Suriyediye bir şey yok!” ( Nilgün Cerrahoğlu 23.02.015)
BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan De Mistura’nın “Esad’ın Suriye’nin yüzde 50’sini kontrol ettiği”ne ilişkin açıklamalarını da, “Kürt Koridoru”nu Akdeniz’e bağlamakta kararlı olan ABD’nin Türkiye ile imzaladığı Eğit-Donat Anlaşması ve Pentagon’un şefi Ashton Carter’ın, bahar aylarında gerçekleştirilecek Musul’u geri alma operasyonunu IŞİD’le savaşmakla görevli ABD güçleriyle görüşmek üzere Kuveyt’e gelmesiyle birlikte değerlendirmek gerekir. Görüldüğü gibi, Şah Fırat operasyonunun gerisinde çok başka operasyonların gölgesi var..
Süleyman Şah türbesinin yer değiştirmesine ilişkin gazete haberlerine baktığımızda,  algı operasyonu konusunda epey yol aldığımız anlaşılıyor, ama önemli olan operasyonun ardındaki gerçeklerdir. Türbenin yer değiştirmesi operasyonu, ABD’nin karşı çıkmasına rağmen gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı ve İngiltere’nin binlerce mil uzaklıktaki Folkland Adaları konusunda gösterdiği “Dokunanın elini yakarım!” duyarlılığı ve kararlılığı ile birlikte düşünüldüğünde, “Acaba başka nasıl davranabilirdik?” sorusu akla geliyor.