Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın “Abdullah Öcalan’ın koşullarını düzeltebiliriz” söylemine karşılık Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Yok öyle düzeltme falan... Aynı şartlar devam edecek” açıklaması Ahmet Hakan’ın kafasını karıştırmış;  haklı olarak soruyor: “Benim gibi ‘Çözüm Süreci’ne gönül vermiş, ama son gelişmeler üzerine kafası hayli karışmış bir yurttaşınıza yardımcı olmak ister misiniz?”
Yıllar yılı “Bebek katili.. 30 bin vatandaşımızın canını yitirmesine neden olan çatışmaların kurgulayıcısı, PKK’nın kurucusu” olarak suçladığımız ve bağımsız mahkemeler tarafından ölüme mahkum ettiğimiz Öcalan’a “Pişmanlık içine girmiş bir akil adam muamelesi mi yapacağız, yoksa Cumhurbaşkanımınızın ‘IŞİD’den hiç de farkı yok’ dediği PKK örgütünün en üst düzey yöneticisi gözüyle mi bakacağız?”  
Gazete sayfalarına, televizyon ekranlarına da yansıyan bu kafa karışıklığı iklimini, başkanlık dönemine alışma pratikleri olarak mı değerlendirmeliyiz, yoksa ortada gerçekten kafa karıştırıcı bir durum mu var? 
Ahmet Hakan’la birlikte hepimizin kafa karışıklığına neden olan çelişkili açıklamalar Öcalan’ın İmralı koşullarıyla da sınırlı değil elbette. 
Kandil ile Öcalan arasındaki diyalog uyumsuzluğu da, ayrıntıları ‘kara kaplı kitap’ta yazılı olan Çözüm Süreci’nde kimi muhatap aldığımız ya da alacağımız konusunda milletçe kafa karışıklığı yaşamamıza neden oluyor. Ahmet Hakan da haklı olarak soruyor: “Eğer Öcalan Kandil’e sözünü geçiremiyorsa... Müzakere neden Öcalan’la sürdürülüyor? Kandil’e söz geçiremeyen Öcalan’la müzakereden ne çıkar? 
(...) Sadece Öcalan’ın razı edildiği, ama Kandil’in razı edilemediği bir çözüm mümkün olabilir mi? Kandil, Öcalan’a rağmen çözüme yanaşmazsa ne olacak? Elimizde bir Kandil Planı var mı? Varsa, nasıl bir plandır bu?”
Ahmet Hakan, Hatip Dicle’nin “Süreç başarılı olacak, çünkü başında Erdoğan ve Öcalan var” değerlendirmesinden yola çıkarak soruyor: “Yani, süreci başarıya ulaştıracak iki mimar varsa... Mimarlardan birisi diğeri için ‘müebbet giymiş hükümlü mahkum’ muamelesi yapıyor. Bu durumda ortaya nasıl bir mimari eser çıkar?” 
Konu Barzani ve Salih Müslim üzerinden Kobani’ye, IŞİD’e uzandığında kafalar daha da karışıyor. ABD, Suriye, Rusya, İran, Suudi Arabistan Körfez ülkeleri, AB, Türkiye, NATO, Çin... Hepsi işin içinde... Kuzey Afrika’dan Afganistan’a uzanan coğrafyada yer alan ve çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin siyasi haritalarını değiştirmeyi hedefleyen büyük bir değişim-dönüşüm operasyonu gerçekleştiriliyor. Dünya enerji kaynaklarının büyük bir bölümüne sahip olan söz konusu coğrafyada, enerji merkezli,  tarihçilerin ilerde  “3. Dünya Savaşı” olarak anacakları  bir küresel kapışma yaşanmakta.. 
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirmek üzere başlattığı operasyonlar, Rusya ve İran’ın Esad’a güçlü destek vermeleriyle Suriye parselinde tıkanmıştı. “IŞİD’la savaş” kamuflajı altında ve NATO kanatları altında oluşturulan koalisyonla bu tıkanıklık aşılmaya çalışılıyor. I. Körfez Savaşı sırasında Saddam, Libya’nın ‘tatlı petrollerine el koymak için Kaddafi “tepelenirken” de aynı koalisyonun “başarılı” operasyonlarını hep birlikte izlemiştik.Şimdilerde aynı takım, bu defa Esad’lı bir formülle, Suriye barajını aşmaya çaılışıyor. 
ABD TAMPON BÖLGE’Yİ NEDEN İSTEMİYOR?
Türkiye, Tampon Bölge ya da BM kararı gerektirmeyecek Güvenli Bölge ilanı koşuluyla, ABD önderliğinde oluşturulan koalisyona destek vereceğini açıklamıştı. Türkiye Tampon Bölge’yi NATO şemsiyesi altında oluşturmayı planlıyordu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, NATAO Genel Sekreteri J. Soltengerg’e Tampon Bölge konusunda resmen başvuruda bulunmuştu. 
Türkiye’nin, hangi gerekçeyle olursa olsun, Rusya ve İran’ın desteklediği Suriye’ye tek başına bir kara harekatı yapması, uluslararası tepkilere neden olabilir. Fakat, Türkiye’nin, NATO’nun desteğinde kurmayı planladığı Tampon Bölge üzerinden,  “Kürt Koridoru”nu önlemesi mümkün olabilecek midir? Tampon Bölge, ABD ile Türkiye arasında hedeflerin, amaçların çatıştığı bir alan oluşturuyor. 
ABD “Kürt Koridoru”nu Akdeniz’e bağlamak için bastırırken, bugüne kadar Esad yanlısı bir tutum sergileyen ve düne kadar Barzani ile anlaşmaya yanaşmayan Suriye Kürtlerinin Lideri Salih Müslim II. Dahuk Zirvesi’ne katılmayı kabul etti. Burada Irak Kürtleri ile Suriye Kürtlerinin ortak hareket etme kararı aldıkları konuşuluyor. 
BARZANİ- SALİH MÜSLİM ÇEKİŞMESİ
Barzani-Salih Müslim çekişmesinde de kafa karıştıran gelişmeler yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim için PYD’nin PKK’dan farkı yok” derken, Başbakan Davutoğlu, “Eleştirilere rağmen, PYD Başkanı Salih Müslim’le görüşülmesi konusunda talimat verdim” diyor. PYD’nin Baas çizgisinde yürüdüğü, Esad’la sıcak ilişkiler içinde olduğu, ÖSO’na katılmadığı ve yalnızca kendi davası peşinde koşmadığı biliniyor. IŞİD saldırlarına karşı son günlere kadar Barzani ile işbirliğine yanaşmadığı da bir gerçek. II. Dahuk Zirvesi sonrasında ABD ve Batılı ortakları  Barzani ve Salih Müslim’e silah yardımı veriyorlar.  
İngiltere’nin de destek verdiği Tampon Bölge teklifine ABD Dışişleri Bakanı Kerry önce,” İncelenebilir” dedi, ama kısa bir süre sonra da, “Gündemimizde yok” deyiverdi.Obama IŞİD’i hedef alan Suriye operasyonunun kara harekatıyla sınırlı kalmasını, o nedenle de ABD’nin içinde fiilen yer almayacağı Tampon Bölge’nin kendileri açısından gerekli olmadığını savunuyor. Ayrıca, Pentagon ile Beyaz Saray arasında ABD’nin IŞİD staratejisi konusunda önemli ayrılıkların olduğunu not edelim. Pentagon, TSK gibi Tampon Bölge konusunu benimserken, Beyazsaray böyle bir oluşumu “Kürt Koridoru önünde engel” olarak değerlendiriyor. 
ÇÖZÜM SÜRECİ VE GELİŞMELER
Türkiye, ılımlı Kürt çoğunluğunu PKK’nın şiddet politikalarından uzak tuttuğu için, çözüm sürecini, olası dış müdahaleler dışında sürdürmeye çalışıyor. PKK ise, 2013 Mayıs’ında Türkiye’yi terketme sözüne uymadığı gibi, Kandil’den, “Çözüm sürecinin sonuna gelindi” mesajları geliyor. ABD, “Kürt Koridoru”nu Akdeniz’e uzatabilmek amacıyla, ‘IŞİD’i bitirme’ kamuflajı altında Kobani’de çarpışan PKK ve PYD’ye her türlü desteği veriyor. ABD2li uzamanların Irak’ın kuzeyinde peşmergelere eğitim verdiğine ilişkin çarşaf çarşaf fotoğraflar yayınlanıyor. 
 I. Körfez Savaşı (1991) sonrasında ve Irak’ın işgali (2003) sırasında ülkenin kuzeyindeki Türkmenler ve Araplar göçe zorlanarak, burada, Kerkük petrollerine bekçilik yapacak bir Kürt iklimi oluşturulmuştu. Şimdilerde aynı operasyon, Esad’lı bir formülle, Suriye’nin kuzey parselinde sürdürülmektedir; Kamışlı/Rojova ve Ayn el-Arap’Kobani’de IŞİD kamuflajlı çarpışmaların nedeni/hedefi bu. Açıkça dillendirilmese de, bölgede, enerji merkezli küresel paylaşım kavgası derinden derine sürdürülmektedir. 
Irak, Suriye, IŞİD, Kobani, PKK-PYD, Barzani-Salih Müslim, Esad, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, NATO, AB, Rusya, Çin ve de “Çözüm Süreci”... Ortadoğu coğrafyasının iklimi kafaların karışmasına neden oluyor.. Yılların denyimli gazetecisi Ahmet Hakan’ın  bile kafası karışmış;  haklı olarak soruyor: “Benim gibi ‘Çözüm Süreci’ne gönül vermiş, ama son gelişmeler üzerine kafası hayli karışmış bir yurttaşınıza yardımcı olmak ister misiniz?”
Kafalar karışık, hem de çok karışık. Kafalarda engerek yılanı gibi kıvrım kıvrım olan sorulara kim ya da kimler inandırıcı yanıtlar verebilecek?